“MÜ’MİN KİŞİ”
Elbette değer verdiğim, söyledikleri ve yaptıklarından istifade ettiğim, kişi veya kişiler oldu. Hala da olmaktadır. Lakin uzun soluklu ciddi manada yol göstericim olmadı. İstişareyi önemsememe rağmen daha ziyade kararlarımı kendim vermeye çalıştım. Bu yüzden en büyük rehberim, öncüm ve yol göstericim başta Kuran ve Hadis olmak üzere kitaplarım oldu.
Ne zaman nerede dinlediğimi bilmiyorum ama bir hocam demişti ki, “çocuklar konferansları kaçırmayın imkân buldukça dinleyin…” o günlerde bu söz çok tesir etti. Bunu güzel bir öğüt kabul edip, fırsat buldukça imkânım nispetinde bir konuşma/konferans duyduğumda dinlemeye çalışırım. Hala bin dokuz yüz yetmiş ve seksenli yıllarda dinleyerek not aldığım konuşmaların notları hala bulunmaktadır.
Hiç şüphesiz ders verilen okulların dışında en çok konuşulan mekânlardan biri de camilerdir. Günümüzde vaaz konusunu vaizler hazırlasalar da hutbeler bir merkezden hazırlanmaktadır. Bu durumu önemsesem de kabiliyetli ve üretken imamlarımızın üretkenliğine zarar verdiğini düşünüyorum.
Diyanet İşleri Başkanlığı her ne kadar bir konu belirleyerek hutbe yazıp o hutbenin okunmasını istiyorsa da hocalarımızın Diyanet’in genel ilkelerini ihlal etmemek şartıyla makul üretkenlik ve yorumlarına bir şeyin demediğini/denmeyeceğini düşünüyorum. Bu bağlamdan olmak üzere, Cuma namazını kılmak için gittiğim bir camide, hoca efendinin verdiği vaaz ve hutbe oldukça dikkatimi çekti. Özenle dinledim ve ziyadesiyle faydalandım. Hoca efendi net, sade ve dikkat çekici ses tonuyla öz ve özet olarak vermek istediğini verdi.
Tüm hocalarım için söylemek isterim ki; değerli kardeşlerim, lütfen işlediğiniz konu neyse onu dallandırıp budaklandırmadan sade, sakin ve güzel bir şekilde okuyunuz/anlatınız. Bunu yaparken de vaktin nakit olduğunu düşünerek zamanı iyi ayarlamalısınız.
Son dinlediğim hutbeden hareketle düşünce dünyama açılan pencereden sizleri de seyri temaşaya davet ediyorum.
“HAVAMİM” kapsamındaki surelerden biri de “Mümin” suresidir. Bilindiği üzere Kuran’ı Kerimde yedi sure “Hâ Mîm” diye başlamaktadır. Bu surelere de havamim denmektedir.
Kur'an şöyle haber veriyor: Firavun Hz. Musa ile ilk karşılaştıkları andan itibaren ona karşı ne yaptıysa, ne tür önlem aldıysa hepsi de boşa çıktı. Başka bir ifadeyle bütün önlemler Hz. Musa’nın lehine neticelendi. Bu durum Firavunu deliye döndürdü. Alınan tüm bu önlemlerle rağmen Hz. Musa ile baş edemeyeceğini anlayan Firavun, çareyi O’nu öldürmede görür.
Fikri manada, medenice baş edemeyen her zorbanın başvurduğu yönteme Firavun da başvuruyor. ‘Firavun, “ Bırakın beni de şu Musa’yı öldüreyim! Tanrısına yalvarsın bakalım. Çünkü onun, dininizi değiştirmesinden yahut ülkede huzursuzluk çıkarmasından kaygı duyuyorum’ dedi.’ Hz. Musa’nın öldürülmek istendiği ana kadar sarayda yaşayıp hiç ses çıkarmayan, imanını gizleyen Mümin kişi; işte o zaman tepkisini ortaya koyar.
Hadisenin siyak ve sibakından anlaşılan o ki, Hz. Musa ile irtibatlı o Mümin kişi, sarayda olup bitenleri kendine has bir yöntemle Hz. Musa’ya haber vermektedir. Yukarda geçtiği gibi ne zaman ki, Firavun Hz. Musa’yı öldürme planı yapıyor, işte o zaman imanını izhar ediyor.
Her şeyi hak-hakikat ve Allah’ta gören, korkuyu korkutup, ölümü öldüren ‘Hz. Musa ise, (Firavunun bu tehdidine karşı) “hesap gününe inanmayan her kibirli kişinin şerrinden, benim ve sizin rabbiniz olan Allah’a sığındım!” dedi’
Mümin kişi Firavuna ne yani! Her şeyin yaratıcısı Allah’a inanan, sizin gibi düşünmeyen, farklı ilkeleri kabul eden insanı öldürmek mi istiyorsunuz! Doğrusu bu acınacak bir durum. Dedikten sonra onları düşünmeye davet ederek; “…’Adamı -Rabbim Allah’tır- dediği için öldürecek misiniz? Oysa o size Rabbinizden ayetler getirmiştir. Eğer yalancı biriyse yalanı kendi zararınadır; ama eğer doğru söylüyorsa size bildirip uyardığı şeyin bir kısmı başınıza gelecektir…” Devamla; ‘Ey benim kavmim! Bugün ülkede hâkimiyeti elinde bulunduran bir toplum olarak hükümranlık sizindir. (istediğinizi yapabilirsiniz) ama eğer Allah’ın cezası başımıza gelirse O’na karşı bize kim yardım edebilir?’ (…)
Firavunun alternatif fikir yürütmesine karşı, geçmiş kavimlerin (Nuh, Ad, Semud) başına gelenleri onlara hatırlatarak; “… Ey kavmim! Doğrusu vaktiyle gruplar oluşturmuş eski toplulukların yaşadıkları felaketlerin benzerinin sizin de başınıza gelmesinden korkuyorum.”
Mümin kişinin makul, aklı başında getirdiği tüm teklif ve önerilere rağmen Firavun, Hz. Musa ve Allah’la alay ettiler, dalga geçtiler. Mümin kişi ise onların tüm istihzalarına rağmen yılmadan, usanmadan ve korkmadan nasihatine devam ederek; “Ey kavmim! Bu dünya hayatı bir sürelik (geçici) yararlanmadan ibarettir. Ahirete gelince, ebedilik yurdu işte orasıdır”
Mümin kişi ile Firavun karşılıklı çok konuşma yapmış olmalarına rağmen bir neticeye varamadılar. Onların söz dinlemeyenlerin sonunu ise Allah şöyle belirtiyor;
“Ateşin içinde birbirleriyle çekişirken (zalim yöneticilere uyan) zayıflar; büyüklük taslamış olanlara (yöneticilere) ‘Vaktiyle biz size uymuştuk, şimdi bu ateşin hiç olmazsa bir kısmından bizi kurtarabilir misiniz? Dediklerinde; ‘Büyüklük taslayanlar (zorba yöneticiler) şöyle cevap verirler: “Doğrusu hepimiz onun içindeyiz; artık Allah, kulları arasında hükmünü vermiştir.”
Cuma günü dinlediğim hutbe yaptıklarımı, söylediklerimi gözden geçirmem, kendimi muaheze etmem için bir fırsat oldu. Beni bu tür düşünceye sevk eden Muzaffer hocaya gönülden teşekkür ederim.
HAVAMİM SURELERİ
1. MÜ’MİN (GAFİR) SURESİ
2. FUSSİLET SURESİ
3. ŞURA SURESİ
4. ZUHRUF SURESİ
5. DUHAN SURESİ
6. CASİYE SURESİ
7. AHKAF SURESİ