Yerinden yurdundan uzak kalmış, hasrette ve gurbette yaşayan insandır “garip”. Her ne kadar yaşayıp gitse de aklı hep vatanındadır. Gönlünde bir gün vatanına dönme ve gurbete veda etme arzusu vardır. Peygamberimizin Mekkeli ashabı da bu duyguyla yaşadı yıllarca. Medine’ye hicretin ardından geçen yıllar, muhacir gönüllerde Mekke hasretiyle geçti. Sevgili Peygamberimiz ve beraberindeki ilk Müslümanlar garipti, Medine gurbet iliydi.
Aslında bu garipliğin bir de Mekke’de süregelen cahiliye yaşantısından uzak olmak ve Mekke’de iken bile garip olmak gibi bir cilvesi de vardı. Zorbalık, adaletsizlik, putperestlik Mekke’de hüküm sürerken bu düzenin dışında, bu çarkların yabancısı, bu şirkin inkarcısı olmak da gariplik anlamına geliyordu. Müşriklerin boykotu altında geçen zor yıllar, garipliğin en acı hâli değil miydi?
Garip deyince dokunaklı ve hüzünlü bir anlam oluşuyor zihnimizde. Bu durum biraz da Türkçemizde garip ve gariban kelimelerini zavallı, muhtaç ve kimsesiz anlamında kullanmamızdan kaynaklanıyor. Oysa bir çaresizlik ya da düşkünlükten ziyade Peygamberimizin ifade buyurduğu husus farklılığa, uzaklığa ve hatta benzersizliğe işaret ediyor. “Dünyada bir garip ya da gelip geçen bir yolcu gibi ol!” hadisi de aynı anlamı pekiştiriyor. Bu dünyayı aslî vatan gibi görme, sahiplenme! Sen farklı ve sonsuz bir dünyanın şu an gurbette olan sakinisin!
Asırlar sonra bugün Müslüman toplumların hâline ve dünyanın gidişatına baktığımızda hadisin ikinci yarısını düşünüyoruz. Garip başlayan İslam’ın yine garip hâle dönüşü, düşünmemizi gerektiriyor zira. İslam ile yücelmiş, ihtişamlı bir medeniyetin evlatları olarak düşünmemiz gerekiyor…
Dünya yaşlandı. Âhir zaman dediğimiz bu yaşlanmış yıllarda, İslam karşıtlığı kıtalar dolaşıyor. Müslümanlar zorlanıyor ve horlanıyor. İslam düşmanlığı, bir genç kızın başörtüsünü yasaklamaktan bir caminin camlarını indirmeye, din karşıtı ideolojileri yaymaktan çirkin karikatürler çizerek Müslümanlarla alay etmeye varan türlü şekillerde karşımıza çıkıyor. Dini değerleri hafife almak marifetmiş, ahlaki erdemleri çiğnemek özgürlükmüş zanneden zavallı bir ahir zaman halkı…
İşte bu yaşam modelini benimsemeyen, bu ortama yabancı kalan garipler var. İslam’da sebat ediyorlar. Kendilerini dinden arındırılmış bir dokuya ait hissetmiyorlar. Garipler çünkü dini ve değerleri kirli kazanç çarklarına alet etmiyorlar. Menfaatin değil, merhametin izini sürüyorlar. İnandıkları gibi yaşıyor bu garipler. Sayıları az olsa da asla umutsuzluğa ve yılgınlığa düşmüyorlar. Ellerindeki bütün imkanları kullanarak insanlığı felakete sürükleyenleri korkutuyorlar. Çünkü onların karşısına dikilerek hakikati dile getirirken korkmuyorlar.
Ve İslam düşmanlığının bombaya, rokete, işkenceye dönüştüğü Gazze…
Sadece Allah’a iman ettikleri ve sırf Müslüman oldukları için evlerinde kurşuna dizilen, şehirleri başlarına çöken Gazzeliler…
Dünyayı karşılarına alıp hakkı ve adaleti haykırırken korkmayan, zalim bir ateş çemberinin içinden geçerken “Allah!” diyen Filistinliler.
Masum oldukları kadar garipler. Farklı, özel ve sahte dünyadan uzak...
Gelip geçerken şu fani hayattan, dünyayı sallayacak kadar garipler.
İmanları ve vatanları için on binlerce canı feda ederken bir muhacir kadar garipler.
Ne mutlu o gariplere!