Korkaklık bütün ruhsal rahatsızlıkların temel sebebi… Korkak insan için korktuğu şeyin gerçekte korkulacak bir şey olup olmaması önemli değildir. Korkaklar korkak oldukları için korkarlar… Hem de her şeyden… Hastalanmaktan, beğenilmemekten, rızık endişesinden… Mevkilerini, şöhretlerini, sevdiklerini, güçlerini kaybetmekten… (Bu korkuların tamamı şeytandandır: Âl-i İmrân, 3/175) Şeytanın korkutmasına maruz kalanlar akıl almaz şeylere sığınmaya kalkarlar. Şirk buradan beslenir. İnsanları şirke sürükleyenler onların bu marazi korkularından güç alır. Korkaklık, aynı zamanda, içinden münafıklığın ürediği bir zemindir. Korkak karakter doğası gereği yalancı, iki yüzlü ve hain olmaya mütemayildir. Bazı fiziksel özellikler, bazı spor dalları için nasıl bir elverişlilik oluşturursa korkaklık da münafıklık için öyledir.
İnsan kişiliğinin doğasını inceleyenler bize güven arayışının asıl ve temel bir ihtiyaç, korkunun ise psikolojik bütünlüğün zedelenmesinden doğan arızi bir hâl olduğunu söylüyorlar.
İşte bu nedenle -ve çok şükür ki- Rabbimizin isimleri içinde “korkutan” anlamına gelen bir isim yokken güven veren anlamında “Mü’min” ismi var.
Bu durum Allah’ın korkutmasının arızi ve şartlara bağlı; güven vermesinin ise zatının gereği, asli bir özellik olduğunu gösterir. Allah’tan elbet korkulur ama O korkuttuğu için değil. İnsanı Allah’tan korkutan şey kendi yapıp ettikleri ve davranışlarının neticesi olarak kendisine önceden bildirilen akıbetidir. Kur’an-ı Kerim’de sayısız ayette Allah dostlarının ahiretteki durumu anlatılırken “o gün onların hiçbir korku ve üzüntüsünün olmayacağı” bildirilir. (bkz. Yûnus, 10/62; Ahkâf, 46/13)
Mü’min, Güven Duyulandır
İnsanın yapıp ettikleri sebebiyle başına geleceğini tahmin ettiği akıbetinden korkması anlamındaki “havf” ile Allah Teâlâ’nın zatı hakkındaki bilgiye dayanan yüksek saygıdan doğan “haşyet” Kur’an ve hadiste olumlanan duygular olmakla beraber insanın Allah’tan ümidini kesmemesi de istenir. (Zümer, 39/53; Yûsuf, 12/87) Durumu ne olursa olsun her insanın kendini düzeltme ve (Tevvâb, Gaffâr, Afûvv, Rahîm, Kerîm, Gafûr ve daha pek çok isimlerinin tecellisi ile) Allah’ın affını kazanma ümidi vardır.
İşte inanan insana bu ümidi bahşeden isimlerden biri de “Mü’min”dir.
Mü'min ne demektir?
Rabbimizin zatına duyulan sonsuz güveni ifade eden “Mü’min” ismi “emn” kökünden türemiştir. Emn/emniyet, “güven içinde bulunmak, korkusuz olmak” anlamındadır. Bu kökten türeyen bir isim olan “Mü’min” “başkalarının güven içinde olmasını sağlayan, sözüne, vaadine güvenilen” demektir. Bu ismin tecellisi olan güven, yeryüzündeki hayatın devamı için o kadar temel bir gerekliliktir ki “Allah Teâlâ’nın Hâlık isminin tecellisi ile yarattığı bu âlemdeki hayat O’nun Mü’min isminin tecellisi ile devam etmektedir.” denir. Çünkü güven duygusunun bitmesi yaşama arzusunun sona ermesine sebep olur, bu da hayatın sonudur.
“Mü’min” aynı zamanda “inanıp tasdik eden, doğrulayan” anlamlarına gelir.
Bu yönüyle bizzat Rabbimiz tarafından kendi kitabında Allah’a ve elçilerine inananlara isim olarak verilmiş ve insan Rabb’inin isimlerinden biriyle vasıflandırılarak onurlandırılmıştır. Bu yolla âdeta Rabbimiz bizde görmek istediği ahlakı bizim için isim yaparak telkin etmekte; müminlerden taşıdıkları bu sıfatın zorunlu sonucu olarak sözüne, vaadine, ahlakına güvenilir; çevresinde itimat uyandıran biri olmalarını beklemektedir. Efendimize Mekke halkının daha peygamberlikten önce verdikleri “Emin” ismi de aynı kökten gelen bir sıfattır ve onun karakterinin bir neticesi olarak tüm insanların kendisine güvendiğini ifade eder.
“Güven”i yarattığı gibi “iman”ı da yaratan Rabbimiz “Mü’min” isminin sayısız belirtilerinden biri olarak kalplerimize inanma yeteneği bahşetmiştir. Bu nedenledir ki insanın hiçbir şeye inanmaması imkânsızdır ve inkâr da bir iman türüdür. Böyle olduğu için Allah, insanı salt inanmaya değil; “Allah’tan gelene” inanmaya davet eder. Allah’tan gelen bilgiyi doğrulayan kalp, mümin olmuş ve yaratanla bilgilendirenin aynı olmasının kaçınılmaz sonucu olarak yaratılmışlarla arasındaki mükemmel uyumu yakalamıştır.
Allah’tan gelen bilgiye dayanan bir iman sahibi isek ne bu dünya ne sonrası ne de bu arada olup bitenler anlaşılmaz gelir bize. Böyle bir kalp her olanın varlık mertebesindeki yerini idrak eder; hiçbir şeye haddini aşan bir ehemmiyet vermez. Hayatın ereği olan huzur da işte bu hâletiruhiyeden doğar. Yalana yanlışa iman etmiş kalplerde ise eşyanın ve olayların yerleri altüst olmuş, düzen bozulmuştur. Bu kalplerin sahipleri her daim kaygı, korku ve panik içindedirler. Hiçbir şeye güvenemezler. Onlara göre bu dünyada güvenilecek kimse yoktur. İnsanlar potansiyel düşmandır. Kendi iç dünyalarındaki güvensizlik öylesine korkutucudur ki bunu ancak başkalarına isnat ederek ifade edebilirler. Bu korkutucu yalnızlık ancak Allah’ın adını anarak, O’na sığınıp güvenerek aşılabilir. Bir insan söz alışkanlığıyla değil de idrak ve şuurla Allah’a sığındığında Allah onu reddetmez. (Âl-i İmrân, 3/101; Enfâl, 8/64) Çünkü “Mü’min” isminin bir manası da kendine iltica edenlere aman veren, onları hususi himayesine alan demektir.
Mü’min İsminin Tecellisi
Zaten yaratılmışlar içinde güvenip sığındığımız her varlık da O’nun “Mü’min” isminin tecelli ettiği emniyet ve huzur vasıtalarıdır. Çünkü Rabbimizin bütün isimleri kâinata sebepler vasıtasıyla tecelli eder. Psikoloji biliminin bize söylediğine göre çocukta güven duygusunun oluşmasında en önemli faktör, huzurlu, dingin bir karaktere sahip; şartlar ne olursa olsun yavrusunun bakımını istikrarla sürdüren annelerdir. Gazzâlî’ye göre emniyet ve güvenin temini için çalışan her şahıs “Mü’min” isminin mazharıdır. Yavrusunun dünyaya güvenle bakmasını sağlayacak anneler ile onlara güvenli bir yuva sunan babalar bu ismin tecellileri ile donanmış olurlar. Herhangi bir vesileyle insanların idaresini üstlenmiş kişiler de bu işi yürütürken asla yalan söylemeyerek verdiği sözleri tutarak ve yönettiği insanlar hakkında vakıf olduğu sırları koruyarak bu tecelliye layık olmaya çalışmalıdır.
Kullar arasında bu isme en çok layık olanlar ise başta peygamberler olmak üzere insanları Allah yoluna irşat ederek onların asıl korkulacak şey olan ebedî azaptan kurtulmalarına vesile olanlardır.