Faiz-2

Abone Ol

Mekke şehri, konumu gereği ticari açıdan büyük bir öneme sahipti ve Mekke’nin önde gelen kabilesi olan Kureyş’in ticari durumu, bir surenin (Kureyş suresi) konusu olacak kadar önemliydi. Zira bölgenin en büyük geçim kaynağı ticaretti.

Ticaret olunca elbette para ve parasal ilişkiler de olacaktı. İnsanlık tarihinin en büyük problemlerinden biri olan faiz, Hz. Peygamberin (s.a.s.) yaşadığı toplumda da oldukça yaygındı. İnsanlar gerek tüketim gerekse üretim amaçlı borçlanıyorlar ve zamanında ödenmeyen borçlara büyük faizler ödemek zorunda kalıyorlardı. Mekke toplumunda bu sıkıntı çok derinden hissedilmekteydi.

İnsanlığın kurtuluşu için gelen İslam dini, bütün problemleri ortadan kaldırmayı hedeflediği gibi faiz problemini de ortadan kaldırmayı hedeflemiş ve birçok konuda olduğu gibi bu problemin kaldırılmasında da tedricilik (aşama aşama) yöntemini uygulamıştır.

Birinci Aşama

Faizle ilgili ilk inen ayetin Rum suresinin 39. ayeti olduğu belirtilir. Bu ayette Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur; “İnsanların malları içinde artsın diye faizli ödünç verdikleriniz Allah katında artmaz. Allah’ın hoşnutluğunu isteyerek verdiğiniz zekâta gelince, işte (mânevî kârlarını) kat kat arttıranlar onu verenlerdir.” Mekke’de inen bu ayette, faizi direk yasaklanmamakta, faizden gelen fazlalığın Allah katında bir değeri olmadığı vurgulanarak bu açıdan zekatla karşılaştırılmaktadır.

İkinci Aşama

“Yahudilerin zulmü sebebiyle, bir de pek çok kimseyi Allah yolundan engellemeleri, kendilerine yasaklandığı halde faizi almaları ve haksızlıkla insanların mallarını yemeleri yüzünden önceden helâl kılınan temiz ve iyi şeyleri onlara haram kıldık ve içlerinden inkâra sapanlara acı bir azap hazırladık.” (Nisa, 4/160-161)

Bu ayette Yahudilerin, haram kılınan faizi yemeleri sebebiyle acı bir azaba çarptırılacağı vurgulanarak yasaklama yönünde ilk işaretler verilmiştir.

Üçüncü Aşama

“Ey iman edenler! Kat kat faiz yemeyin. Allah’tan sakının ki kurtuluşa eresiniz.” (Al-i İmran, 3/130)

Faizle ilgili ilk yasaklama bu ayetle gelmiştir. Ayetteki “kat kat” vurgusu alimler arasında farklı görüşlere yol açmışsa da, cahiliye dönemindeki yaygın faiz türünün yasaklandığı ittifakla kabul edilmektedir. Bu ayetin, özellikle son yüzyıllarda faizin meşrulaştırılması yönünde delil olarak kullanılması konusu ileriki yazılarda ele alınacaktır.

Dördüncü Aşama

“Faiz yiyenler ancak şeytanın çarparak sersemlettiği kimse gibi kalkarlar. Bunun sebebi onların, "Alım satım da ancak faiz gibidir" demeleridir. Halbuki Allah alım satımı helâl, faizi ise haram kılmıştır. Artık kime Allah’tan bir öğüt erişir de faizciliği bırakırsa geçmişte yaptığı kendisine aittir, işi de Allah’a kalmıştır. Kim de yine faizciliğe dönerse işte bunlar orada devamlı kalmak üzere cehennemliklerdir.” (Bakara, 2/275)

“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve gerçekten iman etmiş iseniz faizden kalanı bırakın. Bunu yapmazsanız Allah ve Resulü tarafından size bir savaş açıldığını bilin. Eğer tövbe ederseniz, haksızlık etmemek ve haksızlığa uğramamak üzere anaparanız sizindir.” (Bakara, 2/278-279)

Bu ayetlerle faiz artık tamamen haram kılınmış ve borçlarda anaparanın dışında kalan miktarın terk edilmesi emredilmiştir. Ayrıca yasağı işleyenler için ağır ifadeler kullanılarak meselenin ehemmiyetine dikkat çekilmiştir.

Hz. Peygamber de (s.a.s.) faizle ilgili uyarılarda bulunmuş ve konuyla ilgili Veda Haccında şöyle buyurmuşlardır; “Bilin ki! Câhiliye dönemindeki tüm faizler kaldırılmıştır. Anaparalarınız sizindir. Haksızlık etmeyecek ve haksızlık da görmeyeceksiniz. İlk kaldırılan faiz, Abbâs b. Abdülmuttalib"in faizi olup, onun faizinin hepsi kaldırılmıştır.” (Müslim, Hac, 147; Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 9) Ayrıca günlük işlerde de faizle işlemlere dikkat çekmiş (Müslim, Müsâkât, 82; Müslim, Müsâkât, 89-92) ve faizle ilgili gelen davalarda (Taifliler ile Mekkeliler arasındaki dava) faizin alınmaması gerektiği yönünde karar vermişlerdir. (Taberî, Tefsîr, 105, 106; Elmalılı, Hak Dini Kur'ân Dili, II, 972)

Hz. Peygamberin (s.a.s.) vefatından sonra sahabiler arasında faizin haramlığında herhangi bir şüphe bulunmamakla birlikte kapsamı konusunda farklı görüşler ortaya çıkmış ve bu tartışma, sonrasında gelen İslam alimlerinin arasında da canlılığını yitirmeden devam etmiştir. İslam alimleri özellikle “altı mal” ismiyle meşhur olan hadis bağlamında faize konu olan mallar hususunda kendi yaşadıkları dönemin şartlarına göre görüş beyan etmişlerdir. Ancak faizin haram olduğuyla ilgili genel kanaat devam ettirilmiştir.

Son iki asırda özellikle Batı’daki değişimden ve maddi alandaki gelişmelerden etkilenerek faiz konusunda yeni düşünceler ortaya konmuş ve -fazla taraftar bulmasa da- bazı fetva heyetleri ve ilim adamları tarafından günümüzdeki bankacılık faizinin meşru olduğu yönünde fikirler ileri sürülmüştür. Batılı din adamları ve iktisatçılar tarafından ortaya atılan faizin meşruiyetiyle ilgili gerekçeler, neredeyse aynı oranda dile getirilmiş, eski fıkıhçılar tarafından dile getirilen (daru’l-harpte faiz olmaz vb.) bazı görüşler de bunlara ek olarak ileri sürülmüştür.

Bundan sonraki yazımızda konunun teknik boyutuna girilecek ve faizin meşruiyetiyle ilgili ileri sürülen deliller ele alınıp değerlendirilecektir.