Her bir Müslümanın bireysel hayatında emanet bilincini daima uyanık tutması; anne babasına, eşine, çocuklarına, arkadaşlarına ve diğer bütün insanlara bu dikkatle yaklaşması; onlarla hukukunu emanet şuuruyla yerine getirmesi onun ayırt edici vasfıdır. Çünkü bizler “elest bezmi”nde Âlemlerin Rabbine verdiğimiz sözün gerekliliklerini yerine getirmekle, her şeyden önce bu misakımıza harfi harfine riayet etmekle mesulüz. En büyük emanet imanımızdır. Bizlere bahşedilen bu nimeti korumalı, ona gözümüz gibi bakmalıyız. Öte yandan yetişkinler olarak gelecek nesillerin de bizlere emanet edildiğini, onların üstün ahlakla donatılması noktasında elimizden geleni yapmamız gerektiğini unutmamalıyız. Kısaca emanet bilinci, kendi benliğimizden başlayıp halka halka ailemizi, çevremizi, toplumu da içine alan en yüksek sorumluluk bilincinin adıdır, diyebiliriz.
İslam dini, nemelazımcılığı ve bencilliği yasaklar. Her insana kendi imkânı, takati ve bulunduğu konum itibarıyla birtakım ödevler yükler. Gelip geçici hayatlarımızın nihayetinde, bizlere bahşedilen emanetlere ne kadar sadık kaldığımız, ne kadar sahip çıktığımız ve ne kadar ihtimam gösterdiğimiz sorularının cevabıyla baş başa kalırız. Bu cevaplar, hayatımızı mümince yaşayıp yaşamadığımızın da yanıtı olur.
Diyanet Dergisi olarak “Emanet Ahlakı” dosya konusuyla huzurlarınızdayız. Dr. Mehmet Ali Çalgan, “Emanet Ahlakı”; Prof. Dr. Selçuk Coşkun, “Muhammedü’l-Emin ve Emanet”; Prof. Dr. Soner Gündüzöz, “Emanet Şuuruyla Anlam Kazanan İnsani Varlığımız” başlıklı yazılarıyla dosyamıza katkıda bulundular. Bu ayki söyleşi konuğumuz ise Prof. Dr. Cafer Sadık Yaran Hocamız.
Üç ayların bereketli iklimini soluduğumuz şu günlerde emanet ahlakının, bizlerin ve nesillerimizin ayrılmaz bir melekesi hâline gelmesini Yüce Rabbimizden niyaz ediyor, bu vesileyle Miraç Kandili’nin milletimize ve ümmet-i Muhammed’e hayırlar getirmesini temenni ediyorum.
Bir sonraki sayımızda görüşmek üzere. İyi okumalar.
Doç. Dr. Fatih KURT