İnsanın sınırlı ömür sermayesi tükenirken ve hayat hızla akıp giderken zamanı idrak etmek önem taşımaktadır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.), insanların çoğunun aldandığı  iki nimetten biri olarak zikrettiği “boş vakit” (Buhari, Rikak, 1) ifadesiyle zamanın değeri ve önemine dikkatlerimizi çeker. O hâlde elimizden kayıp giden zamanı, en iyi nasıl değerlendirmeliyiz? Zamanı anlamlı kılan saikler nelerdir? Kuşkusuz bu soruların cevabı insanın anlam arayışıyla ilişkilidir. İslam düşünce ve ahlakında insanın zamanla ilişkisini en özlü şekilde ifade eden kavramlardan biri “İbnü’l-vakt”, yani anın talibi olmak, anın kıymetini bilmektir. İbnü’l-vakt olmak geçmiş için hayıflanmaktan ve gelecek için endişeye düşmekten uzaklaşmak, nefes aldığımız süreç içerisinde Allah’ın rızasına uygun salih ameller işlemektir. 

Diyanet Aile Dergisi olarak aralık sayımızda penceremizi yaşadığımız an olan İbnü'l vakt’e açtık. Sema Bayar, “Zamanda Bir Nokta: An” yazısında zamanın idrakinde olanların yaşanılan anı en iyi şekilde değerlendirebileceklerini ifade etti; her dakikalarını Yüce Yaradan’ın rızasına uygun yaşayanların, kendilerini geçmişe hapsetmeden, ideal bir gelecek 
hayaliyle de şimdiyi hüsrana uğratmadan atiyi inşa edebileceklerine vurgu yaptı. Ahmet Edip Başaran, “Müslüman Saatine Ne oldu?” yazısıyla dosyamıza katkıda bulundu: “Zamanın içinde kaybolmak, bir ‘Allah fikri’nden yoksun olmakla ilgilidir. İman evet her zaman bir imkândır ama bunu bir eyleme dönüştürecek ruh, şuur sahibi olmaktan geçer. Hâl böyleyken zamanın içinde kaybolmamak için öncelikle bir zaman bilincine sahip olmak gerek. Bu bilinci besleyen, doyuran ana kaynak bizzat İslam’ın vakit bilincidir”. Mustafa Irmaklı, Enbiya suresi 1. ayet-i kerime ışığında çağımızda israfın zirvesi hâline gelen zamana karşı hoyratlığın en esaslı çarelerinden birinin, ölümü tefekkür ederek ahirette zaman nimetinden hesaba çekileceği hakikatinin unutulmaması olduğuna dikkat çekti. Hadislerle Aile köşemizde Dr. Hale Şahin, “Henüz Vaktimiz Varken” yazısıyla, geri dönülmez yola girmemişken yapacağımız en akıllıca şeyin, nefsimizi sık sık hesaba çekmek, kıyamet günü muhatabı olacağımız soruları zihnimizden hiç çıkarmamak olduğuna işaret etti.

Bu ay söyleşimizi, “Prof. Dr. Mehmet Âkif Aydın ile Hukuk ve Adalet Kavramları Üzerine” gerçekleştirdik. Ezelden Kalma Mektuplar köşemizde Gülşen Ünüvar, “Fâni Dünyada Bir Hoş Seda Bırakmak” yazısıyla yer aldı. Tuğba Öz, “Savaş ve Çocuk” yazısında: “Evimize bomba atılır mı, dışarda oynarken silah sesi duyar mıyım, arkadaşlarımı bir daha görebilecek miyim, anne veya babamı kaybetme ihtimalim var mı?” gibi yetişkin insanın bile sormaya, cevabını deneyimlemeye korktuğu soruların bizzat savaşı yaşayan çocuklar üzerinde bıraktığı travmalara değindi. İyiliği Konuşalım köşemizde, Yeryüzü Doktorları’nın zorlu şartlar altında Gazze’de yaptığı hizmetleri sayfalarımıza taşıdık.

Sizleri dergimizle baş başa bırakırken Filistin’de yaşanılan zulmün biran önce son bulmasını temenni ediyor, 2024 yılının ilk ayında sizlerle tekrar buluşmayı diliyoruz.

DergilereAboneOlmakİçinTıklayınız