İnsanoğlu geçmişte çevresindeki kişilerle sınırlı bir iletişim içerisinde bulunurken günümüzde teknolojinin hızla gelişmesiyle birlikte tek bir tuşla istediği yere gitmekte ve orada görünür hâle gelmektedir. Kuşkusuz bu durum hem pozitif hem de negatif sonuçları da beraberinde getirmektedir. Sanal dünyanın büyüsüne kapılarak söz konusu mecraların kurallarına ayak uyduran insan, aslında var olmayan bir imaj oluşturmak mecburiyetinde hissetmektedir. Toplum tarafından beğenilmek, olumlu bir değerlendirme almak adına hakikat ve sahtelik arasında gerilmiş bir ipte âdeta bir cambaza dönüşmektedir. Suretin asıl hâle geldiği, imajın geçer akçe olduğu ve görünmüyorsa varlığının yok sayıldığı bir topluluğa insanoğlu, bazen malıyla bazen evladıyla bazen de Allah tarafından kendisine bahşedilen türlü türlü nimetlerle bir gösteri sunmaktadır. Niyet-amel terazisinin şaştığı bu yolun kalpte doğurduğu zıtlıklarla insan, her geçen gün biraz daha savrulmaktadır. Tüm bu yanılsamaları siret kabul eden kişi için dünyaya geliş amacı, dinin emir ve yasakları suret hâline dönüşmekte, arşın gölgesinde gölgelenme gayesi, yerini “like”ların gölgesine bırakmaktadır.
Peki, imaj neyin zıddıdır? Örtmenin mi? Gerçeğin mi? Takvanın mı? Niyetin mi? İhlasın mı? Meseleye hangi açıdan baktığımıza bağlı olarak cevaplar değişecektir elbette ama değişmeyecek olan bir gerçek var ki o da modern bireyin bir imajlar sağanağı altında yürümeye devam ettiğidir.
Diyanet Aile Dergisi olarak bu ay dosya konumuzda “Suretin Saltanatı”nı sorguladık. Kaan H. Süleymanoğlu, yazısında; sözle üretilecek değerlerin, estetiğin, ahlakın yerini, göz hatırına istiflenmiş sunumların istila ettiğine değinerek virüs gibi yayılan, toplumları hastalıklara düçar eden suretin saltanatına karşı koymanın yolunun vahye ve sünnete kulak vermekten geçtiğine vurgu yaptı. Hatice Ebrar Akbulut, “Güzel, İtibarını Ruhundan Alır” yazısıyla dergimizde yer aldı: “İnsana emanet olarak verilen bütün güzellikler ödünçtür, hepsi geçicidir çünkü insan, bedeninin hiçbir zerresini kendi çabasıyla elde etmemiştir. Buna mukabil ruhunda yeşerttiği güzelliklerin hepsinde kendi hissesi vardır. İşte insanı insan kılan da o güzelliklerdir.”
Bu ayki söyleşimizi, "Prof. Dr. Ahmet Hakkı Turabi ile Musiki Üzerine...” gerçekleştirdik. Hilal Koç Hancı, “Miraç: Taltif, Teskin, Mucize” yazısıyla imanın bir tercih olduğuna değinerek tercihlerimizi ve gayretimizi gözden geçirmeye davet etti. Dr. Mevlüt Dede, “Zamanın İnsanı Medeni Kılmadığı Yer: Hocalı” yazısıyla tarihe kara bir leke olarak geçen Karabağ’daki soykırımı, tarih bir kez daha tekerrür etmesin ikazıyla hatırlattı. 6 Şubat’ta yaşadığımız deprem hadisesinin ardında bıraktığı nice acılardan birini Büşra Bağdatlı, “Hayatın Sarsıldığı O An” hikâyesiyle sayfalarımıza taşıdı. İshak Koç, Köşedeki Sinema’da bu ay, It Must Be Heaven / Burası Cennet Olmalı filmini mercek altına alarak “Hakikat Perdesinde Filistin Silüeti”ne dikkat çekti.
Siz değerli okurlarımızı birbirinden kıymetli yazı ve yazarlarımızla baş başa bırakırken asrın felaketi olan depremde kaybettiğimiz kardeşlerimize, vatan uğruna şehit düşen askerlerimize ve Filistinli kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz. Miraç ve Berat Kandili’nizi en içten dileklerimizle kutluyor, İslam âlemine ve tüm dünyaya hayırlar getirmesini Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyoruz.
Dr. Lamia LEVENT ABUL