Bi'set ne anlama gelmektedir?
Arapça (Be-a-se) kökünden mastardır. Göndermek ve gönderilmek anlamına gelir. İnsanları hak ve doğru yola sevk için gönderilen bütün peygamberlerin özel olarak da peygamberimizin, peygamberlik görevinin başlangıç zamanı demektir. Bu durumda Hz. Muhammed (sas)’in peygamberlik görevi verilmeden önceki hayatına bi’set öncesi, kendisine nübüvvet verildikten sonraki devreye de bi’set sonrası denir.
Kelâm terimi olarak Allah’ın, kullarından dilediğini nübüvvet ve risâletle görevlendirmesi demektir.
Kur’ân-ı Kerîm’de "bi‘set" kavramı
“Göndermek, yöneltmek; yaratmak” gibi mânalara gelen bi‘set Kur’an’da “peygamberlikle görevlendirmek” (el-Bakara 2/129, 213), “ilham etmek” (el-Mâide 5/31), “ölüleri diriltmek” (el-Bakara 2/56, 259), “uykudan uyandırmak” (el-En‘âm 6/60; el-Kehf 18/12), “musallat kılmak” (el-İsrâ 17/5) gibi değişik anlamlarda kullanılmıştır.
Kur’ân-ı Kerîm’de daha çok resulün bi‘setinden bahsedildiği için (bk. M. F. Abdülbâkī, “bʿas̱” md.) olacak ki Ebü’l-Bekā bi‘setin nebîlere değil resullere mahsus olduğunu belirtir (el-Külliyyât, s. 99). Ancak bazı âyetlerde nebîlerin de bi‘setinden söz edilmesi (meselâ bk. el-Bakara 2/213), bu terimin resulün yanında nebîye de şâmil olduğunu gösterir.
Kur’an’a göre bi‘set ilk insan cemiyetinin ortaya çıkmasıyla başlamıştır. Allah başlangıçta tek bir ümmet olan insanlara, tarihin en eski dönemlerinden itibaren müjdeleyeci ve uyarıcı nebîler göndermiş, anlaşmazlıkları gidermek maksadıyla verilecek hükümlere esas teşkil etmesi için peygamberlerle birlikte kitap indirmiş (el-Bakara 2/213); insanların kendisine kulluk etmeleri ve azgın şeytandan (tâğūt) uzak durmaları konularında onlara yardımcı olmak, böylece âhirette bir bahane (hüccet) ileri sürmelerini önlemek için (en-Nisâ 4/165) her ümmete resul göndermiş (en-Nahl 16/36), peygamber gönderilmeyen insanlara azap edilmeyeceğini açıklamıştır (el-İsrâ 17/15).
Kur’ân-ı Kerîm’de adı geçen peygamberlerden sadece Hz. Mûsâ’nın bi‘setine dair ayrıntılı bilgi verilir. Bir gece ailesiyle birlikte Medyen’den Mısır’a gitmekte olan Mûsâ mukaddes Tuvâ vadisine gelince Tûr dağı tarafında bir ateş görür ve ailesini bırakıp ateşe doğru ilerler. Mukaddes yerdeki vadinin sağ yanında bulunan ağaç yönünden duyduğu, “Ey Mûsâ! Şüphesiz ki ben senin rabbinim. Pabuçlarını çıkar; çünkü mukaddes bir vadidesin. Ben seni seçtim. Şimdi -sana- vahyedilene kulak ver” sözleriyle başlayan ilâhî hitapla peygamber olarak görevlendirildiği kendisine bildirilir (Tâhâ 20/11-24).