"Kullarım sana beni sorduklarında bilsinler ki şüphesiz ben yakınım, bana dua ettiğinde dua edenin dileğine karşılık veririm. Şu halde benim davetime gelsinler ve bana iman etsinler ki doğru yolu bulabilsinler." (Bakara: 2/186). Allah (c.c) bu ayet-i kerimede kendisinin bize yakın olduğunu ifade ediyor. Kalabalıklar içerisinde yalnızlığı yaşayan modern çağın insanı için bu yakınlığı hissetmek büyük bir nasip olduğu gibi bu yakınlıktan mahrum olmak da büyük bir hüsrandır. Milyonluk mega kentlerde, bir köy nüfusunu barındıran sitelerde, elimizi sıcaktan soğuğa vurmadığımız konforlu hayat standartları içerisinde günümüz insanının gittikçe azalan değeri huzurudur. Zira modern hayat insana çok şey vermiş ama insanlığından çok şey almıştır. Örneğin, iletişim çağı insana akıllı telefon vermiş ama insanla irtibatını koparmıştır. Ortalama beş kişilik ailede aile fertleri kurdukları whatsapp grubu üzerinden konuşmaya başlayalı epeyce zaman geçti. Makina insanı sadece insandan değil, yaratıcısından da uzaklaştırmaktadır. Artık sünnetle farz arası telefona bakar hale gelmişsek kendi kendimize "durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak" deme vakti geçiyor sanki.
Hayatın merkezinde bize o hayatı bağışlayan varlık olduğunda insan hem o zâta hem de tüm yakın olması gerekenlere yakın, tüm uzaklaşması gerekenlerden de uzaktır. Zira nelere yakın olmamız gerektiğini de O'na yakınlaştığımızda daha iyi anlıyoruz. Kur'an-ı Kerim "sen secde et ve Rabbine yaklaş" der. (Alâk: 96/19). Hz. Peygamber (s.a.v) de secde ânını kulun Rabbine en yakın hali olarak nitelemektedir. (Müslim, Salât, 215). İnsan secde etmekle Rabbine yaklaşır, secde etmek üzere mescide gittiğinde ise hem Rabbine hem de mümin kardeşlerine yaklaşır. Namaz öncesinde ve akabinde orada bulunan cemaatle halleşip dualaşmak hem ilahi rahmetin cemiyet üzerine celbine, hem de cemiyet fertlerinin ruhen rahatlamasına vesile olur. Mescide atılan her bir adımın ahirette bir karşılığı olacağı gibi atılan her bir adım bizim üzerimizden ağırlığımızı almakta ve bizi rehabilite etmektedir. Ezana icabet ve mescide adım atmak tıpkı Kâbe'yi tavaf ederken arındığımızı, hafiflediğinizi hissetmek gibidir.
Öte yandan, bizim mescid anlayışımız sadece özel mekânlardan ibaret değildir. Zira Hz. Peygamber (s.a.v) kendinden önceki hiçbir peygambere verilmeyip sadece kendisine verilen beş şeyi açıklarken;"... Yeryüzü bana namazgâh ve temizlik vâsıtası kılındı. Onun için ümmetimden birine namaz vakti nerede gelirse hemen oracıkta namazını kılıversin!" buyurmuştur. (Buhârî, Teyemmüm, 1). Yeryüzünün bu ümmete mescid kılınması şunları aklımıza getirmektedir.
1- Öncelikle insanın Rabbine yakınlaşmak üzere secde etmesi için özel yer aramasına gerek yoktur. Yeryüzünün her karesi O'na yakınlaşmaya elverişlidir. Peki inşa edilen mescidler niçin vardır? Mescidler müminlerin Allah'a yakın olmakla birlikte özellikle birbirlerine yakınlığı hissettiği, cemaatten cemiyet şuuruna yükseldikleri yerlerdir. Dolayısıyla mescidlerde cemaatle namaz kılmayı teşvik eden hadislerle bu hadis-i şerif arasında her hangi bir çelişki yoktur. Kişi normal hayatını yaşadığı mahalde elbette mescide gidecektir. Ama tarlasında veya iş yerinde çalışırken, ya da yolculuk halindeyken namaz kılmak için özel bir yer aramasına gerek yoktur. Bu anlamda yeryüzünün her köşesi mesciddir.
2- Secdenin makbul olması için temiz yere secde edilmesi gerekir. Yeryüzü tümden mescid kılındığına göre demek ki yeryüzünü temiz tutmak hem insanlık hem de iman görevidir.
3- Hz. Peygamber (s.a.v)'in "yeryüzü bana mescid kılındı" ifadesi bize yeryüzünün her köşesine bir olan Allah'a secde şuurunu taşıma görevimizi de hatırlatır. Nitekim sahabe-i kiramdan günümüze ecdadımız kısrak sesini ve nal izini kendilerine şahit kılarak secde şuurunu tüm cihana taşımak için terk-i diyar ettikleri gibi bu gün de bu necip millet dünyanın dört bir köşesinde bir yandan köhnemiş tarihi mabedleri onararak bir yandan da yenilerini yaparak aynı şuurla yoluna devam etmektedir.
4- Cin sûresinde bu bilinç en mütekâmil boyuta ulaşır: “Şüphesiz mescitler, Allah’ındır. O hâlde, Allah ile birlikte hiç kimseye kulluk etmeyin.” (Cin: 72/18). Mescidler Allah’a ait ise, yeryüzü de tümden mescid kılınmışsa o halde yeryüzünün hiç bir karesinde O'nunla birlikte başka varlıklara kulluk edilmemesi ve tüm yeryüzünde Allah'ın belirlediği ölçülerin hayatın ana rengi olması için çalışıp çabalamak gerekmektedir. Camilerimizde görevli olan hocalarımız başta olmak üzere her birimiz muhitimizdeki insanların alınlarında secde izi olup olmadığından sorumlu olduğumuzu unutmamalıyız.
Makalemizin başında verdiğimiz ayet-i kerimenin açıkça ifade ettiği gibi Allah (c.c) biz kullarına yakındır, bu yakınlığı muhafaza artık kulun emeğine, secdesine ve secde şuuruyla yaşamasına bağlıdır. Bir toplumun Allah (c.c)'e yakınlığı secde edenleri nispetinde ve secde şuurunun cemiyet hayatında hissedildiği orandadır.
Şair ne güzel söylemiş:
Alnımız secdede bulsun bizi her lâhza ezan
Ve hazin ömrümüzün her günü olsun Ramazan.
Zikrimiz Arşı geçip fecre kadar yükselsin
Maveralardan ümit ettiğimiz ses gelsin.
Faruk Nafiz ÇAMLIBEL