#KEŞFET

Davetsiz Gelen Döşeksiz Oturur

“Bir yere davet edilmediği hâlde giden kimsenin…” umduğu ilgiyi göremeyeceğini anlatmak veya böyle bir beklentiye girmenin uygun bir davranış olmadığını belirtmek için “davetsiz gelen döşeksiz oturur” deriz.

Abone Ol

“Bir yere davet edilmediği hâlde giden kimsenin…” umduğu ilgiyi göremeyeceğini anlatmak veya böyle bir beklentiye girmenin uygun bir davranış olmadığını belirtmek için “davetsiz gelen döşeksiz oturur” deriz. Genellikle bu atasözünü herkese açık olmayan bir davete çağrılmadığı hâlde gitmeye hazırlanan kişilere veya bunu alışkanlık hâline getiren kimselere bir uyarı mahiyetinde kullanırız.

Davet edilmediğimiz bir yere gitmemek niçin bu kadar önemlidir?

Şunun için önemlidir; sözgelişi bir yemek daveti veren kişi bütün hazırlığını davet ettiği kişilerin sayısına göre yapmaktadır. Böyle bir davete habersiz giden her kişi, yapılan hazırlıkların yetersiz kalmasına sebep olabilir. Hâl böyle olunca da davetçinin misafirlerine karşı mahcup olma durumu vardır. Oysa hiç kimsenin insanları böylesi güç bir duruma düşürmeye hakkı yoktur. Velev ki davetsiz biri davetli bir arkadaşının peşine takılıp gitmiş olsa da ev sahibinin rızasını almadan içeri giremez. Bu genel bir kaide olup, insanların sabrını ve imkânını zorlamamak lazımdır.

Bazı şeyler de vardır ki bizi hazırlıksız yakalar.

Mesela ayrılık ve ölüm kimseden bir davet beklemez. Aşk da böyledir... Hatta ayrılığı ölümden daha beter görenler veya “ayrılık olmasaydı” diye hayıflananlar bile vardır. Türkülerimize de konu olan bu durum bir yöremizde şu şekilde ifade edilmektedir:

“Yüce dağlar olmasaydı,

Laleleri solmasaydı,

Ölüm Allah’ın emri de

Şu ayrılık olmasaydı.”

Gerçekten de ölüm, Allah’ın bir emridir. Hepimiz ölümlüyüz yani.

O hâlde, Azrail’in (a.s.) habersiz gelmesi bizim açımızdan iyi bir şeydir. Ölüm meleğinden şöyle bir haber aldığınızı düşünsenize:

“Hazırlan, üç gün sonra yanındayım.”

Dip not: Azrail…

Nasıl, birden ürperdiniz değil mi?

Neyse ki bu haberi Azrail’den değil de saçlarımıza düşen her aktan, yeni bir güne kavuştuğumuz her sabahtan ve okunup duran şu salalardan alıyoruz. Aldığımız her haberle de yolun sonuna bir adım daha yaklaştığımızı anlıyoruz. Sizin de bildiğiniz ve inandığımız gibi yolun sonunda bizi bekleyen iki tane kapı vardır. Bu kapılardan biri cennete, diğeri ise cehenneme açılmaktadır. İkisi de ebedi bir yurt olup herkes, Yüce Allah’ın vaat ettiği şeye kavuşacaktır.

Kur’an-ı Kerim’de buyrulduğu gibi: “Ey insanlar! Allah’ın verdiği söz gerçektir. Dünya hayatı sakın sizi aldatmasın, o aldatma ustası da Allah hakkında sizi kandırmasın.”

O aldatma ustasının elinden ancak tövbe ederek ve ettiğimiz tövbeye de sadık kalarak kurtulabiliriz. En büyük ödülü ise cennetin kapısından girdiğimizde alacağız inşallah. Ama ondan önce dünyadayken davet edilmediğimiz hiçbir evin veya iş yerinin kapısını çalmayalım. Çalıp da hiç kimsenin rahatını kaçırmayalım olur mu?

Tövbeleriniz kabul, icabetiniz makbul olsun.