Mekke, hakikatler membaı, anlam deryası...
İnsanın kundaktan kefene uzanan gaye ve gayretine ayine.
Durmayan bir akış, dinmeyen bir rağbet var burada.
Kalabalıktan doğan bir yalnızlığı deneyimliyor insan.
Çağlayan bir selde küçük bir zerre olma hissi benliği yerle bir ederken, yakın olma hissi insanı biricik kılıyor. Şefkate susamış insan, derdini burada döküp kanayan yaralarını burada sarıyor.
Affedilme umudu ile yükünü alıp ağırlaşmış gönlüne devayı burada buluyor.
Razı olmak ve razı olunmak çabası her an daha da insan kılıyor insanı...
Yol belli burada, tarif açık...
İnsan insanlara yakınlaşarak Rabbine yaklaşıyor.
Muhabbet ve meveddet yönünü terbiye ettikçe, asıl yakınlığı hissedebiliyor.
İnciten ise yaraladığı yerle helalleşmedikçe gönlünü huzurla teskin edemiyor.
İnsan gayretsizliklerinden hicap duyarak, tutacağı sözlerine milat kılıyor bu mübarek toprağı...
Kâbe şahit, Safa şahit, Merve şahit niyazlara, tevbelere, göz yaşlarına, verilen sözlere...
Lebbeyk, davet edilenlerin ortak parolası...
İkramlar görecek davetliler, coşkuyla basıyor Harem toprağına...
İlk adım ve ilk kural; burada herkes sadece kul ve insan...
Dünya için birikenler geride...
Bütün algılar dünyaya kapalı, öteye açık. Kundakla başlayan hayattan, kefenle başlayan hayata uzanıyor insan burada...
Bu dünyanın süsü, kokusu, cazibesinden geçip, öteyi anlamaya çalışıyor sadece.
Yörüngesinde akıp giden kâinatın içindeki ufacık bir zerre olan insan da asıl yörüngesini arıyor her şavtta.
Buradaki adımlar, hayat boyu attığı bütün adımlardan farklı. Tevhidi tasdik eden, sözünü tutan kişinin her adımı metaftaki bir mühür gibi.
Makam-ı İbrahim nasıl muazzam bir mühürse, tavaf edenlerin de görünmeyen izleri en has en hakiki makamlar kazandırıyor sevdalılarına...
Safa'dan başlayan gayret, anne baba olma yükümlülüğünün ibret vesikası.
Razı olmuş ve razı olunmuş Hz. Hacer annelere, Hz. İbrahim babalara çok şeyler söylüyor burada...
Teslimiyetin, gayret demek olduğunu haykırıyor adeta bu iki tepe...İstikameti olan her emeğin müjdeye ulaştığını anlatan yer burası...
Evlat emanetine âbı hayat arayışında olanların gözyaşı ve ter döktüğü, dua dua yakardığı yer.
Cebel-i Nur; yükseğe çıkıp zirveyi buldukça tefekkürde derinliğe vesile...
Küçücük bir mağara olan Hira ise ferahlık sebebi...
Burada her hakikat görünenin ötesinde...
Mekke'yi kuşatan bakış, insanlığı kucaklayan bir manzara...
Dolunayla bütünleşen gecesini yaşamak ise gayretin hayret makamındaki hediyesi gibi.
İnsanlık can çekişirken insanca yaşamanın, hakiki bir kul olmanın derdini taşıyanların Hirası burası...
Gönlü yorgunların çıkış yeri.
Rahmet için zahmete girmenin sembolü Hira...
Dünya meşakkat, Mekke meşakkat...
En Sevgili'nin en sevdiği bu mübarek belde keder ve hüzün toprağı...
Nihayeti ise vuslat ve sürûr...
Evine ve sevdiğine kavuşma diyarı...
Feth olunmuş bir şehir ve tek bir nida...
Lebbeyk...
Bir göz kırpması, bir nefes gibi hasret gidermek...
Adeta bir anın içinde akıyor burada zaman...
Lebbeyk derken vakit veda vakti...
ibadet ve kulluğa ayarlı muazzam bir eğitimden geçerek feth olunmuş gönüller emanet evlerine dönüyor...
Asıl evi yaşamanın sevinci ve firkatin hüznü ile...
Bağışlanma ümidinin kulluğu dirilttiği bir başlangıç ile...
Mübarek topraklar yeni gelen misafirlerini ağırlıyor şimdi..