Mekke’de zor günlerden geçiyordu Resûl-i Ekrem Efendimiz. Tıpkı bugün Filistin’de Müslümanların zor günlerden geçtiği gibi…
Müşriklerin sözlü ve fiili müdahalelerinin, eziyet ve işkencelerinin ardı arkası kesilmiyordu. Tıpkı bebek katili zalim İsrail’in saldırılarının yıllardır devam ettiği gibi.
Peygamberimize iman eden ashâb-ı kirâm direniyor, sabrediyor, şehit oluyor ama pes etmiyordu. Tıpkı Gazzeli Müslümanların son nefeslerine kadar imanı ve özgürlüğü haykırdığı gibi.
O günlerde Cenâb-ı Hak bir teselli göndermiş, Peygamberimizi miraca davet etmişti. Mucizevi bir gece yürüyüşü ile Mekke’den Mescid-i Aksâ’ya ulaşan, orada iki rekat namaz kılan, sonra da yükselerek yedi kat göğü temaşa eden Peygamberimiz, umutla dönmüştü. Müşrikler öfkeden delirmiş, müminler müjdelerle sevinmişti. İnanıyoruz ki inşallah Rabbimizin Filistinli müminler için de hürriyet muştuları yakındır.
Tüccar bir halk olan Mekkeliler, Şam bölgesine yaptıkları yolculuklardan Mescid-i Aksâ’yı tanıyorlardı. Peygamberimiz Medine’ye geldikten sonra bir süre Mescid-i Aksâ’ya yönelerek namaz kıldığı için Medine’de de Müslümanlar bu mübarek mescide aşinaydı. İbadet maksadıyla uzak beldelerden yola çıkıp da ziyaret edilecek üç mescitten biriydi Aksâ. Ve Peygamberimiz onu yalnız bırakmayın diyordu adeta. Gidin, namaz kılın, şenlendirin, değerlendirin diyordu.
Peki ya gidemiyorsak? Yollar kesilmiş, imkânlar tükenmişse? Yüreğimiz de yolumuz da Kudüs’e yönelmişken önümüze zalim setler çekilmişse?
İşte o zaman hiç olmazsa kandillerinde yakılacak yağ gönderin diyordu Resûlullah Efendimiz. Aydınlığına, aydınlık yarınlarına hizmet etmemizi istiyordu.
Bugün, tıpkı o gün gibi Beytü’l-Makdis kafeste. Özgürlüğünü bekleyen Gazze şehadet nöbetinde.
Bize düşen maddi yardımda bulunmaya dair her türlü güvenilir imkânı değerlendirmek! Ekmek olmak, su olmak, aş olmak.
Bize düşen manevi yardımlarımızı esirgememek! Dua olmak, umut olmak, sevda olmak.
Kandilleri sönmesin diye uğraşmak ve kardeşlerimiz karanlığa gömülmesin diye kandil olmak…