Herhangi bir işte başarılı olmak, fayda sağlamak ve o işin kalitesini artırmak ya da tam tersi başarısız olmak, zarara uğramak ve o işin kalitesini düşürmek birçok etkene bağlıdır. Bu etkenlerden bazıları; uğraşılan iş için, "İlgili, Bilgili, Etkin ve Yetkin" olmaktır.
İlgili Olmak
İlgi, o işe anlam yükleyen, harekete geçiren, ilk adımın atıldığı basamaktır. İnsan, meşgul olduğu işine ilgi duyar ve odaklanır ise güzel bir eserin temeli atılmış olur. Alaka gösterilmeyen işler ise ne kadar iyi olsa da tozlu raflarda kala kalır.
Bilgili Olmak
Bilgi, fikirleri zinde tutan, sürekliliği besleyen bir kaynaktır. İlgi gösterilen o iş hakkında bilgili olmak gerekir. Mahiyetini bilmeyen, içeriği hakkında malumatı olmayan kişinin, ilgisi ne kadar çok olsa da koşturması yanına kâr kalır.
Etkin Olmak
Etkin olmak, doğru işe verilen emek ve nihayetinde verimi artıran bir sacayaktır. İlgi gösterilen işin her detayı bilindiği gibi, etkin de olunmalıdır. Yüreklere dokunmayan, elle tutulur gözle görülür bir fayda sağlamayan, kağıt üzerinde yazılı/yapıldı kalır.
Yetkin Olmak
Yetkin olmak, faal olduğu her yerde, muhakeme gücünü kullandığı dayanaktır. İlgili ve bilgili olan o kişi, etkin işler yaparken yetkin olması halinde başarı kesinleşir. Etkin alan içeresinde, karar alamayan, doğru tercih yapamayan, maalesef kurulu düzeni tarumar eder, enkaz altından baka kalır.
Yüce Allah’ın “Yaptığınız işi güzel yapın; Allah işini güzel yapanları sever.” (Bakara, 2/195) ilahi kelamı ile Sevgili Peygamberimizin “Allah Teâlâ, birinizin yaptığı işi en iyi şekilde yapmasından memnun kalır.” (Beyhakî, Şüabü’l-îmân, 4/334) sözünün sırrına erişebilmek hedefimiz olmalıdır.
Her birimiz, hangi konumda ve hangi şartlar içerisinde olursak olalım, akl-ı selim ile hareket ederek işimizin hakkını vermeye; ataletten silkinerek kaliteli işler ortaya koyabilmek için üzerimize düşen vazifeyi hakkıyla yapmaya gayret etmeliyiz.
Unutulmamalıdır ki; “İman edip dünya ve ahiret için yararlı işler yapanlar bilmelidirler ki, biz güzel iş yapanların ecrini asla zâyi etmeyiz.” (Kehf, 18/30)