İnsanın her an misafirinin gelebileceğini ve ölüme hazırlıklı olmasının gereğini anlatmak için “evini temiz tut misafir gelebilir, kendini temiz tut Azrail gelebilir” deriz. Bu atasözünü genellikle temizliğe yeterince önem vermeyen ve ahiret için hazırlık yapmayan kişilerin aslına dönmesi için söyleriz. Gerçekten de temizlik, bir eşyayı, mekânı ya da insanı aslına döndürebilmektedir.
Sözgelişi kirlenen bardak, tabak, çatal ve kaşıkları yıkamak suretiyle temizleriz yani onları aslına döndürmüş oluruz. Aynı şekilde evlerde ve iş yerlerinde eşyaların tozunu alarak mekânları daha yaşanılır bir hâle getiririz. Gerçi aramızda “toz” alma işini abartıp hayatı çekilmez hâle getirenler de vardır. Temizliği tadında bırakıp kendimize yeterince zaman ayırmazsak, biz de farkında olmadan tozlanabiliriz.
Peki, insanın tozlanması nasıl olur?
Elbette bilerek ya da bilmeyerek günah işlemesiyle olur. Yani günahlar bizim tozumuzdur ve bu tozun alınması için bazen sopayla vurulması gerekir.
İnsanın tozunu alan, daha doğrusu günah kirinden arınmasını sağlayan bir sebep de kişinin Allah’tan bağışlanma talep etmesidir. Bakınız, bir insanın hatasını anlayıp, bağışlanma umuduyla Rabb’ine yönelmesi çok büyük bir nimettir.
“Yüce Allah insanın özgür iradesi ile hatasından dönüp, kendisinden bağışlanma dilemesinden memnun olmaktadır. Zaten insanı Allah katında değerli kılan da O’na niyazı, O’ndan yardım ve bağışlanma istemesi değil midir?”
Ne yazık ki günah kirinden ve tozundan habersiz olan veya kendi tozunu hafif gören bazı kimseler de vardır. İşte bunlar, Azrail için kendini temiz tutmayan ve buna önem vermeyen düşüncesiz kişilerdir. Esasında biz, temizliğin imandan geldiğine inanan ve bunu önemseyen bir milletiz. Acaba hangi sebepler bizi piknik alanlarını kirli bırakmaya, düğünlerde ve araç konvoylarında silah atarak hem gürültü kirliliği yapmaya hem de insanların canını tehlikeye atmaya itiyor dersiniz? Dahası hangi nedenlerden dolayı ölüm ve ötesi için hazırlık yapmıyoruz?
Biraz da bunun hakkında konuşalım.
Maalesef her geçen gün tabiattan ve haliyle kendi doğamızdan uzaklaşıyoruz. Elbette bunda teknolojik gelişmelerin, şehir hayatının ve tüketim alışkanlığının payı büyüktür. İşte tüm bu sebepler bizi biz yapan değerleri aşındırıp niyetlerimizi erozyona uğratıyor. Bu kez de dünyaya asıl gönderiliş amacını unutuyoruz ve dünya hayatını ahiret hayatına tercih ediyoruz. Tercih ettiğimiz şu dünyaya bir de Âşık Veysel’in gönül gözünden bakalım:
“Nuşirevan-ı Adil nerede tahtı?
Süleyman mührünü kime bıraktı?
Resulü Ekrem’in kanunu haktı!
Her ömrün sonunda bir feryat gördüm.”
Temizlik şiarınız, toz gibi dökülen şeyler de günahınız olsun.