“Küçük ve ehemmiyetsiz gördüğümüz şeylerin birikerek büyük şeyleri meydana getirdiğini” anlatmak için “damlaya damlaya göl olur” deriz. Bu atasözünü çoğunlukla har vurup harman savuran kimseleri tasarrufa yönlendirmek veya özendirmek için kullanırız. Tasarruf ise sadece gereksiz harcamaları kısıp para biriktirmek değildir. Daha başka şeylerden de tasarruf edilip aile bütçesine ve ülke ekonomisine katkı sağlayabiliriz ama öncelikle bize küçük gibi görünen ayrıntıları gözden kaçırmayalım deriz.
Peki, bize küçük gibi görünen o ayrıntılar nelerdir?
Mesela evimizde devamlı damlayan bir musluk, gözden kaçırdığımız veya göz ardı ettiğimiz ayrıntılardan biridir. O musluğun contasını değiştirdiğimiz takdirde hem israfı önlemiş oluruz hem de su faturasının tutarını aşağılara doğru çekeriz. Ayrıca evimize ya da iş yerimize alacağımız beyaz eşyalarda enerji tasarrufu sağlayan aletleri tercih edersek, alırken kazanmış oluruz.
En kazançlı, daha doğrusu en anlamlı tasarruf örneklerinden biri de şudur;
Sigara veya alkol gibi maddelere bağımlı olup da bu maddeleri kullanmaktan vazgeçen ve böylelikle hayatına yeni sayfa açan bazı kimseler, vaktiyle bu maddelere ayırmış oldukları parayı kenara atmaktadır. Bu kişiler, zamanla biriken ve damlaya damlaya göl olan bu paralar ile fakir öğrencilere burs verirler ya da ihtiyaç sahibi insanlara yardım ederek onların hayır duasını alırlar.
Gerçekten de bu çok güzel bir yöntemdir lakin birikim yapmanın ve hayır duası almanın başka yolları da vardır. Bu yollardan biri de “sanki yedim” diyerek kenara bir şeyler atmaktır. Tarihimizde bu şekilde cami yaptıran hayırseverler bile olmuştur. Gerçi bir insanın canının çektiği bir şeyi almayıp da “sanki yedim” diyebilmesi, iyi bir nefis terbiyesinden geçmesine bağlıdır.
Nitekim “Nefistir seni yola koyan,
Yolda kalır nefsine uyan.”
Biraz da nefsine uyan kimselerin ne biriktirdiğine bakalım…
Ne yazık ki böyle kimselerin işi gücü günah biriktirmektir. Hatta bazı insanlar günahları küçük veya önemsiz gördüklerinden daha büyüğüne kapı açarlar. Oysa Yüce Allah, günahkâr kimseyi sevmez.
Ama hangi günahkârı sevmez?
“…Günahı önemsemeyen, aleni olarak işleyip etrafına da yayan, kötülüğü alışkanlık hâline getirerek ısrarla tekrarlayan, hatadan sonra pişmanlık duymayan…” günahkârı sevmez. Bize yakışan ise Allah’tan af dileyip, kötülerin izlediği yoldan çıkmaktır. Zaten “bilinçli bir mümin, sadece günahlardan değil, günaha götüren yollardan da uzak durmayı kendine düstur edinir… ”
Bu genel kuraldan uzaklaşmayan kimsenin zarar ettiği nerede görülmüştür? Damlaya damlaya biriktirdiğiniz şey ebedi huzurunuz, içinizden eksilmeyen şey de her gün tazelenen umudunuz olsun.