Ankara Kalesi'nde bulunan Başkentin ilk camisi Sultan Alâeddin Camii, 900 yıllık minberiyle geçmişten günümüze ışık tutuyor. 1186 yılında yapılan Sultan Alâeddin Camii avlusu, girişi ve kadınlar mahfilindeki özellikleriyle de dikkatleri çekiyor.
Abone Ol
12. yüzyılda Ankara'da İç Kale’nin girişine, 1186’da Ankara Meliki olan Muhyiddin Mesud tarafından yaptırılan Sultan Alâeddin Camii, Selçuklu dönemini yansıtan bir şaheseridir.
II. Alaeddin Keykubad döneminde onarılmış olması nedeniyle adı bugün “Sultan Alâeddin Camii” olarak bilinmektedir.
Osmanlı Sultanı II. Murat devrinde de bir onarım daha gören cami, bazı kaynaklarda “Muradiye Camii” olarak anılır ancak halk arasında ve kaynaklarda “Alâeddin” ismiyle günümüze kadar anılmıştır.
Dikdörtgen plan üzerine inşa edilen cami direksiz, ahşap ve düz bir iç tavana sahip olup çatısı oluklu kiremitle örtülüdür. Son cemaat yeri olarak da adlandırılan kuzey giriş kapısı üstünde yükselen tavan ise farklı yerlerden getirilmiş sütunlar üzerine oturtulmuştur.
Caminin dışında mermer taşa oyularak yazılmış dört satırlık imar kitabesi, giriş kapısı üzerinde üçer satırdan oluşan iki adet tamir kitabesi ve minberinde yine imar kitabesi bulunmaktadır.
1361 tarihli sol taraftaki tamir kitabesinin Türkçesi “Büyük Efendimiz ulu Sultan (Allah mülkünü ebedi kılsın) cemaatinden Lulu Paşa 763 (hicri) senesinde bu mübarek camiyi tamir etti.”
1433 tarihli sağ tarafındaki tamir kitabesinin Türkçesi “Allah’ın mağrifetini dilemek için bu kutlu mescidi Mehmet Han oğlu Murat Han saltanatı günlerinde Şerife Sünbül Hatun 837 (hicri) yılında tamir ettirdi.” şeklindedir.
Kündekâri tekniğiyle yapılmış ahşap minberi, döneminin ağaç işçiliğini taşıyan en müstesna örneklerdendir.
Kuru ceviz ağacından oyularak çivi çakmaların kullanıldığı sahte kündekâri tekniğiyle yapılan minberde (hutbe) sekizgen şekiller arasına yerleştirilmiş astronomi teması, güneş temsili ile yıldızlar ve baklava şekilleri içerisinde Rûmi kompozisyonlarıyla göz doldurmaktadır.
Minberin merdiven kapısı üzerinde yer alan geometrik şekiller haricinde iki hilal motifi de dikkatleri çekmektedir. Bu kapıdaki kündekarî işleme, zamanla yıpranmış ve geçmeleri hasar gördüğünden sökülmüştür.
Minberin sağ tarafında dikey şekilde bulunan kitabeye göre ustası, Marangoz Ebubekir oğlu İbrahim Rûmî'dir.
Caminin minber kitabesinde minberinin, cami ile birlikte yapıldığı ifade edilir ve Hicri Safer 594 (Miladi Kasım 1197) tarihi yer alır.
Bazı araştırmacılar bunun 574 (1178) olarak da okunabileceğini belirtmişlerdir ve caminin girişine 1178 tarihi yazılmıştır.
Minberin 15. asırda yapılan ikinci tamiratından kalan pencere kanadı ise Ankara Etnografya Müzesinde sergilenmektedir.
Caminin giriş kapısının iki yanında, son cemaat yerine bakan iki, batı cephesinde altta ve üstte üçer, doğuda altta üç ve kıblede üstte iki, kadınlar mahfilinde de kuzeye açılan üç pencere olmak üzere toplam 16 pencereyle içi aydınlanır.
Cami Hariminin giriş kapısının iki yanında müezzin mahfeli bulunmakta olup günümüzde sağ tarafta kamet ve müzezzinlik yapılmaktadır.
Üst katta oyma kafes tekniği ile yapılmış, giriş kapısı hizasındaki orta kısmı yarım daire şekilli kadınlar mahfeli yer almaktadır.
Caminin Mihrabı ise 1895 yılındaki onarımdan kalmış olup ilk cami mihrabının doğu cephesi avlusunda olduğu görülmektedir.
Kıble duvarının batı tarafında bulunan ve küçük bir dehlize açılan kapıdan saraya bağlantı olduğu ihtimali üzerinde durulmakla birlikte çilehane olduğu yönünde de görüşler bulunmaktadır.
Kuzeybatı köşede camiden ayrı yerde bulunan kare planlı, kesme taş bir kaide üzerinde yükselen minare, silindirik tuğla gövde üzerine yumuşak beyaz taşla inşa edilmiştir.
Tek şerefeli ve 30 metre yüksekliğindeki minare, tuğla gövdenin altında ve üstünde birer taş bileziğe sahiptir. Taş korkuluklu şerefeli minarenin üstü ise kurşun külahlıdır.
Caminin kuzeyindeki son cemaat yeri ile üstündeki kadınlar mahfeli cami ile birlikte yapılmıştır.
Anadolu’daki son cemaat yeri ve üst katta kadınlar mahfeli olan ilk cami özelliğine sahiptir.
Sultan Alâeddin Camii, doğusunda daha önce inşa edilmiş eski Eski Camisi ve minberi, batısındaki Selçuklu Sarayı, kuzeyindeki son cemaat yeri ve onun üstündeki kadınlar mahfeli ile dikkatleri çekmektedir.
Sultan Alâeddin Camii başta Hacı Bayram, İbadullah, Ağaç Ayak ve Zincirli camileri gibi pek çok esere de ilham kaynağı olmuştur.
Alâeddin Camii’nin doğusundaki, 15.92 m. uzunluğa ve en geniş yerde 9.13 m genişliğe sahip, günümüzde üstü tamamen açık olan alan, Türkler’in 1073’te Ankara Kalesini fethettikten sonra yaptıkları ilk camisidir (Eski Cami).
Hemen batısında bir de kilisenin bulunduğu düşünülen Eski Cami, iç kaledeki mekân darlığı yüzünden çok küçüktü,. Bu yapıdan günümüze gelen en önemli unsur üst yarısı tamamen yıkılmış olan ve iki kademe halinde derinleşen mihraptır.
1073’te Türklerin Ankara Kalesi’ni fethedilmesinin ardından 12. yüzyılın ikinci çeyreğine kadar şehirdeki Müslüman nüfus fazla değildi. Bu dönemlerde Müslümanlar genellikle terkedilen veya ortak kullanılan kilise veya diğer mabetlerde ibadet ederlerdi.
Yapı 361 yılında Sultan Orhan’ın valisi Sülü Paşa ve II. Murad devrinde 1433 yılında Şerif Sünbül Hatun tarafından onartılmış; II. Abdülhamid devrinde 1895 yılında tekrar onarım görmüştür.
Cumhuriyet devrinde ise 1954 ve 1985 yıllarında da Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından onarılmıştır. Geçirdiği birçok tamirle aslî mimarisini büyük oranda kaybetmiştir.
Sultan Alâeddin Camii, Ankara Altındağ Müftülüğü görev alanında olup beş vakit ibadete açıktır.
Gelişmelerden haberdar olmak istiyor musunuz?
Google News’te Diyanet Haber sitemize
abone olun.