Ne söylediğine dikkat etmeyen, kırıcı ve sert konuşan kimselerin, çevresindeki insanların gönlünde kılıç yarasından daha derin yaralar açtığını ve büyük düşmanlıkların yaşanmasına sebep olduğunu anlatmak için “dil, kılıçtan keskindir” deriz. Genel olarak bu atasözünü diliyle insanlara eziyet veren kişileri uyarıp toplumun huzur ve rahatını sağlamak için kullanırız.
Ağzımızdan çıkan her sözün kendine göre bir ederi vardır. Yine her sözün gitmesi gereken bir hedefi de vardır. Öyle ki “Söz ola kese savaşı, söz ola bitire başı / Söz ola ağılı aşı, bağ ile yağ ede bir söz.”
Dilinin tatlı olmasını ve toplumda sözünün dinlenmesini isteyen kişi çok okumalıdır ve okuduğunu da anlamaya çalışmalıdır. Özellikle insan ne okuduğuna, kimi okuduğuna ve niçin okuduğuna dikkat etmeli ve bu zamana kadar öğrendiği bilgileri de yaşamaya gayret göstermelidir. Yani dilinin tatlı olmasını ve toplumda sözünün dinlenmesini isteyen her kişi, yapmadığı veya yapamayacağı şeyleri bir başkasına söyleyerek kuru bir beklenti içine girmemelidir.
İsterseniz konumuzu bir kıssa ile daha anlaşılır hâle getirelim. Vaktiyle bir âlimin yanına bir adam yanında çocuğu ile gelerek şöyle der:
“Efendim, bu oğlumuz her gün bal yemek istiyor. Benim de her gün bal almaya imkânlarım elvermiyor. Ne buyurursunuz?”
Âlim, çocuğun başını sıvazlayıp adama döner ve “Kırk gün sonra geliniz.” der.
Adam da müsaade isteyip çocuğunun elinden tutar ve köyüne doğru ağır adımlarla yürümeye başlar. Tam kırk gün sonra adam çocuğuyla tekrar yollara düşer ve aynı âlimin kapısını çalar. Âlim, yine çocuğun başını okşayıp “Bir daha bal yeme, olur mu evladım?” der.
Adam hayretle sorar: “İyi de efendim, bunu niye kırk gün önce söylemediniz?”
Âlim tebessüm ederek şu hikmetli cevabı verir: “Kırk gün önce ben de severek bal tüketiyordum. Bu hâldeyken çocuğa ‘Bal yeme!’ deseydim, sözümün bir tesiri olmayacaktı. Biz ki kendimizin yapmadığı hiçbir şeyi insanlara söylemeyiz.” Bu sözün hikmetini kavrayan adam teşekkür ederek yeniden yollara koyulur.
Herhâlde verdiğimiz bu kıssa ile ne demek istediğimiz anlaşılmıştır.
O hâlde biz de söz söylemenin usulüne dikkat edelim. Ayrıca ne söylediğimiz kadar, nerede, kimin yanında ve ne zaman söylediğimize de bakalım. Hani, “konuşmak sanattır” desek, abartmış olmayız. İşte bu sanatın içinde sadece dili kılıç gibi kullanmamak veya yapmadığın bir şeyi bir başkasından istememek gibi prensipler yoktur.
Peki ya, ne vardır?
Bir şeyler söyleyeceğin zaman karşındakinin anlayış seviyesine göre konuşmak da vardır. Bunu yapmak da usuldendir. Yoksa farkında olmadan birilerinin yanlış yorum yapmasına ve bu tür yorumların yaygınlaşmasına sebep olabiliriz. Oysa bizim iyi şeylerin yayılmasına ve yaygınlaşmasına katkı sağlamamız lazımdır.
Diliniz tatlı, sözleriniz hikmetli olsun.