Allah Teâlâ, kadın ve erkeği aynı özden yaratmış, farklı niteliklerle donatarak birbirine eş kılmış ve insanoğluna aile olma nimetini bahşetmiştir. Kadın ve erkek, fıtratına uygun bir şekilde üstlendiği sorumluklarla birbirinin rakibi değil refikliğiyle asırlar boyunca aileyi ve toplumu ayakta tutmayı başarmıştır. Ancak modernitenin temellerini oluşturan pozitivizm, sekülarizm ve feminizm yeni bir dünyanın kuruluşunu beraberinde getirmiştir. Sanayi Devrimi ile birlikte, şehirleşme artmaya, geleneksel dinî ve ahlaki değerler gerilemeye, bireysel ve toplumsal hafıza modernleşmeye başlamıştır. Kuşkusuz bu süreçten en çok etkilenen kurumların başında da aile gelmektedir.

Yapı ve işlev olarak hızlı bir değişim yaşayan ailede, ebeveynlerin rolleri de köklü biçimde farklılaştı. Elbette bu durum, kadının da erkeğin de birlikte omuz omuza yürüdüğü bir süreçten ziyade rol karmaşasına sebep oldu. Ne kadın tam bir erkek gibi imtiyaz kazandı ne erkek geleneksel sorumluluğundan tümüyle sıyrıldı. Cinsiyetlerden beklentiler, aşağı yukarı aynı kaldı ama babalar babalığın, anneler anneliğin nerede başlayıp nerede bittiğini kestiremez oldu. Bu durum doğal olarak yeni problemlerin de kapısını araladı.

Diyanet Aile Dergisi olarak bu ay dosyamızda “Günümüzde Değişen Kadın ve Erkek Rolleri” ni ele aldık.” Prof. Dr. Asım Yapıcı, yazısında, değişen dünyanın en çok da kadın ve erkeği dönüştürdüğünü, her iki cinsi de birbirine rakip kıldığını, yabancılaştırdığını belirterek bu durumun, kadın ve erkeğin geleneksel rollerinde kırılmalara yol açtığına dikkat çekti. Kaan H. Süleymanoğlu yazısında: “Rol dağılımındaki adaletsizliğin, iç içe geçen kimliklerin, kendi kendine bir paradoksa dönüşen feminizmin, erkeğe ya da kadına buyurgan bir tavırla yapması ve yapmaması gerekenleri dikte eden anlayışların, üstesinden gelemediği, gelmekte zorlandığı sorunlar yumağı; ancak ve ancak İslam’ın teklif ettiği birlikte yaşama ahlakıyla mümkün olacaktır.” dedi. Dr. Hüseyin Arı, Lokman suresi 17. ayeti kerime ışığında “Ailede Babanın Rolü”nü hatırlattı.

Bu ay söyleşimizi “Semra Ata ile Geleneksel İslam Sanatları Üzerine” gerçekleştirdik. Ailece köşemizde Cihan Uluç, “Neden Evleniriz?” yazısıyla birçok açıdan evliliğin gerekliliğine vurgu yaptı. Meryem Dalğıç bu ay, bir cihan devleti olan Osmanlı’nın kurulmasını gerçekleştirecek nesli yetiştiren “Hayme Hatun”u namıdiğer Devlet Ana’yı kaleme aldı. Geçmiş Zaman Olur ki köşemizde Musa Tektaş, “1 Nisan’dan 29 Mayıs’a İstanbul, Fetih ve Ayasofya” yazısıyla dergimize katkıda bulundu.

Siz değerli okurlarımızı birbirinden kıymetli yazı ve yazarlarımızla baş başa bırakırken yeni sayımızda sizlerle tekrar buluşmayı temenni ediyoruz.

Dr. Lamia Levent Abul

DergilereAboneOlmakİçinTıklayınız