Vakit, herkesin varlığıyla yokluğuyla mücadelesini verdiği bir dünyayı hep birlikte yaşarken, anlamak ve incitmemekten beslenen saygı ve kardeşlik temelli bir ahlakı yeniden canlandırmanın vakti...
Yokluğun imtihan olduğu hayatlara tevazu ile yaklaşmanın, varlığı vakarla yaşamanın, elimizdekilerin birer emanet olduğunu unutmamanın vakti...
Sevgili Peygamberimiz (sav)’in “(İyi) Müslüman, dilinden ve elinden diğer Müslümanların güvende olduğu kimsedir” (Buhari, İman, 4/10; Müslim, İman, 65/162.) diyerek vasıflandırdığı Müslüman modelini bugünün dilini yeniden düşünerek anlamaya çalışmanın vakti...
Bugün yan komşudan tutun, dünyanın bir ucundaki dostumuza varıncaya kadar eş dost akraba ile irtibat kurduğumuz sosyal mecralardaki tavrımız, tarzımız üzerine kafa yorup, kardeşlik hukukuna verdiğimiz zararların hesabını tutmanın vakti...
Kokusu gitmiştir diyerek bir tas çorbayı pay eden komşulukları, pazardan dönüşte aldıkları görünmesin diye bez torbayı yanına iliştiren mahalleliyi, evlat nimetini yaşayamamış birinin yanında yavrusunu kucaklamaktan hicap eden anneyi, eşi vefat eden kadının yanında eşiyle kol kola yürümekten imtina eden adamı, karşımıza alıp biz neyi kaybettik diye kendimize sormanın vakti...
Kaybettiklerimizi niye kaybettiğimizi, nerede kaybettiğimizi ve nerede bulacağımızı dert etmenin vakti...
İncinmiş değil incitilmiş gönüllerin, gönül vererek alınması vakti...
“Sizden biriniz kendisi için istediğini mümin kardeşi için de istemedikçe iman etmiş olmaz.” (Tirmizî, Sıfatü"l-kıyâme, 59) hadisini, imanın şartlarına bir daha kafa yorarak, hayatımıza rehber etmenin vakti...
Zarif şairin de dediği gibi “bir incelik gösterin incinmesin yüreğim” diyenlerin serzenişine kulak verme vakti...
Yokluk zor bir imtihan elbet ama varlık daha da büyük ve çetin bir sınavdır. Cemil Meriç’in “yokluk varlıktan daha görkemli ve anlamlıdır” dediği gibi, varlıkta anlamı kaybetme ve nimetin görüş alanından çıkması riski vardır. Bu nedenle varlığı vakarla taşımak, iffetle muhafaza etmek gerekir.
Güvenme varlığa, düşersin darlığa dediği gibi büyüklerin emanet duygusunu varlığın üzerine bir tül gibi örtmek, herkesin yoklukla imtihanın başka başka olduğunu unutmamak gerekir. Zira, varlık sadece madde boyutunda göstermez kendini; aile saadeti, evlat neşesi, anne kucağı, baba ocağı, sıhhat ve afiyet bedeli olmayan zenginliklerdir.
Herkes varlığını da yokluğunu da maddi veya manevi boyutta farklı şekillerde yaşar. Dünya herkes için farklı imtihanların dokunduğu bir tezgâh gibidir ve herkes ilmek ilmek işler geride bırakmak istediği eseri. Kimi annesizlikle, kimi evladı olmamakla, kimi hastalıkla, kimi geçimsiz eşle, kimi yoklukla atar her ilmeği. İşte tam burada kardeşlik hukuku girer devreye. Yaralara tuz basmak, zaten kanayan yarayı pansumanla dindirmek bir yana daha da kanatmak elinden ve dilinden zarar gelmemesi gereken mümin olma vasfına yakışmaz.
Diğergam bir tavırla halden anlamak, inciten değil, inci gibi sözlerle gönül alan olmak gerekir. Yükü ağır olanın bir de omzuna basarak gamına gam olmak değil, yükünü hafifletmek gerekir. Bugünün dili olan sosyal mecralarda neyi ne kadar gözler önünde yaşayacağını bir eser çıkarır gibi düşüne taşına belirlemek gerekir.
Nihayetinde insandan geriye kalanın birkaç hesap, birkaç profil olduğunu ve insanı nihai bir hesabın beklediğini unutmamak gerekir.