Amellerin niyetlere göre değer kazanacağını ifade eder Fahr-i Kâinat Efendimiz.1 İnsan, niyetinin karşılığını alır. Sadece yapıp ettikleri değil, onların arkasında yatan niyetler de Allah karşısında önemlidir. O kadar ki, kişinin kendisini ve eşini haramdan koruyarak helâl yoldan tatmin olma amacıyla cinsel münasebette bulunması bile ecir ve sevap sebebi olur. Nitekim Peygamber Efendimiz “Birinizin eşiyle cinsel ilişkide bulunması bile sadakadır.” buyurduğunda ashâb-ı kirâm şaşırmış ve “Ey Allah’ın Resûlü! Birimizin şehvetini tatmin etmesine de mi mükâfat var?” diye sormuşlardır. Allah Resûlü, “Peki, şehvetini haramla tatmin etmiş olsaydı, bundan dolayı ona günah var mıydı?” diye soruya soruyla karşılık vermiş, onlar da “Evet!” demişlerdir. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem, “İşte bunun gibi, ihtiyacını helâl yolla giderdiğinde de onun için bir mükâfat vardır!”2 buyurmuştur. Demek ki, eşler arasındaki özel hayat, aynı zamanda bir sadaka yani sadakattir. Aslında bu ilişki, eşlerin hem Allah’a hem de birbirlerine olan sadakatlerinin bariz bir göstergesidir. Zira yaratılışlarının gereği olan bu tabiî ihtiyaçlarını sadece Allah’ın kendilerine helâl kıldığı ölçüler içerisinde giderirler. Ve aralarında var olan “ağır bir sözleşme”3 niteliğindeki nikâh bağı sebebiyle, birbirlerine sadakat gösterirler. Helâl çerçevede birbirlerini tatmin ve teskin ederler ve asla biri diğerini aldatmaz. Bu nedenle de Rahmet Elçisi’nin ifade ettiği gibi, özel hayatlarını dahi ecir ve sevap vesilesine dönüştürebilirler.
İnsanı en mükemmel surette yaratan Allah, onun maddî ve manevî her türlü ihtiyacını karşılayacak vasıtaları da var etmiştir. Bu ihtiyaçlardan birisi de cinselliktir. İnsanlarda cinsellik tabiî ve fıtrî bir gereksinimdir. Çünkü insanoğlunun çoğalması ve neslini devam ettirmesi ancak böyle bir ihtiyaç ile mümkündür. Fakat bu gereksinim belli kurallara bağlanarak helâl yoldan karşılanmalıdır. Bu tabiî ihtiyacın evlilik yoluyla giderilmesi sevap vesilesi sayılırken, haram yollardan giderilmesi demek olan zina ise, İslâm’da büyük günahlardan sayılmış ve yasaklanmıştır.4
İslâm’da evlilik, insan fıtratının bu tabii gereksinimini karşılayan meşru bir yol olarak görülmüş ve karı koca birbirlerini tamamlayan iki unsur olarak kabul edilmiştir. Nitekim Yüce Allah’ın eşlerden söz ederken, “Onlar size örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz.”5 buyurması, bunun açık bir ifadesidir. Allah Teâlâ, evliliği bir taraftan kendi varlığının bir göstergesi, diğer taraftan da eşler arası huzur ve saadetin kaynağı olarak sunmaktadır: “Size kendi cinsinizden, yanlarında huzur ve mutluluk bulabileceğiniz eşler yaratması ve aranıza sevgi ve şefkat duyguları yerleştirmesi, O’nun delillerinden biridir.”6 Yüce Yaratıcı, birbirlerine karşı eşlere önceden tahmin edemeyecekleri kadar ilgi, sevgi, şefkat, istek ve arzu vermektedir. Kadın ve erkeğe verilen bu huzur ve sükûnet arzusu, onları birlikte bir yuva kurmaya sevk etmektedir.
Eşler arası ilişki ve özel hayat, asla hafife alınmaması gereken bir konudur. Düzgün yürüyen bir evlilik için, eşlerin bedensel, ruhsal ve duygusal doyuma ulaşmaları açısından sağlıklı bir cinsel hayat son derece önemlidir. Bundan dolayıdır ki Allah Resûlü (sas), eşler arası cinsel ilişki hakkında -erkek olsun kadın olsun- kendisine sorulan çok özel soruları cevaplamaktan asla geri durmamıştır. O, hanım sahâbîlerden gelen cinsellikle ilgili soruları da hanımları aracılığıyla yanıtlamıştır.
Eşler arası cinsel ilişkinin de belli bir âdâbı vardır. Bu ilişki, eşlerin birbirlerine yalnızca biyolojik ve fiziksel teması demek değildir. Her şeyden önce bu, nefsin teskin ve terbiye edilmesinin en etkili yöntemlerinden biridir. İşte Allah Resûlü, Müslüman’ın ibadet hayatını da etkileyecek olan bu özel hayat ile ilgili olarak bazı tavsiyelerde bulunmuştur.
Söz konusu özel hayatın âdâbı arasında eşlerin birbirine karşı güzel görünmesi, süslenmesi başta gelmektedir. Resûl-i Ekrem, imkân ve ortama göre, eşlerin kıyafet seçiminde dikkatli davranmalarını ve dışarıda olduğu gibi ev içinde de bakımlı ve temiz olmalarını istemiştir. Bu bağlamda eşlerin, güzel koku ve kına gibi kişisel bakım ürünleri kullanmalarını onaylamıştır.7 Ümmetinin pejmürde olmamasını, saç ve sakalına bakmasını8, gözlerine sürme çekmesini9, ağız sağlığı dâhil10 her türlü beden ve elbise temizliği ne dikkat etmesini istemiştir.11
Âişe annemiz, Allah Resûlü’ne güzel koku sürdüğünü ve onun da hanımlarını bu şekilde ziyaret ettiğini anlatır.12 Bunun, eşlerin özel hayatı açısından ne denli önemli olduğunun farkında olan Allah Resûlü (sas), kızı Hz. Fâtıma’yı Hz. Ali ile evlendirdiğinde mehrin bir kısmı ile güzel koku almasını istemişti.13 Konunun hassasiyetini bilen ve hanımı için süslenmekten hoşlandığını, hanımının da kendisi için süslenmesini sevdiğini belirten İbn Abbâs (ra) konu ile ilgili olarak, erkeklerin ve kadınların birbirlerine karşı hak ve yükümlülükleri olduğunu bildiren ayeti14 okurdu.15 Ancak söz konusu süslenmenin eşlerin birbirlerine karşı sorumluluğu olduğunu düşünen Efendimiz, eşi dışında yabancı erkekler için süslenip dışarı çıkan kadını, kıyamet günü karanlıklar içinde ışıksız kalmış (kimseye) benzetmiştir.16
Eşlerin dikkat etmesi gereken önemli bir nezaket kuralı da, ilişki öncesinde kendi aralarında sohbet ederek duygusal olarak birlikteliğe hazırlanmalarıdır. Hatta “Kadınlarınız sizin tarlanızdır. O hâlde tarlanıza nasıl dilerseniz öyle yaklaşın. Kendiniz için önceden (uygun davranışlarla) hazırlık yapın!”17 âyetinin son kısmını, cinsel ilişki öncesinde gerekli hazırlığın yapılması şeklinde anlayanlar vardır. Nitekim Allah Resûlü, eşler arasındaki şakalaşmanın, mücamele ve latifeleşmenin karşılıklı muhabbeti ve ünsiyeti artırdığına işaret etmiştir.18 Sevgili Peygamberimiz eşine yakınlık göstermeyi, onunla keyifli vakit geçirmeyi boşa harcanmış bir zaman olarak değerlendirmemiş, aksine, “Kişinin atını eğitmesi, hanımıyla hoşça vakit geçirmesi ve yayı ile ok atması boş işlerden değildir.”19 buyurmuştur.
Böylece cinsel birleşmeye hazır olan eşler, her önemli ve anlamlı işin başında yaptıkları gibi, ilişkiye başlamadan önce de besmele çeker ve dua ederek şeytanın şerrinden Allah’a sığınırlar. Nitekim Resûlullah (sas), “Bir kimse eşiyle cinsel ilişkiye girmek istediği zaman, ‘Bismillâh (Allah’ın adıyla), Allah’ım! Şeytanı bizden uzaklaştır ve şeytanı bize vereceğin çocuktan da uzaklaştır.’ der ve bu ilişkide onlara bir çocuk takdir edilirse, şeytan o çocuğa zarar veremez.”20 buyurmuştur.
Eşlerin özel hayatlarındaki cinsel ilişkinin şekli konusunda genel anlamda bir serbestlik söz konusudur. Yahudiler, eşiyle değişik şekillerde cinsel ilişkiye girme sonucu doğacak çocuğun gözünün şaşı olacağını iddia ederlermiş. Bu sebeple Hicret’ten sonra Yahudilere komşu olan Medineli hanımlarla evlenen Mekkeliler arasında bu konuda problem çıkmış, bunun üzerine Cenâb-ı Hak, “Kadınlarınız sizin tarlanızdır. O hâlde tarlanıza nasıl dilerseniz öyle yaklaşın”21 âyetini indirmiştir.22 Bu âyetle Allah, Yahudilerin iddialarının yanlış olduğunu ortaya koyarak, kişinin hanımıyla normal yoldan olmak koşuluyla her konumda ilişkisinin caiz olduğunu bildirmiştir.
Ancak Allah Resûlü (sas), bir erkeğin eşine ters yoldan yaklaşmasını, yani anal ilişkiyi şiddetle yasaklamış ve bunun laneti gerektiren bir davranış olduğunu belirtmiştir.23
Eşler arasındaki cinsel ilişki, küçük çocuklar da dâhil kimsenin göremeyeceği ve sesleri duyamayacağı bir mahremiyet içerisinde olmalıdır.24 Eşlerin birbirlerinin vücutlarını görmeleri tabii bir durumdur.25 Halk arasında yaygın olarak bilinen; cinsel ilişkide eşin edep yerini görmekle ilgili görüş ve rivayetler26 ya çok zayıf ya da uydurmadır.27 Cinsel temas esnasında eşlerin üstlerine bir şeyler örtmeleri tavsiye edilmiştir.28
Eşler arası özel hayatta gizlilik esastır. Peygamber (sas), “Kişinin eşiyle birlikte olduktan sonra onun sırrını ifşa etmesi, kıyamet gününde Allah katında (sorumluluğu) en büyük olan emanetlerdendir.”29 buyurur ve hanımı ile cinsî münasebette bulunduktan sonra aralarında geçenleri anlatan erkeği, “Allah katında insanların en kötülerinden biri” olarak niteler.30 Eşin sırlarının ifşa edilmesi her şeyden evvel edebe aykırıdır, iffetsizliktir, onu günahkâr nefislere karşı tehlikeye atmaktır. Aynı durum kadın için de söz konusudur. Nitekim birçok konuda kadın sahâbîlerin sözcülüğünü yapan Esma bnt. Yezîd isimli sahâbî31 Allah Resûlü’nün, cinsel hayatları açığa vuran konuşmaları yasakladığını ve şöyle buyurduğunu nakleder: “Cinsel hayatlarını açığa vurarak konuşan kimseler, sanki insanlar kendilerini izlerken ilişkiye giren erkek ve dişi şeytan gibidir.”32
Cinsel ilişkinin zamanı eşlerin arzu ve isteklerine bırakılmıştır. Cinsel ilişkide ideal olan, eşlerin birlikte tatmin olmalarıdır. Bu açıdan kişi, kendisi kadar eşini de dikkate almalı ve sırf kendisini düşünerek eşini ilişkiye zorlamamalıdır.33 Cinsel ilişki, sadece bazı durumlarda ve hanımların özel hâllerinde yasaklanmıştır. Söz gelimi, oruçlu, ihramlı ve itikâfta iken34; hanımların hayız ve loğusalık hâllerinde cinsel ilişkiye izin verilmemiştir.35
Hayızlı ya da loğusa olan hanımın cinsel ilişki dışında eşiyle fiziksel temasta bulunmasında bir sakınca yoktur.36 Bazı rivayetlerde hayızlı hanımla cinsî münasebette bulunmaktan ve kadına ters yoldan yaklaşmaktan çok ağır bir şekilde sakındırılmıştır.37 Temizlik ve sağlık açısından sakıncalı olan böyle bir ilişkinin men edildiği ve hoş karşılanmadığı kesindir. Peygamber Efendimiz, özel hâlindeki hanımıyla cinsel ilişki yasağını ihlal edenin ceza olarak bir dinar (4,25 gr. altın) veya yarım dinar sadaka vermesinin uygun olacağını söylemiştir.38
Özürlü olup kanaması kesilmeyen bir hanımla cinsî ilişkiye girilemeyeceği görüşünde olan âlimler bulunmakla birlikte39, özürlünün her türlü ibadetini yapabildiği gibi, cinsel ilişkide bulunmasında bir sakınca görmeyenler de vardır.40
Allah Resûlü (sas), bebeğe zarar verir kaygısı ile emziren kadınla cinsel münasebeti yasaklamak istemiş, hatta ilk önce çocuk emziren kadınla cinsel münasebeti, “çocukları gizlice öldürme” olarak açıklamış tır.41 Ancak Rum ve İranlıların çocuklarının bundan zarar görmediğini öğrenince kanaatini değiştirmiş ve böyle bir sınırlamadan vazgeçmiştir.42
Cinsî münasebette bulunduktan sonra eşler için en uygun olanı banyo yapmaları, yok eğer yıkanmayı geciktirecekler, bir şeyler yiyecekler ya da uyuyacaklarsa, edep yerlerini yıkayıp abdest almalarıdır.43 Nitekim Sevgili Peygamberimiz cinsî münasebette bulunduktan sonra bazen gusledip öyle uyur, bazen de boy abdesti almaksızın edep yerlerini yıkayarak abdest alır ve öyle yatardı.44 Peygamberimiz karı kocanın, tekrar cinsel ilişkiye girmek istediklerinde iki ilişki arasında namaz abdesti gibi abdest almalarını tavsiye etmiştir.45
Cinsî münasebette kocanın dışarı boşalmasına “azil” adı verilmektedir. Allah Resûlü bu doğum kontrol yönteminin mutlaka gebeliğe engel olduğu şeklindeki Yahudi inancına karşı çıkmıştır. Zira Allah’ın bir çocuğu yaratmayı istemesi hâlinde kimse buna engel olamayacaktır.46 Genç sahâbîlerden Câbir b. Abdullah, Resûlullah (sas) zamanında ve Kur’an inmekteyken azil yaptıklarını belirtir. Azli yasaklayan herhangi bir âyet inmediği gibi, haberi olmasına rağmen Allah Resûlü (sas) de bunu yasaklamamıştır.47 Nitekim azlin hükmünü soran birine Peygamberimiz, “Bunu yapmanızda bir sakınca yoktur. Çünkü Allah Teâlâ’nın var olmasını ezelde takdir ettiği her canlı muhakkak doğacaktır.”48 buyurmuştur. Her meniden çocuk olmadığı gibi, Allah’ın yaratmak istediği bir çocuğun doğmasını da hiçbir şey engelleyemezdi.49 Ancak Efendimizin, kadının izni olmadıkça azil yapılmasını yasaklamasına bakılırsa50, ihtiyaç duymaları hâlinde eşlerin böyle bir doğum kontrolü yöntemine birlikte karar vermeleri daha uygun olacaktır.
Cinsellik kadar özel bir birlikteliği paylaşmak, birbirine hürmet göstermeyi gerektirir. Kişinin, kendisini böylesine mahrem bir konuda yalnız bırakmadığı için eşine minnettar olması lazımdır. Eşinin de insan olduğunu unutmamalı, kimi zaman eksiklikleri hoş görmelidir. Her türlü maddî hediyenin ötesinde ruhu ve bedeni ile yanı başında olan eşinin bu ikramına değer vermelidir. Zorlayıp inciterek, gücendirip utandırarak devam eden bir özel hayatın, insanı mutlu ve verimli kılması mümkün değildir. İki insan arasındaki ilişkinin olabildiğince yakınlaştığı bu beraberlikte kul hakkının ne derece önemli olduğu hatırdan çıkarılmamalı, dolayısıyla cinsel hayat sevgi üzerine kurulmalı, karşılıklı saygıya dayanmalıdır.
1 Buhârî, Bed’ü’l-vahy, 1.
2 Müslim, Zekât, 53; İbn Hanbel, V, 169.
3 Nisâ, 4/21.
4 İsrâ, 17/32.
5 Bakara, 2/187.
6 Rûm, 30/21.
7 Tirmizî, Nikâh, 1; Ebû Dâvûd, Tereccül, 4; Nesâî, Zînet, 64.
8 Ebû Dâvûd, Tereccül, 3.
9 Ebû Dâvûd, Tıb, 14; Tirmizî, Libâs, 23.
10 Müslim, Tahâret, 42; Buhârî, Cum’a, 8.
11 Müslim, Cum’a, 9; Buhârî, Cum’a, 12.
12 Buhârî, Gusül, 12; Müslim, Hac, 33.
13 İbn Sa’d, Tabakât, VIII, 19.
14 Bakara, 2/228.
15 İbn Ebî Şeybe, Musannef, Talâk, 272.
16 Tirmizî, Radâ’, 13.
17 Bakara, 2/223.
18 Buhârî, Nafakât, 12; Müslim, Radâ’, 56.
19 Nesâî, Hayl ve Sebk, 8; Ebû Dâvûd, Cihâd, 23.
20 Müslim, Nikâh, 116; Buhârî, Bed’ü’l-halk, 11.
21 Bakara, 2/223.
22 Buhârî, Tefsîr, Bakara 39; Müslim, Nikâh, 117.
23 İbn Hanbel, II, 182; Dârimî, Tahâret, 113.
24 İbn Ebî Şeybe, Musannef, Nikâh, 248.
25 Ebû Dâvûd, Hammâm, 2; İbn Mâce, Nikâh, 28.
26 Gazâli, İhyâ, II, 20; Münâvî, Feyzü’l-kadîr, I, 419-420.
27 İbnü’l-Cevzî, Mevzûât, II, 271-272.
28 İbn Mâce, Nikâh, 28.
29 Müslim, Nikâh, 124.
30 Müslim, Nikâh, 123.
31 İbn Hacer, İsâbe, VII, 498.
32 İbn Hanbel, VI, 457; Ebû Dâvûd, Nikâh, 48-49.
33 Abdürrezzâk, Musannef, VI, 194.
34 Bakara, 2/187, 197; Muvatta’, Hac, 21.
35 Bakara, 2/222; Abdürrezzâk, Musannef, I, 313; Dârimî, Tahâret, 98.
36 Buhârî, Hayız, 5; Müslim, Hayız, 1.
37 Ebû Dâvûd, Tıb, 21; İbn Mâce, Tahâret 122.
38 Ebû Dâvûd, Tahâret, 105; Nesâî, Tahâret, 182.
39 Abdürrezzâk, Musannef, I, 305; Dârimî, Tahâret, 86.
40 Ebû Dâvûd, Tahâret, 118.
41 Ebû Dâvûd, Tıb, 16; İbn Mâce, Nikâh, 61.
42 Müslim, Nikâh, 140; Ebû Dâvûd, Tıb, 16.
43 Müslim, Hayız, 22.
44 Buhârî, Gusül, 27; Müslim, Hayız, 26.
45 Müslim, Hayız, 27; Tirmizî, Tahâret, 107.
46 Ebû Dâvûd, Nikâh, 47-48; Tirmizî, Nikâh, 39.
47 Buhârî, Nikâh, 97; Müslim, Nikâh, 136.
48 Müslim, Nikâh, 125; Buhârî, Nikâh, 97.
49 Müslim, Nikâh, 133.
50 İbn Hanbel, I, 31; İbn Mâce, Nikâh, 30.