Geçerken bu dünyadan, izler kalır hayattan. Bazı izler vardır ki hiç silinmez yürekten. Geçmişe doğru akar zaman şimdi, genç bir yürekten. Doğup büyüdüğüm, tozlu yollarında yürüdüğüm, bağında koşup, bahçelerinde meyve topladığım yerdir Erzurum’un tarihi mekanlarından olan Kale çevresi... Tarihiyle şimdinin turistik mekanı geçmişin unutulmuş viraneleri... Unutulmuş yüreklerin, maddede umudu arayanların buluşma noktası. Loş sokak lambalarının tarihi aydınlattığı eski sokaklarda eve doğru yol alıyordum ağır adımlarla. Bilemiyorum belki de hülyalarda düşüncelerde yol alıyordum. Bir anda genç biri ilişti gözüme. Sokak lambasının aydınlığının giremediği bir yerde oturmuş adeta zamanı öldürme düşüncesiyle etrafı izliyordu. Göz göze geldik. İki metreye yakın boyu, heybetli bir duruşu vardı. Sokağın ıssız ve ışıksız noktasında elindeki poşetin içindeki maddede umudu arıyordu. Zamandan soyutlanmış, boş bakışlarla etrafı seyrediyordu. Aradığı bir şey vardı sanki ama karanlıktaydı. Vardım yanına kısık gözlerle, "buyur" dedi. Merhaba, nasılsın, nerelisin? Tek taraflı bir tanışma faslı… "Haydaaa! Nerden çıktı şimdi bu" der gibi başını boşluğa çevirdi. Sonra "Seni bu halde annen görse üzülür mü?" dediğimi hatırlıyorum. O kadar ince bir soruydu ki çünkü anne ile evlat arasında Yaratanın fıtrata yüklediği bir bağ vardı. Duraksadı ve gözleri hafiften dolar gibi oldu. Üzüldüğünü hissetmiştim. Bu soruyu sorarken ben de duygulanmıştım. Annelerimiz hayata geliş sebebimiz, derdimizi, sıkıntımızı yüreğinde duyanımız, hatalarımızı görmeyenimiz, karşılıksız tek sevenimiz. Annelerimiz hassasiyetimiz olmuş derken tek taraflı olan tanışma faslı karşılıklı bir tanışmaya evrilmişti. Ve bir öğüt ki önce kalbe sonra dile düşen; "Kişiye verilen en büyük değer onun ahiretini düşünmektir."
Allah'ın terazisi hassastır, sonuçta niyet ölçer. Niyet gerçekten Allah rızası için bir gencin yüreğine samimane bir şekilde dokunmak ve bir annenin evladını o halde görmesini istemememdi. Biraz daha konuştuktan sonra yanından ayrıldım. Zaman sonra bu kişiyle farklı farklı yerlerde göz göze geldik, selamlaştık, ayaküstü konuştuk ve o günden sonra kullanmadığını söylemesi belki de benim en büyük mutluluklarımdan biriydi. Derken bir Cuma günü cami avlusunda karşılaştık. Gönlümde müthiş bir sevinç ve heyecan vardı. Demek ki Allah’ın rızasının gaye edinildiği durumlarda gönüllere dokunulabiliyordu. Geçerken dokunduğun yüreklerde iz bırakabiliyorsan bu hayatta izin var demekti.
Bugünde demem o ki "hakikat şudur" diyecek kişilere ihtiyacı var bu gençliğin. Camiye gelsin diye beklenen ara sokaklarda umudu arayan, ışığa muhtaç olan, annelerin gördüğünde üzüleceği gençlerin yanına gitmek gerek. Devir değişti artık, biz değiştik artık. En iyi seminerde, konferansta hatip kürsüsünde hangimiz güzel poz vereceğiz bunun derdi sardı bizleri. Derdimiz konuştuğumuzla övünmek oldu. Peki ya tesirimiz, etkimiz ulaştı mı yüreklere, sokaklardaki gençlere? Nerede kapı kapı gezip de ilahi huzura davet eden iki cihan saadeti müjdeleyen Peygamber varisleri? Oysa bizlerin en son görev yeri mihraplar değil miydi? Camiye gelen geldi de ya ara sokaklardan caminin sokağına çıkamayan genç? Ona kim el uzatacak? Onun yüreğine kim dokunacak? Ona kim ışık tutacak, umutlarına, hayallerine kim rehberlik edecek? Üstad Necip Fazılın Gençliğe Hitabesinde dediği gibi "kim var! " diye seslenilince, sağına ve soluna bakınmadan, fert fert "ben varım!" cevabını verici, her ferdi "benim olmadığım yerde kimse yoktur! " duygusuna sahip bir dava ahlakını pırıldatıcı bir gençlik...”
İşte böyle bir gençliğin inşası için elimizi değil gövdemizi, sadece gündüzümüzü değil gecemizi de onlara adamalıyız. Gençlikte bir iz bırakmak ve aydınlık yarınlar için bilmeliyiz ki gençliğe değer, her şeye değer…
Dedik ya Allah'ın terazisi hassastır niyet ölçer. Niyetimiz neye ise hicretimiz de ona olsun.
Sizin de geçerken güzel biz iziniz olsun.
Ağlayın, su yükselsin!
Belki kurtulur gemi.
Anne, seccaden gelsin;
Bize dua et, emi!