Sevgi O’nda. O, her şeyde. O güzel. Onsuz hiçbir şey güzel değil.
Güzelin var ettiği güzel insan, varlığının güzelliğini bilendir.
Güzel düşünen güzel bakar. Güzel gören gördüğünde O’nu görür. O’nu gören O’na hayran olur. Hayranlığı hasrete, hasreti sevdaya, sevdası aşka, aşkı vuslata, vuslat O’nda hiçliğe. Hiçlik O’nun varlığında yokluğa götürür.
Var edenin varlığını var olduktan sonra var etmek. Her daim Onunla var olmak. Gözünü kapayıncaya kadar O’nun varlığında yok olmak. Bu birliktelik, var olanın yüceliğini kavramaktır.
Sanma ki her şey senden. Sendeki her şey O’ndan.
Varlık gayesini bilmeyen, gücünü kendinden bilen, bunu istediği gibi kullanan/kullanabileceğini düşünen Yahudiler, kendilerini tanrının yeryüzündeki kutsalları kabul ettiler. Bu anlayıştan olacak ki, azıttıkça azıttılar, sapıttıkça sapıttılar. Kural-kaide, hak-hukuk tanımaz oldular.
Bu uyumsuz, kibirli ve dik başlı tutumlarından dolayı da defalarca zulme maruz kaldılar. Bu gidişle daha çok kalacaklar gibi de gözüküyor.
Yapılan incelemelerde görülmektedir ki, Yahudilerin en bariz özellikleri, kendilerine özgü olduğunu düşündükleri Yahova’yı bile aldatan, O’nun koyduğu kuralları değiştirmeleridir. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de aynı aymazlıklarını sürdürmektedirler.
Varlıklarını Yahudilerin varlıklarıyla mümkün kılan derleme devlet Amerika, gücünü tamamen Siyonistlere hasretmiş vaziyetteler. Bu hali uzun soluklu sürdüremeyeceklerini düşündüğüm bu desteğin son bulduğunda, kendi iç hesaplaşmasıyla boğuşmaya başladıklarında Yahudiler çaresizliğin eşiğine düşecekler.
Haydutluklarını çocuklarına miras bırakmakla övünecek kadar sıradanlaşan Siyonistler, kendi huzursuzluklarını bütün dünyaya yaymak istiyorlar. 1917’den 1948’e, 1948’den günümüze kadar dünyanın hemen her tarafında bulunan rezil Yahudiler, mazlum Filistinlileri yerinden ederek sonlarının geleceği coğrafyada toplandılar. Toplandıkları gibi de dağılacaklar veya yok olacaklar. Bu er veya geç olacaktır. Azgın ve uzlaşmaz Yahudilerin anlayacağı dil, ancak ve ancak kavgadır, şiddettir.
Yahudiler için anlaşılmaz ve uzlaşılmaz denince aklıma Halil Cibran’ın Meczup kitabındaki “İki Keşiş” hikayesini getirdi.
(…) Dağda yaşayan iki keşişin pişmiş topraktan bir kâsesi vardı; sahip oldukları tek şey de bu kâseydi.
Bir gün, daha yaşlı olan keşişin kalbini kötü bir ruh ele geçirdi ve daha genç olan keşişin yanına gidip şöyle dedi. “Uzun zamandır birlikte yaşıyoruz, ayrılmak zamanıdır. Neyimiz varsa bölüşelim.”
Bunun üzerine, daha genç olan keşiş hüzünlendi ve arkadaşına dedi ki: “Kardeş, beni bırakmak zorunda kalman kahreder beni. Ama mutlaka gitmen gerekiyorsa, öyle olsun.” Sonra toprak kâseyi getirdi ve “Bunu bölüşemeyiz, kardeş senin olsun,” dedi. O zaman, daha yaşlı olan keşiş şu karşılığı verdi: “Sadaka istemem, sadece bana ait olanı isterim. Kâse bölüşülmeli.”
Daha genç olan keşiş cevap verdi: “Kâse kırılsa ne işimize yarayacak? Hediyemi gerçekten kabul edemiyorsan kura çekelim.”
Yaşlı keşiş yineledi: “İstediğim yalınızca adalet, bana ait olan şeye sahip olmak isterim ben, kurayı göze alamam. Kâse bölüşülmeli.” Genç keşişin öne sürebileceği başka bir sav kalmamıştı artık. “Gerçekten de istediğin bu ise kâsenin bölüşülmesini istiyorsan, kıralım bitsin bu iş.” dedi. Bunun üzerine, yaşlı keşişin yüzü karardı ve bağırdı: “Ey korkak melun, kavgadan kaçıyorsun ha!”
Haydut Yahudi devleti, uzlaşı istemiyor. Bölüşmek istemiyor. Kavga istiyor. Bunlar ancak korktukları için korkutmaya çalışırlar. Tıpkı Korkuluk hikayesinde Cibran’ın anlattığı gibi.
Bir gün bir korkuluğa şöyle dedim:
“Tarlada böyle tek başına durmaktan yorulmaz mısın?”
Dedi ki bana:
“Korkutmanın hazzı öyle derin, öyle süreklidir ki, asla yorulmam.”
Bir an düşündükten sonra, “doğru” dedim, “Ben de yaşadım bu hazzı.”
Korkuluk cevap verdi:
“Sadece, benim gibi, içi saman dolu olanlar bilirler bunu.”
‘…Aşağılık Maymunlar’…, Siyonist Yahudiler unutma!
Güç ebedi değildir. Zulüm ve zalim baki değildir. Bir gün –o bir gün uzak değil- birileri senin anladığın dilden konuşmaya başlar... Tarihi geçmişinizdeki akıbetten, daha beterini yaşarsın.