Öğrenci okula geç kalmıştı, sınıfı rahatsız etmemek için kantinde oturarak 1. dersin bitmesini bekledi. Bir sonraki ders için sınıfa girdiğinde, tahtada sonunda soru işareti bulunan iki matematik işlemi gördü. Dersi kaçırmanın mahcubiyetiyle kalemini defterini çıkararak hızlıca soruları defterine geçirdi.
Derslerin bitiş zili çalıp da eve döndüğünde defterinde çözmesi gereken iki tane soru vardı. Defterini açtı, sorular bayağı zor görünüyordu. Öğrenci sınıfın en iyilerinden olmasına rağmen soruları çözmekte epey zorlandı. Ancak ödevlerini yapanların mutlaka bunun karşılığını iltifatla alacak olması, bazen de ödevlerin nota etki etmesi onu motive etti.
Ertesi gün uzun uğraşlardan sonra çözdüğü soruları hocasına gösterdi. Hocanın yüzü bir anda değişti, heyecanla: ‘Nasıl buldun bu sonucu?’ diye sordu. Bu soru tam 150 yıldır çözülemiyordu. Ben dün tahtaya matematiğin problemlerini anlatırken yazmıştım bu soruları. Kendim çözmeyi denemediğim gibi, bizim gibi normal İnsanların da denemeyeceğini düşünüyordum, enteresan dedi.
Öğrenci şaşırarak ‘Dün derse geç kalmıştım, tahtada soruyu görünce ödev zannettim ve biraz da zorlanarak akşam evde yaptım’ diye cevapladı hocasını.
Bir insan ne kadar bilgili olsa da bilgiyi kullanma becerisi, bilgiden yeni bilgiye ulaşma yeteneği gelişmemişse sahip olduğu bilgilerden yeterince faydalanamaz, ihtiyaç olduğunda problemlere çözümler üretemez.
İnsan beyni yeterli gelişmişliğe ulaşarak ön yargılardan kurtulmuş bir şekilde bir konuya yoğunlaştığında beyin, çok şaşırtıcı şekilde bütün enerjisi ile aktif hale gelir nöronlarda var olan bütün ses, görüntü, bilgi, beceriler ile çözüm odaklı çalışır, hazır çözüm olmasa bile var olanları değerlendirerek yeni bir çözüme ulaşabilir.
Günümüzde var olan birçok imkânlara rağmen maalesef ciddi anlamda bir “öğrenilmiş çaresizlik” sendromu ortaya çıkmıştır. Geçmişte yaşayan çok önemli ve büyük şahsiyetlerin ulaştığı zihinsel ve bilimsel seviyelere günümüz insanları ellerindeki çok daha büyük imkânlara rağmen ulaşamayacaklarını düşünmektedirler. İlim-bilim ciddi oranda yaygınlaşmış ve çok fazla çaba göstermeden ulaşılması kolay hale gelmiş olması insanların zihinsel gelişmesini ve yoğunlaşmasını zayıflatmış, hazır bilgileri geliştirmek ve daha ileriye taşıma noktasında rahatlığa sevk etmiştir. Aynı zamanda bilgi yoğunluğu insanların beceri gelişimini etkilemiş, bilgisi çok becerisi zayıf insanların ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Bilgi, bir konuda öğrenme, araştırma ve gözlem yolu ile elde ettiğimiz olgulardır. Mesela bir insan etkili sunum yapma teknikleri ile ilgili birçok bilgiye sahip olabilir, bu o kişinin bilgilerinin iyi bir beceriye dönüşerek etkili sunum yapabileceği anlamına gelmez, sadece bu konuyu bildiği anlamına gelir.
Beceri; eğitim, uygulama veya tecrübe yolu ile elde edilen maharettir. Becerili olunan işin ustaca yapabileceğini söyleyebiliriz. Mesela etkili sunum yapma örneğinden devam edecek olursak, bir kişi herhangi bir eğitimi sunmak için ‘etkili sunum yapma’ ile ilgili başarılı, güzel bir beceri sergileyebilir. Beceriler genelde uygulamalarla öğrenilerek edinilirler. Bir konudaki beceriyi geliştirmek tecrübe kazanımı ve bilgi transferi ile mümkündür.
Öğrenmek, genel olarak herkesin kazanabileceği bir beceridir.
Doğru yöntemler uygulanırsa, "öğrenme becerisi" herkese kazandırılabilir.
Kimi insanlarda "öğrenme yeteneği" çok farklı sebeplerle doğuştan hızlı olarak gelişmiştir. Bazı alanlarda bu yetenek erken ve hızlı öğrenmeyi sağlar, ama "öğrenme becerisi" herkese kazandırılabilir; elbette herkes de her alanın "en iyisi" olamaz, olması da gerekmez. Ancak herkesin iyi olabileceği alanlar ve becerileri mutlaka vardır. Sadece insanlar var olan yetenek, potansiyel ve kapasitelerini ortaya çıkarmak için iyi bir eğitimci, rehber beklemektedir. En şanslı insanlar çocukluğunda iyi bir eğitimci ile karşılaşabilen ve onun kıymetini bilip iyi değerlendirenlerdir.
Unutulmasın ki yeteneğimiz çok ya da az olsun, öğrenilen her şey gösterilen merak, doğru ve gayretli çabaların toplamından doğan sonuçtur.
Çocuklar her şeyi öğrenmek ister. Soru sorar, çevreyi araştırır, bulduklarını karıştırır, kurcalar, ağzına götürür, tadar, eller, içini açmaya çalışır.
Çocuğun öğrenme isteğindeki anahtar kavram "merak” tır. Çocuklar çok meraklıdır ve onun dünyayı tanıma aracı budur.
Öğrenmek, bilmek anlamına gelmez. Öğrenmek, bilgiyi işlemektir. Bilgiyi işlemek de, onu arayıp bulmak, onun ne olduğunu düşünmek, ne işe yaradığını anlamak, nerede kullanılacağını kavramak, hangi bilgilerle birleşeceğini, onlarla nasıl bir bileşim yapacağını görebilmekle mümkündür. Öğrenmek, üzerinde düşündüğünüz bilginin sürekli işlerlik kazanmasıdır.
Onun için de "bilen ama öğrenmeyenler" bilgiyi gerektiği zaman tekrarlayan bir bant kaydına sahiptirler. Ama "bilmeyen ama öğrenenler", bilgiyi her yönde işleyen, gerektiği zaman onu değiştiren, daha başka çözümlemeler ve bileşimler (analiz ve sentezler) için kullanan kişilerdir.
Bir insan, her şeyi bilen ama hiçbir şeyi öğrenemeyen insan olmamalıdır. Böyle insanlardan oluşan bir toplumun başarı şansı olmadığını bilmeliyiz.
Bunun için, bilgiden bilgi üretebilme becerisi kazandırabilen eğitimin değerinin bilincinde, böyle bir eğitimi isteyen toplum gerekmektedir. Bilgilerden yeni bilgiler ortaya çıkabilmesi için eğitimler esnasında ciddi bir yoğunlaşma içerisinde ilgili eğitim konusunda ki her şeyi çok iyi anlayabilmek, alanın geçmişini çok iyi kavrayabilmek, gelecekteki değişim ve dönüşümleri çok iyi fark edebilecek seviyeye gelmek gerekir.
Özellikle eğitiminin ve sahip olduğu yeteneklerin hakkını hayat boyu vermek isteyenler her daim eğitimin içerisinde olmak ve yeni bilgi ve gelişmeler ile sürekli olarak kendisini güncellemek zorundadır. Bebeklik dönemindeki kadar merak ve farkındalık olmasa bile insanlar merak ve farkındalığı hayat içerisinde hepten terk etmemelidir. Kişi yaşamında yeni bilgi ve beceri kazanmayı bırakırsa var olan bilgi ve becerileri de zayıflayacak, gelişimi duracak hatta zihin geri geri gitmeye başlayacaktır.
Sürekli eğitimin ve gelişimin farkındalığı içerisinde bir yaşam sürmeniz dileğiyle kalınız sağlıcakla …