Gazze’den Öğrendiklerimiz-2

Mehmet Zahir Doğan/Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı

Abone Ol

Siyonistler kendilerini tüm insanlıktan üstün görürler. Bu anlayışlarını da tahrif ettikleri kutsal kitaplarına dayandırırlar. Öldürdükleri insanları da kendilerinden daha aşağı görerek “aslında insan öldürmüyoruz” deme haysiyetsizliğini gösterirler. Siyonizm’in sadece Müslümanlara zarar vermeyen, bilakis bulunduğu bölgeyi kana bulayan, öldürmeyi marifet bilen sapkın bir ideoloji olduğunu tüm dünyaya anlatabilmeliyiz. Nitekim kalbinde biraz olsun merhamet ve vicdan taşıyan herkes bunu görmüş, Müslüman ve gayrimüslim halklarda İsrail’e ve onu destekleyen diğer güç odaklarına karşı gittikçe artan bir tepki doğmuştur. Ancak bu tepkiler devam eden zulmü durdurmaya yetmemiştir.

Asr-ı Saadet’e bakılırsa yaşanılan bunca sıkıntının benzerlerinin yaşandığı, ortaya çıkan problemler ve çözümlerinin nasıl olduğu görülebilir. Hz. Peygamber’in (sas) gayrimüslimlere ve özellikle Yahudilere yaklaşımı Müslümanlar için en iyi örnektir. Kur’an-ı Kerim yaklaşık dokuz yüz ayette İsrail Oğullarının sapkınlıklarında, şahsiyetsizliklerinden, peygamberlerini bile katletmelerinden, dinlerini heva ve heveslerine göre tahrif etmelerinden bahseder.  Bu yüzdendir ki Resûlullah (sas) Medine’ye hicret eder etmez onlarla birtakım antlaşmalar yapmış ve tabiatlarına yerleşmiş olan ihanet ve zulmün önüne birtakım tedbirler koymaya çalışmıştır. Dillerini öğrenmeleri için Zeyd b. Sâbit gibi sahabeleri görevlendirmiş ve bu vesileyle iletişim ve istihbaratta bir adım önde olmayı hedeflemiştir. Örneğin Hicretten sonra müslümanlar Medine’de içme suyu sıkıntısı çekmeye başlayınca Hz. Osman (ra) şehrin su kaynaklarının başında gelen Rûme kuyusunu bir Yahudi olan sahibinden büyük bir meblağ ödeyerek satın alır. Hz. Peygamber’in (sas) yönlendirmesiyle yapılan bu girişim sayesinde Müslümanların Yahudilere bağımlı olması önlenmeye çalışılmıştır.

Şehirde kuyumculuk, hurma ticareti ve dericilik yapan üç Yahudi kabilesinin Medine’nin bütün pazarlarına hâkim olması Müslümanları bir hayli zora sokuyordu. Zira Medine halkı ve çevre kabilelere karşı uygulanan bir sömürü düzeni ve tekelcilik söz konusuydu. Peygamberimizin (sas) ticaretle uğraşan sahabelerle yaptığı istişareler sonucunda alternatif bir çarşı kurulmasına karar verildi. Medine’nin içinde büyük bir çadır kurularak Müslümanların alışveriş yapacağı çarşı olarak ilan edildi. Yahudiler buna önce şaşırsalar da bu çarşının rakip olarak görmedikleri için önemsemediler. Ancak çarşı kısa bir süre içinde hızla büyüdü. Gelirlerinin azaldığını gören Yahudilerden bir grup, gece çarşıyı basarak yakıp yıktı. Sabahleyin çarşının yakıldığını gören Müslümanlar çok öfkelenirken Resûlullah (sas) gülümsüyordu. Çünkü istişare ile doğru bir iş yapıldığı anlaşılmıştı. Bunun üzerine daha büyük bir çarşı kuruldu ve ilerleyen zamanlarda bütün ticaret Müslümanların hâkimiyetine geçti.

Sadece bu hadiseler günümüzde nasıl bir tavır takınmamız gerektiğine dair önümüzde apaçık birer örnektir. Zira Hz. Peygamber (sas)’in davasına inanan bir avuç insanla beraber attığı son derece akıllı adımlar Müslümanların kısa bir sürede büyük bir izzet ve üstün bir hâkimiyet elde etmelerini sağladı. Resulullah’ın (sas) hayatı boyunca gerçekleştirdiği tüm savaşları, barışları, antlaşmaları ve engin siyaseti bizlere güç ve üstünlüğün sayıyla değil iman, akıl, tevekkül, birlik ve beraberlik gibi hayati unsurlarla olacağını öğretmektedir. Bu gün, yüzümüzü Asr-ı Saadet’e dönerek kaybettiklerimizi ve unuttuklarımızı yeniden keşfetme zamanıdır. Bir defa daha yekvücut olabilmek için birliğimizin önüne çekilen bariyerleri fark edip yıkmalıyız. İslam’ın en önemli mesajı olan tevhide ve vahdete yeniden kalplerimizde yer vermeliyiz. Din kardeşimize karşı kin ve adavetle kirlenen gönüllerimizi kardeşlik ve muhabbet ırmaklarında yıkamalıyız. Bizleri dünyevileştiren ve aklımızı başımızdan alan geçici çıkarların prangalarını kırmanın gayretinde olmalıyız. 

Bununla birlikte bireysel ve toplumsal olarak en iyi tedbirlerden biri olarak ülkemizde ve dünyada yürütülen boykot çabaları çok anlamlı ve çok kıymetlidir. Bu tepki, insan olmanın bir gereğidir. Dolayısıyla bu konuda gevşeklik göstermemeli, raflarda tek bir İsrail malı kalmayıncaya, tüm İsrail menşeli markalar kepenk kapatıncaya kadar gayret edip tavrımızı korumalıyız. Nasılsa birileri yapıyor diyerek gevşeklik göstermemeli ve yarın Allah’ın gazabına maruz kalacak duruma düşmemeliyiz. Gazze’de ve sair Bilad-ı İslamiye’de ölen, vatanından sürülen, aç bırakılan her bir çocuğun üzerimizde hakkı vardır, her bir erkeğin ve kadının üzerimizde hakkı vardır. Bu hayati meselede Müslümanın “kör, sağır ve dilsiz” gibi davranma lüksü yoktur.