Rahmet ayının son günlerini ihya eden her müminin niyazı, bağışlanmış bir kul olarak gönül huzuruyla, sevinçle bayrama erişmektir. Allah’a kurbiyetin zirvesi olan Ramazan’da tutulan oruçlar, eda edilen namazlar, okunan Kelâmullah, yapılan infaklar kısacası tüm ibadet ve taatler hem affedilme hem de Cenâb-ı Hakk’a yakın olma vesilesidir. Azimle, sebatla îfâ edilen vazifelerde amellerin boşa çıkmaması ve Allah’ın rızasına nail olma arzusunu taşır her mümin yürek. Oysa amelleri zâyi eden davranışlardandır, bir gönlü incitmek[i]. “Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil” sözüyle gönül ehli Yunus da bu hakikate işaret eder.
Nazargâh-ı İlâhî olan gönlü yıkmak
Gönül, Rabbini bilme ve sevmenin merkezidir. Nazargâh-ı ilâhî’dir. Cenâb-ı Hakkın âdemoğlunda baktığı yerdir.[ii] Mutasavvıflara göre Beytullah’tır, mukaddestir. Alvarlı Efe, “İncitme hiçbir canı!/Yıkma Arş-ı Rahman’ı” dizesinde ifade ettiği üzere bir gönlü incitmek Allah’ı incitmektir. Zira insan mükerrem bir varlıktır, sevgi ve hürmete layıktır. Mümine yakışan da gönül yıkmak değil, gönüller inşa etmektir. Gönül inşası için gereken ise vefa ve nezakettir. Ve “nezaket öyle bir dildir ki onu sağır olan da duyar, kör olan da görür.” Nezaket kabalığın aksine bağırmaz, gönül yormaz. Sessizce ve derinden gönül kapısını aralar.
Latîf ve Halîm olan Allah da kullarına yumuşaklıkla muamele eder. “Sen onlara sırf Allah’ın lutfu sayesinde yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı kalpli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi…”[iii] buyurarak kullarından da halîm davranışlar bekler. Nezaket haddi aşmamaktır, başkasına zarar vermemektir. Gönüller Sultanı Sevgili Peygamberimiz; “Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların emin olduğu kimsedir.”[iv] buyurarak nezaketin mümince bir tavır olduğunu hatırlatır bize. Dolayısıyla mümin hayatı boyunca tüm davranışlarını nezaket ve zarafet temelinde inşa edendir. O, güzel koku satan attar gibidir.[v] Sîretinden, suretinden güzellikler sadır olandır. Gönüllerde hoş sadâ bırakandır. Gönül kapısını kapattırmayan diğer bir fazilet de nezaketin ikizi olan vefadır.
Vefa imanın gereğidir
Vefa, ruhlar âleminde Allah’a verilen sözü tutmaktır. Sadakati kaybetmeyerek, istikamet üzere bir ömrü yaşamaktır. İmanın gereği yerine getirilen tüm güzel davranışlar bir vefa örneğidir. Yapılan iyilikleri unutmamak, emeğe teşekkür etmek, hatır gözetmek, menfaatine ters düştüğünde dostuna sırt çevirmemek vefakârlığın tezahürlerindendir. Vefa, zor zamanların insanı olmaktır. Zor günlerin hakkını vermektir. Dostluğu, kardeşliği ayakta tutan en güzel haslettir. Bir millete çetin günleri aştıran, kalpleri birleştiren erdemdir.
Bu davranışların aksi ise vefasızlıktır. Vefasızlık insana dost kaybettirir, incittiği gönüllerde kapanmaz mesafeler açtırır. Bir kalbi kıran vefasızın da atalarımızın deyimiyle iki cihanda da sefası olmayacaktır. Peygamber Efendimiz de bu hususta şöyle buyurmaktadır: “Kıyamet gününde her vefasızın, vefasızlığının göstergesi olarak bir sancağı olacaktır.”[vi]
Vefasızlık gören, kalbi incinen mümin ise buna mukâbil muhatabını incitmeyendir. Zira inancı ona gönül yıkmamayı öğrettiği gibi gönül yıkanı da affetmeyi öğütler. Affetmenin ne yüce bir erdem olduğunu müjdeler.
Affetmek insanın şerefini artırır
Zordur zulmedeni affetmek, gelmeyene gitmek, kötülük edene iyilik etmek. Affetmek için yüce bir gönül gerek. Peygamber Efendimiz “Allah, affeden bir kulunun ancak şerefini artırır.” [vii] buyurarak bağışlamayı başarabilenlerin aziz kılınacağını muştular. Mümin ki bu muştuya nail olmak için gönlünü kin, nefret, öfke gibi kötülüklerden uzak tutar.
Affedememek ise kalbe ve zihne yüktür. Ancak affedenler, gönül kırgınlığını geride bırakarak şifa bulurlar. Öfke, kin gibi olumsuz duygulardan kalbini azâde ederek ağırlıklarından kurtulurlar. Daralan sadrı genişleyerek huzura vasıl olurlar. Rahman’ın katında affedilmenin yolu, kullarını affetmekten geçer. Dolayısıyla affetmek en çok da kişinin kendisinin kurtuluşuna vesiledir.
Bayram, gönüllerdeki mesafeyi kaldırmaktır
Rahmet mevsiminin tedrisatında yoğrulan, kulluğun zirvesine vasıl olanların, Rablerince tebrik edildiği gündür bayram. Şehr-i Ramazan’ın rahmetiyle arınan, mağfiret müjdesine nail olmanın ümidiyle titreyen gönüllerin, neşe günüdür bayram. Affedilmenin sevinciyle dargın olanların, gönül mesafelerini kaldırdığı, kalplerini birleştiği, muhabbetle kucaklaştığı gündür bayram. Yüce Rabbimizin “Müminler ancak kardeştir.”[viii] buyruğu gereği sevginin, kardeşliğin pekiştiği gündür bayram.
Belki bu yıl eski günlerdeki gibi bir coşkuyu yaşayamayacağız. Muhabbetle kucaklaşıp gönüllerimizi coşturamayacağız ama dualarımızla, hâl, hatır soran içten niyazlarımızla bayram coşkusunu gönüllerimizde yaşamaya devam edeceğiz. İçimizdeki umutları daima diri tutmak için, bir ramazan müjdesi gibi gireceğiz bayrama.
Allah’ın kullarını bağışladığı, tebrik ettiği bayram gününde hangi mümin affedilmenin sevinciyle dargın olduğu kardeşini bağışlamaz ki! Sevgili Peygamber Efendimiz, (s.a.s) “Müslüman kardeşine bir sene küs duran kimse, onun kanını dökmüş gibidir.”[ix] hadisinde buyurduğu üzere kim bu vebali üstlenmek ister ki!
Bayram gönüller aldığımız, birbirimize kardeşlik elini uzattığımız, hayata umut ve güvenle baktığımız gün olsun. Gönüllerimiz bir olsun, her gün bayram olsun.
[i] Bakara, 2/264.
[ii] Müslim, Birr, 33.
[iii] Âl-i İmrân, 3/159.
[iv] Buhâri, Bedu’l-vahy, 4.
[v] Ahmed b. Hanbel, II, 400.
[vi] Müslim, Cihâd ve siyer, 14.
[vii] Müslim, Birr, 69.
[viii] Hucurât Suresi,49/10.
[ix] Ebû Dâvûd, Edeb, 47.