Allah her yönüyle mükemmel olarak yaratıp bütün ihtiyaçlarını karşıladığı insanı kulluk yapıp yapmama konusunda zorlamamış, bütün yapıp ettiklerinin karşılığını ahirete bırakıp özgür bırakmıştır.
“Gerçek, rabbinizden gelendir. Artık dileyen iman etsin dileyen inkâr etsin.” (Kehf, 29).
Ticaret malı gibi alınıp satılan insan anlamındaki kölelik sistemi çok eskilere dayanır.
İslamiyet’in doğduğu Mekke’de, insanlar hür ve köle şeklinde iki sınıfa ayrılırdı.
Hür insanlar, köle statüsünde olan insanları bir eşya gibi alıp satarlar veya kullanırlardı.
Efendiler, para kazanmak için köleleri fuhşa bile zorlarlardı. Onlar da insan sayılmadıkları için efendinin bütün isteklerini yerine getirmek zorundalardı.
Köleler, savaş esirlerinden oluştuğu gibi borcunu ödeyemeyen baba, borcu karşılığında çocuğunu satarak da köle yapabiliyordu. Tarih kaynaklarına göre kölelerin çoğu siyahilerden oluşmaktadır.
İnsanlığa insan gibi yaşamanın miladının İslam’ın gelişiyle başladığını söylemek hiç abartılı olmaz.
Köleliğe karşı ilk mücadeleyi Hz. Muhammed (s.a.s.) başlatmıştır.
Yaygın olan geleneği bir anda kesip bitirmek imkansızdı.
İslam, kölelere iyi davranılmasını öğütleyerek başlamış, dinen ve hukuken suç sayılan eylemlerde bulunanlara yönelik bir köleyi özgür yapmak veya maddi yardım etmek gibi cezalar getirerek kademeli bir şekilde köleliği ortadan kaldırmıştır. İmkânı olan Müslümanlar, köle satın alıp özgürleştirme yarışına girmişlerdi.
İki asır önce Amerika ve Avrupa, insan kaynağını karşılamak üzere Senegal’i köle ticaret merkezi belirleyip Goree adasında kurdukları köle limanları vasıtasıyla Afrika kıtasında yaşayan yirmi iki milyon insanı Amerika ve Avrupa’ya transfer etmişler, yolculuk esnasında hastalanan iki milyon insan gemiden okyanusa atılmıştır. “Geri Dönüşü Olmayan Kapı” anlamındaki Goree adası nice insanların acısını barındırmaktadır.
Amerika ve Avrupa’nın bu kıta üzerindeki sömürü düzeni hala devam etmekte, bir kısım azınlığın dışında Afrika insanı açlığın esiri haline getirilmiştir.
Yüzde doksan beşi Müslüman olan halkın çoğunluğunun önceliği midesine indirecek bir lokma temin edebilmektir. Yaşanan trajediyi anlatmaya kelimeler kifayetsizdir. Kaldı ki Senegal ve özellikle başkenti Dakar’ın, Afrika kıtası ülkeleri içerisinde ekonomisi iyi olan ülkelerin başında geldiği ifade ediliyor.
Dakar’ın büyük çoğunluğunun yaşam şartı böyleyse diğer Afrika ülkelerindeki insanların yaşam şartlarını düşünmek bile rahatsız edicidir. Afrika insanlarının rızıklarını ve hayatlarını sömürüp zenginleşen sömürgeci ülkeler, çaldıklarına karşılık bu insanlara hiç bir yararları olmadığı gibi yeni yöntemlerle sömürmeye devam ediyorlar.
Türkiye’de faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları vasıtasıyla Senegal’e yönelik yürütülen maddi yardımlar ve eğitim faaliyetleri nedeniyle Senegal halkının Türkiye’ye olan teveccühü ve hayır duaları ülkemiz ve milletimiz adına sevindirici bir iz bırakmıştır.
Bütün yaraları saracak boyutta olmasa da karşılıksız yapılan bu iyilikler, Türkiye’yi yetim ve yoksul halkın umudu haline getirmiştir.
Türkiye’de muhtaç insanların bulunduğu gerekçesiyle Afrika ülkelerine yapılan kurban ve gıda yardımlarını eleştirenler bilmelidir ki, Müslüman Türk milletinin talebi doğrultusunda bu yardımlar Afrika ülkelerine yönlendirilmektedir. Veren el alan elden üstündür düsturuyla ırk ve renk ayrımı yapmadan muhtaç ve yoksul halklara şefkat eli uzatmak inancın gereği ve atalarımızdan tevarüs etmiş gelenektir. Asırlarca dünyaya hükmetmiş ama arkasında hiç bir sömürü lekesi olmayan bir ecdadın evlatlarına yakışan da budur.
Allah tek kuvvet ve tek Hakim’dir.
Rızkı veren O’dur.
Yetim ve yoksulu itip kakandan nefret ettiği gibi onların başlarını okşayanların yardımcısıdır.
O’na kulak vereni hiç beklemediği yerden rızıklandırır, yapılan iyiliklerin karşılığını ziyadesiyle verir. Zira Allah, yetim ve yoksula yapılan yardımları kendisine borç verilmiş olarak kabul eder, borcuna Allah’tan daha çok sadık olan kimse de yoktur. “Kim Allah’a karşılık beklemeden bir borç verirse Allah da bunu kat kat fazlasıyla öder.” (Bakara, 245).
Allah bu dünyada bütün canlılara rahmet gözüyle bakar, Müslüman da yaratanına saygısı gereği yaratılmışlara rahmet ve şefkat gözüyle bakar.
İyilik yapamamak büyük kayıptır, art niyetli propagandalarla, yapılan iyilikleri gölgelemeye çalışmak ise kalp hastalığının sonucudur. Bu hastalığa maruz kalanlar, yapılan iyilikleri idrak etmekten uzak, kendilerinin yaptıkları fesat ve bozgunculuğu faydalı görürler.
Ülkemiz tarih boyunca büyük badireler atlatmıştır.
Sömürgeciler, Afrika ülkelerinde gerçekleştirdikleri sömürü düzenini Anadolu topraklarında da gerçekleştirmek için sayısız operasyonlar yaptılar.
Ülkemiz dört bir taraftan işgal edildi. Bunca imkânsızlıklara karşın atalarımızın büyük cesareti ve Allah’ın yardımıyla planları boşa çıkmıştı.
Son olarak 15 Temmuz günü, sömürgecilerin içerideki işbirlikçilerle kurduğu hain kalkışma da, aziz milletimizin feraset, cesaret ve Allah’ın yardımıyla boşa çıkartılarak tarih tekerrür etmiştir.
İnanıyorum ki, yaratılmışlara karşı milletimizdeki şefkat, merhamet, yardımseverlik gibi Allah’ın hoşnut olduğu güzel ameller; vatan, bayrak ve hürriyet sevdası sayesinde bu topraklar ilelebed bağımsız olarak varlığını sürdürecektir.
Allah, kendisinden başka kimseye bizleri kul etmesin!