İnsanı diğer varlıklardan ayıran ve Allah katında sorumlu kılan en önemli vasfı bilme yetisidir. Âdemoğlu, yaratılışında var olan bilme ve bilgi üretme kabiliyeti ile de imtihandadır. Bu imtihanda ilk basamak, bilginin kaynağı ile ilgilidir. Zira bir Müslüman edindiği yahut yaydığı bilgilerin doğruluğundan da mesuldür. Hz. Peygamber (s.a.s.) bu hakikate, “Her duyduğunu söylemesi kişiye günah olarak yeter.” (Ebu Davud, Edeb, 80.) hadis-i şerifi ile işaret eder.

Müslüman birey bilginin kaynağını öğrenmek, onu içselleştirmek, hayatını o bilgiyle müzeyyen kılmakla yükümlüdür. Bir diğer sorumluluk da doğru bilginin yaygınlaşmasına ön ayak olmaktır. Allah Resulü doğru bilginin aktarılmasını da teşvik etmiştir: “Allah, bizden bir söz işitip onu işittiği gibi (başkasına) ulaştıran kişinin yüzünü ak etsin. Kendisine (bilgi) ulaştırılan nice kimseler vardır ki onu işiten (ve kendisine aktaran) kimseden daha kavrayışlıdır.” (Tirmizi, İlim, 7.)

İslam dini, değerler silsilesinde doğruluğu merkeze alır. Kur’an, kendisinden “İlim” olarak bahseder. (Rad, 13/37.) Emin vasfıyla bilinen Allah Resulü de yaşantısıyla doğruluğun müşahhas bir örneğidir. İlim elde etmek sadece bilgiyi yüklenmek değildir, aksine ruhen ve fikren de erinliğe ulaşma çabasıdır. Nübüvvet geleneğinin son temsilcisi Hz. Muhammed’in (s.a.s.) öğretisinin temelinde de “bilgi” vardır. O, kendisinin bir muallim olarak gönderildiğini bildirmektedir. (Darimi, Mukaddime, 33.)

Günümüzde tarihte olduğu gibi bilgiyi bir istismar ve manipülasyon aracı olarak kullananlar mevcuttur. İnsanın anlam arayışına cevap vererek ona rehberlik eden din konusunda inançlı bireylerin hassasiyet göstermesi, dinî bilgiye batıl olanın gölge düşürmemesine gayret etmesi gerekir. Bilhassa kültürel bir olgu olarak yaygınlık kazanan hurafeler konusunda Müslümanlara önemli görevler düşmektedir. Bilgi kirliliği ve asılsız haberlerle insanları kaosa, Kur’ani tabirle fesada sürüklemek, hakikati perdeleyerek hurafelerin yaygınlaşmasına zemin hazırlamak toplumları ifsat eder. Yakın tarihte yaşanılan 15 Temmuz tecrübesi dinî bilgiyi kendi çıkarları doğrultusunda kullanan, hurafelerle insanların aklını çelen yeraltı örgütlerinin topluma verebileceği zararları göstermesi bakımından önemlidir.

Diyanet Dergisi olarak bu ayki dosyamızda “Hurafenin Yeni Görünümleri” konusuna değindik. Hurafelerin geçmişten günümüze nasıl esvap değiştirerek varlığını sürdürdüğünü ele aldık. Prof. Dr. Ramazan Biçer, “İnancın Duruluğuna Aykırılık”; Prof. Dr. Ali Avcu, “Modern Dünyanın Yeni Hurafeleri ve Fetö”; Prof. Dr. Muhammed Kızılgeçit, “İnsanlar Neden Hurafeye Meyleder” yazılarıyla dosyamıza katkı sundu.

Bu ayki söyleşimizi Prof. Dr. Mehmet Ali Büyükkara ile gerçekleştirdik. Büyükkara, müminlerin hurafelere müdahalesinin ve onun yerine doğru fiil ve düşünce ne ise insanlara bunu tavsiye etmelerinin sünnet-i seniyyenin bir parçası olduğunu vurguladı.

Sizleri dergimizle baş başa bırakırken dinî bilgi noktasında hak ile batılı ayırt edebilen mümin bilincinin eksiksiz teşekkülü için Rabbimize niyaz ediyor, dinî istismarın vahim sonuçlarından biri olan Kerbela’yı hüzünle yâd ediyorum. Yine ülkemiz özelinde yaşanan 15 Temmuz hain darbe girişimi benzeri hadiselerin tekerrür etmemesini Cenab-ı Hak’tan diliyor, şehitlerimizi rahmet ve hürmetle anıyorum.

Bereketli okumalar...

Cafer Tayyar DOYMAZ

DergilereAboneOlmakİçinTıklayınız