6. Faiz ile Riba’nın Aynı Olmadığı
Bu bölümde ele alacağımız iddia, Batı’da faizin meşrulaştırılmasında atılan ilk adımdır. Yazı serimizin ilkinde kısaca temas ettiğimiz gibi Batı’da da gayrimeşru olarak kabul edilen faiz zamanla meşru hale gelmiştir. İşte bu meşruiyet çabalarının ilk adımı faiz (interest) ile riba (usury) arasında yapılan ayırımdır. Buna göre faiz (interest) paranın kullanım fiyatı iken riba (usury) ise paranın kullanımı için ödenen aşırı fiyat veya kanuni faiz haddini aşan fiyat olarak tanımlanmıştır.
Batı’da yapılan bu ayırım İslam dünyasını da etkilemiş, bilhassa sömürge altındaki (Hindistan ve Mısır gibi) bölgelerde bu görüşün etkisiyle çeşitli görüşler dile getirilmiştir. Nitekim daha önceki yazılarımızda ele alınan bazı görüşler, faiz ile ribanın ayrı olduğu düşüncesinden hareket edilerek dile getirilmiş, konuyla ilgili diğer bazı argümanlar daha çok bu görüşü kuvvetlendirmek için ifade edilmiştir. Dolayısıyla bu ilk adımı iyi tahlil etmek ve aynı hatalara düşmemek gerekir.
Batı’da sanayi ve ticaret hacminin genişlemesiyle birlikte sermaye ihtiyacı çoğalmıştır. O dönemde bu ihtiyacı giderecek yeterli sermaye ellerinde bulunmamaktaydı. Bir yandan sömürge yoluyla Doğu’dan altın ve gümüş toplanmakta ve bunun ülkelerinden çıkmaması için çaba sarf edilmekteyken (Merkantilizm) diğer yandan da kendi içlerinde paranın belli ellerde toplanması ve bunun üretime sevk edilmesi için kurumlar oluşturulmaktaydı. Bankacılık sistemi belki de bu kurumların en önemlisini oluşturmaktadır. Ancak bu noktada insanların ellerindeki küçük meblağlı paraları toplayıp bundan büyük meblağlar oluşturmak ve büyük yatırımlar yapmak için bir gerekçeye ihtiyaç duyuluyordu. Bu görevi ifa edecek tek yolun faiz olacağı düşünülmüş ve faizi meşrulaştırmak için çaba sarf edilmeye başlanmıştır.
Bu çabanın ilk aşamasında borç alan kişiler ayırıma tabi tutulmuş, üretim için borç alanlarla tüketim için borç alanlar şeklinde ikiye ayırılmıştır. Böylece üretim için borçlananlardan faiz alınabileceği, tüketim amaçlı olanlarda ise alınamayacağı savunulmuştur. Faizin, üretim faktörlerinden biri olan sermayenin hasılası (kazancı) olarak kabul edilmesi de bu düşüncenin arka planını yansıtmaktadır. Yani faiz sadece üretimle bağlantılı olarak meşru kabul edilmiştir. Ancak sürecin ilerlemesiyle bu ayırımın bir önemi kalmamıştır. Bu süreçte faizin kontrol altında tutulması gerektiği düşünülerek sadece banka gibi aracılar meşru, kontrol edilemeyen tefeciler ise gayri meşru kabul edilmiştir. Buna göre, bankaların verdiği/aldığı fazlalık meşru iken tefeciler tarafından verilen/alınan fazlalık gayri meşrudur.
Önceki yazılarımızda da yer yer ifade edildiği gibi bugün faizi üretim veya tüketim olarak ikiye ayırmak çok zordur. Ayrıca oran olarak neyi baz alacağımız tamamen kapalı bir konudur. Ülkeden ülkeye bu oranlar değişmekte ve ekonomik gelişmelere göre haftalık veya aylık bu oranlar güncellenmektedir. Yine daha önce ele aldığımız gibi mikro açıdan ele alındığında tefecilik daha zararlı gibi gözükse de makro açıdan bakıldığında bankaların kredi vermek suretiyle ürettiği kaydi para sisteminin verdiği zarar da kanaatimizce az değildir.
Faiz ve riba arasında ayırım yapmanın bilimsel açıdan mantıklı bir alt yapısı bulunmamaktadır. Kur’an’ın olaya bakışı çok nettir. Buna göre faiz, borç eyleminin sonucu olan fazlalıktır. İlgili ayette faizin karşısında alışverişin zikredilmesi manidardır. Dolayısıyla alışveriş (bey’) akdinin tam karşısına borç akdi oturtulmuştur. Borcun hangi amaçla verildiği/verileceği şeklinde bir ayırıma ne Kur’an’da, ne Sünnette ne de İslam tarihinde rastlanmamaktadır. Kelime oyunuyla (tahrif) bu gerçeğin üstünü örtmeye çalışmak sadece kendimizi kandırmak olacaktır.
İslam’ın üretimle ilgili yaklaşımı ve çözüm yolları elbette bulunmaktadır. Bu yollar hem İslam dünyasında hem de Batı’da uygulanmış ve bugün de uygulanmaya devam etmektedir. Dolayısıyla bu noktada tek çözümün faiz karşılığında borçlanma olduğu düşüncesi doğru değildir. Detaylarını daha sonra ele alacağımız bu konu için şimdilik sadece şunu söylemek isteriz; Rızık için riske katlanmak gerekir.