Din, insanla birlikte var olmuş ve insan hayatının ayrılmaz bir parçası olmaya devam etmiş, bundan sonra da devam edeceği tecrübeyle sabit olmuş bir olgudur. Tarih kitaplarında görüldüğü üzere, Allah’ın gönderdiği dinlerin yanında, insan ürünü dinler de vardır. Bu da gösteriyor ki, insan dinsiz yaşayamıyor, gerekirse kendisi kendisine bir din icat ederek bu boşluğu doldurmaya çalışıyor. Hz Ömer’den nakledildiği gibi; İslamla tanıştıktan sonra cahiliyye dönemi inançlarını anlatırken; helvadan put yaptıklarını, acıktıkları zaman da o putu yiyerek karınlarını doyurduklarını, aklına geldiğinde bu davranışları nedeniyle kendi kendine güldüğünü anlatıyor. Yaptıklarının mantık dışı olduklarını bildikleri halde böyle bir eyleme başvurmaları ,dinin insan için ne kadar elzem olduğunun bir göstergesidir.
Firavun, halk üzerinde tahakküm kurmak için “Ben, sizin en yüce Rabbinizim!” diyerek kendisini ilah olarak ilan etmiştir. (Naziât,24) Bütün peygamberlere karşı çıkan diğer güçler de, atalarından tevarüs eden bir dini öne sürerek Allah’ın gönderdiği dini reddetmişlerdir. Günümüze gelindiğinde de aynı yaklaşımların devam ettiğini ve dini ya istismar etmek ya da istedikleri hedef doğrultusunda kullanarak bir araç haline getirmek için insanların çalıştıklarını görüyoruz. Ateizmle istenen hedefe ulaşılamadığı görülünce Allah’ın varlığı üzerine kurgulanmış “Deizm” inancı pazarlanarak İslam düşmanlığı yapılmaktadır. İşin ilginç ve dikkat çekici bir yönü de, gerek ateizm, gerekse deizm gibi akımların İslam inancına karşı kullanılmasıdır. Hristiyan ve Yahudi dinlerine karşı düşük düzeyde kullanılsa da esas hedefin İslam inancı olduğu açıktır.
Bu saldırılarla birlikte, müslümanlar arasında yaşanan ve İslamın tasvip etmediği, bazen geleneksel figürler adı altında bazen de müslümanlar tarafından bilmeden sergilenen anlayış ve uygulamalar ile, İslam kimliği adı altında din istismar edilerek bilinçli bir şekilde İslam düşmanlığı yapanların verdikleri zararlar, İslam toplumunda gelinen bu olumsuz sonucu kaçınılmaz kılmıştır.
Burada şu gerçek net olarak anlaşılıyor; Din, insanlık için çok önemlidir ve dinsiz bir yaşam biçimi düşünülememektedir. O halde, doğru ve sahih dinin küçük yaştan itibaren insanlara ulaştırılması, klasik tabirle “Tebliğ vazifesi” çok önem arzetmektedir.
“Bugün sizin için dininizi tamamladım...din olarak İslamı seçtim...” (Maide,3) ayetinde, İslam dininin tamamlandığı, Hz. Muhammed (a.s.)’in vefatından sonra dine ilave ve çıkarma yapma durumunun son bulduğu, din adına Allah’tan bilgi alma kaynağının kapandığı açıkça belirtilmiş olduğu halde, rüya, ilham ve benzer kaynaklara dayandırılarak Kur’an’da ve Peygamberin sahih hadislerinde yer almayan uydurma bilgilere inanılması net bir şekilde yasaklanmıştır. Allah din konusunda hiçbir şeyi unutmamıştır. Yukarıda zikredilen ayeti kerimede belirtildiği gibi din kemale ermiş ve insanlar için son nokta konulmuştur. Dolayısıyla din istismarcılarının, dinde yeri olmayan, Allah adına söyledikleri ve Allah adı kullanılarak söylemek istediklerine itibar edilmemesi imanın gereğidir. Bunun için de ilk inen ayet olan “Oku!” emrinin ne kadar önemli olduğu anlaşılmaktadır. İlk emrin "Oku" olması, insanların ve müslümanların öncelikli olarak bilgi sahibi olarak bilinçlenmesinin ne kadar ehemmiyet arz ettiğinin bir göstergesidir. Kur’an okunmadan ve anlaşılmadan din öğrenilmez ve anlaşılıp yaşanamaz. Muhammed (a.s.)’in son peygamber olduğunu, Allah’tan bilgi almanın Hz. Peygamber ile son bulduğunu Kur’an’da okuyan birini, Allah ile görüşüyorum diyerek aldatmak imkansızdır.
5’inci seneyi devriyesini yaşadığımız 15 Temmuz darbesini yapanların dini ve dini değerleri nasıl istismar ettiklerini, dini argümanları kullanarak insanları nasıl aldattıkları ve kullandıklarını çıplak gözle hepimiz gördük. "Bismillah" diyerek su içen darbecinin, Allah’ın en kutsal saydığı canı, gözünü kırpmadan hunharca kıymasındaki çelişkinin arka planında dinin istismar edilmesi ve din konusundaki cehalet yatmaktadır.
Kainatı ve kainatta var olan her şeyi yaratmada tek olan, yanında ortakçı kabul etmeyen Allah (cc), ibadet noktasında ve insanları derecelendirme noktasında da tektir. Kendi katında üstün ve değerli olmayı takvaya yani O'nun gösterdiği yol olan Kur’an yolundan gitmeye ve bu bağlamda sorumluluk bilincine bağlamış ve kimin üstün olacağı bilgisini de kendinde saklamıştır. Allah indinde üstün olmak insanın çabasına bağlı olmakla birlikte, kimin üstün olduğunu ancak Allah (cc) bilmektedir.
Göklerde ve yer kürede herkes Allah’tan ister, O da her an yaratır bütün canlılara verir.(Rahman,29). Dolayısıyla yaratmak, yedirmek, büyütmek, yönetmek gibi işlerinde ortakçısı olmadığı gibi ibadet ve tapma konusunda da ortakçısı yoktur ve ortakçı kabul etmemektedir.
İslam, fıtrat dinidir, insan yapısına uygun, yan etkisi bulunmayan bir dindir (Rum,30).
İslam; akla ve düşünceye çok önem veren, “Aklınızı kullanmaz mısınız, düşünmez misiniz, tefekkür etmez misiniz..." gibi ikazlarda bulunarak müslümanların düşünmeden, bilmeden hareket etmelerini engellemiş ve düşünmeyi farz kılmıştır. Düşünmeyen, çalıştırılmayan aklı işlevsiz saymıştır. Başkasının aklına uyarak, kendi aklını pasif tutan kişi, akıl nimetini inkar etmiş sayılmıştır. Akıl ve vahye dayalı olan Kur’an ve sahih hadis bilgisi birlikte hareket ederse, din doğru anlaşılacak, din istismarlarının ve istismarcılarının önüne geçilecek ve böylelikle insanların dünya ve ahireti mamur olacaktır.
Bu vesiyle, 15 Temmuz günü vatan, bayrak ve din adına canlarını yoksayan aziz şehitlerimizi minnetle yad ediyor, ülkemizi ve milletimizi bölmeye çalışanlara Allah fırsat vermesin diye dua ediyorum.