Evet Allah çok merhametli ve çok bağışlayandır. O’nun bu sıfatları Kur’an’da yüzlerce yerde tekrar eder. Günlük hayatta karşılaştığımız çeşitli lezzetler halindeki sayısız nimetlerini tadarken de, O’nun kullarını ne kadar çok sevdiğini ve düşündüğünü kavramak zor değildir. Hz. Muhammed (sas) de, Allah’ın rahmetinin ne kadar derin olduğunu, annenin yavrusuna karşı merhameti ile örneklendirerek şöyle anlatır;
Bir gazve sonrası Hz. Peygamber’e bir grup esir getirildi. İçlerinden bir kadın telaş içinde esirler arasında yavrusunu arıyordu. Sonunda bir çocuk buldu ve onu kucaklayıp bağrına bastıktan sonra emzirmeye başladı. Durumu gören Hz. Peygamber yanındakilere, "Bu kadının çocuğunu ateşe atacağına inanır mısınız?” diye sordu. Onlar da, “Hayır.” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Peygamber (sas), "Bilin ki, Allah"ın kullarına olan rahmeti, bu kadının çocuğuna olan şefkat ve merhametinden çok daha fazladır.” buyurdu. (Buhari,Edeb,18)
Hayat kutsaldır ve herkesin yaşama hakkı vardır. Bütün semavi dinlerin yegane amacı da can, mal, inanç, namus ve akıl gibi temel insan haklarını güvence altına almaktır. Ne var ki tarih kitapları savaş bilgileriyle dolu olduğu gibi hız kesmeden nice hayatlar söndürülmeye devam ediyor. Atom bombaları atıldı, düştüğü şehirde tek bir canlı kalmadı, şehirler kül yığınına döndü. Bugün de, İsrail Terör Devletinin, Filistin’de emsali görülmemiş ve duyulmamış bir insanlık suçu işlediğini yaşayarak görüyoruz. On binlerce çocuğun bedenleri parçalanıyor, soykırım suçu işleniyor, mabedler yıkılıyor, alınteri kazançlar talan ediliyor, taş üstünde taş bırakılmıyor ve daha göremediğimiz nice vahşet türleri insanlara reva görülüyordur.
Bu vahşeti işleyenler yargılanıp bu dünyada cezaları kesilse, işlenen suça denk bir ceza yoktur. Kundakta sarılı bebeklerin de içinde olduğu on bine ulaşan çocukların ve bir o kadar kadınların bedenlerini parçalamanın karşılığı hangi ceza olabilir? İnanıyorum ki, bütün vicdan sahibi insanların hissiyatları bu şekildedir. Dolayısıyla, eşi görülmemiş bu vahşetin cezasız kalması aklen kabul edilemez. Aksi halde, bir tarafta dünyanın her türlü konforunu bir ömür yaşayan zalimler, diğer tarafta bedeni parçalanarak ölen kundaktaki bebekler. Göklerde ve yerde olan her şeyi özenle insan için yaratan Allah, o kadar kıymet verdiği varlığa zulmedeni görmezden gelmez, erteler ama ihmal etmez. Her şeyi adalet üzerine inşa eden yüce Allah’ın, o mazlumların gönüllerini ferahlatacak adaletini mutlaka göstereceğine inancımız tamdır. Bu yüzden ahiret vardır, tekrar diriliş haktır, hesap ve sonunda cennet ve cehennem son varılacak yerdir.
O şöyle buyurur;
"Gün gelecek bir ateşe sokacağız; onların derileri pişip acı duymaz hale geldikçe, derilerini başka deriler ile değiştiririz ki acıyı duysunlar." (Nisa,56)
Ahiret hayatı sonsuzdur. Orada tek ölü vardır, o da ölümdür. Bu bağlamda cehennemde ölmek yok, herkes işlediği cürmün cezasını cürmüne denk bir cezayla ödeyecektir. Kaç kişinin canına kıydıysa ve ne şekilde kıydıysa aynısını tatmadan kurtuluş yoktur. Orası adaletin eksiksiz tecelli edeceği yerdir. On binlerce, hatta milyonlarca insanları öldürenler, bir kere ölmekle cezalarını çekmiş sayılmaz. Kaç kişinin hayatına son verdiyse aynı sayıda ve aynı acıyı çekerek ölecek ve böylece bedelini ödeyecektir. Deriler pişicek, ateşin acısı bütün bedeni saracak, ölümü özleyecek, tam öldüğünü düşündüğünde deriler yenilecek ve Allah’ın takdir ettiği sürece bu devam edecektir.
Ne korkunç manzara, düşünmek bile insanı ürkütüyor. Ama bu manzarayı bugün dünya gerçekten izliyor. Her gün tir tir titreyen bebekleri, cesetleri parçalanmış çocukları, soğukta ve kalacak yeri kalmamış insanları izliyor. Bunu yaşatanlar ve destekçileri cezasız kalacaksa, o masum çocukların suçu nedir, neden bu acıyı çekiyorlar? Bu sorunun cevabı, ahirete iman etmekte saklıdır.
İşte, sosyal medyada izlemeye dayanamadığımız o vahşet görüntülerin failleri için bu dünyada dengi ceza bulunmadığından, Allah cehennemi hazırlamıştır.
İnsanların dünyasını cehenneme çevirenler için cehennem vardır.
Hakları gasp edilmiş insanlara adalet için cehennem yaratılmıştır. Yoksa Allah’ın cennete de cehenneme de ihtiyacı yoktur.
Kur’an, hayat rehberi olarak içerdiği bilgiler ile okuyanlara hakikati bulmalarına ışık tutar. Bu sebeple "Oku" emriyle başlamıştır. Haklara riayet kırmızı çizgisidir. Allah’ın hakkını, anne-babanın hakkını, eş ve çocukların hakkını, komşu ve diğer bütün canların hakkını veren emniyettedir.
Yukarıdaki ayet, bilimsel bir tespite dikkat çekerek çağın insanına, hakikate vesile olacak bir ipucu da veriyor.
İnsan bedeniyle ilgili ulaşılan bilgilere göre, acıyı beyne ulaştıran sinirlerin, iç organlarda değil, zarlarda ve deride olduğu söyleniyor. Yani, deri yanınca acı hissedilir, iç organların yanması gerekmiyor.
Dolayısıyla, insan bedeniyle ilgili tespit edilen bu bilgi ile "derilerini başka deriler ile değiştiririz ki acıyı duysunlar" ayet mealinin birebir örtüşmesi, Kur’an’ın evrensel ve Allah sözü olduğunu gösterir. Zira on beş asır önce deriyle ilgili hiçbir beşer bu bilgilere sahip değildi.
Allah, en iyi bilendir.