İnsan; sosyal bir varlıktır.
İnsan; yer, içer
İnsan; gezer, oturur, yatar
İnsan; konuşur, dinler
İnsan; yapar, yaptırır
İnsan; sever, sevilir
İnsan; sayar, sayılır
İnsan; güvenir, güvenilir
İnsan; itimat eder, itimat edilir
İnsan; üzülür, üzer
İnsan; korkar, korkutur
İnsan; bağlar, bağlanır
İnsan; azar, azdırır
İnsan; sapar, saptırır
İnsan; inanır, inkâr eder
Saydığım ve sayamadığım tüm bu özellikleriyle insan, kadir-i mutlak tarafından yaratılmıştır.
Yüce yaratıcı insanoğlunun kibirlenip gururlanmasın diye -normal şartlarda bahsetmek dahi istemediğimiz utanıp, hayâ ettiğimiz- bir damla meniden yarattı. Hem de en mükerrem varlık olarak. Dünyadaki her şeyi de hizmetine amade kıldı.
Dünyanın nimetlerinden yaralanma konusunda inanan inanmayan ayırımı da yapmadı. Güneş, ay, yıldızlar; yer-gök, nebatat ve hayvanat tüm insanların ortak istifadesine sunuldu.
Doğar doğmaz istifade etmeye başlayıp, ölünceye kadar da devam edecek olan tüm nimetlerden dolayı bizden maddi bir karşılık da beklemiyor.
Hem bu dünyanın hem öldükten sonra bir araya gelip yargılanıp hesap vereceğimiz kimimizin cennete kimimizin cehenneme gideceği ahiret âleminin de mutlak sahibi Allah’tır.
Dünya hayatı ilk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem’le başladı. Başlarken de ucu-bucağı belli olmayan dünyada, hangi kural ve kaideye göre yaşayacağına dair bir de kılavuz (kitap) verdi.
Bu durum son peygamber Hz. Muhammed’de kadar gelen her peygamberle beraber devam etti. Allah tarafından verilen/gönderilen bütün suhuf ve kitaplar peygamberlere toptan verilirken son kitap Kuran’ı Kerim yirmi üç yılda peyderpey gönderildi. Allah tarafından lafzı ve manasıyla gönderilen insanlığın kulluk kitabı, sayıları yirmiye varan vahiy kâtipleri tarafından an be an kaydedildi.
Hz. Peygamberin ölüp, vahyin geliş süreci tamamlandıktan çok kısa bir süre sonra alanında yetkin -vahiy kâtiplerinden seçilen- bir heyet tarafından ayet ve sureler bir araya getirilerek muhafaza altına alındı.
Bir müddet sonra da fetihler neticesinde İslam beldeleri çoğalınca yanlış okumaların ve anlamaların bertaraf edilmesi için bir araya getirilen nüsha esas alınarak seçilmiş ekip tarafında kitap haline getirildi.
Ayet ve sure sayısı itibariyle farklı olsa da, değişik okunuş biçimi bulunsa da muhteva itibariyle kaleme alınan ilk Kuran metni ile elimizdeki Kuran metni aynıdır.
İslam’ın geldiği ilk andan günümüze kadar muharref kitap ve din mensupları başta olmak üzere İslam’ın son peygamberi ve kitabıyla ilgili yapmadıkları hile ve desise, söylemedikleri iftira, yazmadıkları kitap ve makale bırakmadılar.
Önceleri Efendimizin fem-i muhsininden sadır olan hadisleriyle uğraştılar. Oryantalist ve müsteşrikler hadisler konusunda bir hayli çaba sarf ederek Müslümanların kahir ekseriyeti üzerinde değilse de az bir grupta kısmen de olsa şüphe uyandırmayı başardılar.
Bununla iktifa etmeyen İslam karşıtı grup, papalığın da finansa etmesiyle Kuran üzerinde çalışıp şüphe uyandırmaya çalıştılar/çalışıyorlar. Şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da onların çalışmaları fazla bir zarar veremez.
Ne var ki, Gazali’nin meşhur Tehafüt el Felasife adlı eserinde de bahsettiği gibi; “İslam’a Müslümanım diyenlerin verdiği zarar, Müslüman olmayanlarınkinden daha fazladır…” Maalesef içimizden bazı aklı evveller, müsteşriklerin de etkisinde kalarak önce hadis, daha sonrada kulluk kitabımız Kuran hakkında zihinlerimizde şüphe uyandırmaya çalışmaktalar.
Bu çaba nafile bir çabadır. Zira Allah, kendinin indirip, kendini koruyacağını söylediği Kitabına kimsenin zarar vermesine imkân ve fırsat vermez. Mürtet olan ilk vahiy kâtipleriyle başlayan muzır hareket hep ola gelmiştir. Olmaya da devam edecektir.
Bu konuda şüphemiz olmamakla beraber ne var ki, çok az da olsa bazı insanlarda şüphe uyandırmaları; bu şüpheyle beraber ayaklarının kayması çok kötüdür. Bu kötülük İslam’a ve Müslümanlara değil kendilerinedir.
Müslümanların ayağı kaymasa bile içlerinden birilerinin acaba demesi dahi büyük çok büyük kayıptır.
İslam’a ve insanlığın kurtuluş rehberi yüce kitabına bu kötülüğü yapanlar kendileri kaybederler. Yanlışa düşmelerine vesile oldukları insanlar için de maalesef kötü çok kötü bir iş yapmış olurlar. Bu işin sonu dünyada ve ahirette rezilliktir, meskenettir, azaptır.
Allah bizden doğru ve adil olmamızı, haksızlık, hırsızlık yapmamamızı, gayr-ı meşru işlere bulaşmamamızı istiyor.
Biz Müslümanlar olarak; Rab olarak Allah’tan, din olarak İslam’dan kitap olarak Kuran’dan, nebi olarak Hz. Muhammed’den razı ve hoşnutuz.