Davete icabet ederek yola çıkacak olanlara müthiş bir telaş eşlik eder. Bir taraftan valizine neler koyacağını düşünen Duyufurrrahman, bir taraftan da tüm helalleşmelerini sıraya koymuştur.
Ve...
Tövbelerini de yüklenerek ulaşmıştır kutlu beldeye.
İçini acıtan ne kadar kırgınlık, incinmişlik varsa bir bir anlatacaktır Rabbine. Onu her daim duyan Rabbine şimdi daha yakındır sanki. Zira arzın merkezinde O’na arz edeceği birçok kusurunun da farkındadır.
İlk görüş, ilk dua...
Her gidiş ilk gidiş, her görüş ilk görüştür sanki. Ne güzelsin ne kadar da ihtişamlısın Kâbe. Gözlerden akan yaşa, yürekte düğümlenen ve yeterince dile gelemeyen tüm kelimelere şahitsin.
Ulaşmanın sevinciyle kılınan ilk namaz, kalbin çarpışını ne kadar da hızlandırmıştır. Dua ve yakarışlara eşlik eden bir dertleşme... Kalabalıklar içinde yalnızlaşan insanın tekrar özüne dönüşü. Asıl yalnızlığın Muhabbetullahtan uzak kalmak, asıl kimsesizliğin “Kimsesizlerin kimsesi”ni zikretmeyi ihmal etmek olduğunu hatırlayış.
Yapılan ilk tavaf ve her tavaf; adeta “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın; bölünüp parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman idiniz de Allah gönüllerinizi birleştirdi ve O’nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi Allah kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklıyor ki doğru yolu bulasınız.” (Âl-i İmrân 3/103) ayetinin yansımasıdır. Resûlüllah’ın daha görmeden “Kardeşlerim” (Müslim, Tahâre, 39) dediği ümmeti olarak, istikametten şaşmadan aynı yöne doğru yola revan olunmasıdır. Saat yönünün tersine giderek adeta zamanı geri alıp tüm günahlardan arınma, fıtratın tertemiz haline tekrar geri gelme gayretinin adıdır. Mahşerin provası, mizanda iyiliklerin ağır basmasının çabasıdır. "Müminler ancak kardeştir" in (Hucurât, 49/10) yansımasıdır.
“Safâ ile Merve Allah’ın hac ve umre için belirlediği işaretlerdendir. O halde hacceden veya umre yapan bir kimsenin, bu iki tepe arasında sa‘yetmesinde bir mahzur yoktur. Kim gönlünden gelerek bir hayır işlerse, mutlaka mükâfatını görür. Çünkü Allah, iyiliğin karşılığını fazlasıyla veren ve her şeyi bilendir.” (Bakara 2/158) buyruğu üzere herkesin Hz. Hacer olmasıdır. Hz. Hacer gibi gayretini tevekkülle süsleyip, metaneti hayatının her aşamasına yaymaya beceri kazanmasıdır.
Saçından bir miktarı kesen müminin Hz. İbrahim’in metanetini, Hz. İsmail’in teslimiyetini sembolik de olsa yaşamaya çalışmasıdır.
“Mekke nedir?” diye soranlara:
Her ezanda çağrıya kulak verip, huzurun en derinlerde yaşanmasıdır. “Kabe’nin kokusu seccademden gitmesin.” diye dua etmesidir insanın. “Şu işimi de bitireyim namaz kılacağım.” cümlesi yerine “Namaz vakti geliyor haydi Kabe’ye koşalım, gelince devam ederiz.” ifadesiyle kulun Yaratılış amacını yeniden kavramasıdır. Her renkten insanla birlikte Kabe’yi temaşa ederek, ruhundaki kıblenin yeniden anlam bulmasıdır.
Hira’da vahyin capcanlı, Sevgili Peygamberimizin sünnetinin dipdiri olduğuna şahitlik etmesidir. Taif’te incitildiği halde, Addas Müslüman oldu diye hamd eden O kutlu Nebi örnekliğinde karakter inşasına söz verilmesidir. Sevr’de “Üzülme! Allah bizimle beraberdir.” diyen Resulün o sözünün, kul kendini her çaresiz hissettiğinde kulağında çınlamasıdır. Mübarek hicret yolcusunun, kaylule vaktinde herkes uykudayken, can tehdidi altında o yüksek ve dik dağı tırmanmasının gönül gözüyle okunmasıdır. Yalan, gurur, kibir, nemime, bühtan, merhamet yoksunluğu ve kötü sözden yüz çevirip güzel ahlaka doğru yola çıkılmasıdır.
Sonunda, ayaklar oradan ayrılırken ruhun asıl barınağında kalmasıdır. Öyle ki; hayat telaşesine kaldığı yerden devam eden o kulun kalbindeki imanın taze, o imanın gerektirdiklerine dair istikrarının daim olmasıdır.