Ebû Zerr (r.a.) Hz. Peygamber (s.a.v.)’e : Ey Allah’ın Resulü hangi amel daha üstündür? Diye sordum. “Allah’a iman ve Allah yolunda cihaddır” buyurdu. Hangi esir ve köleyi hürriyetine kavuşturmak daha faziletlidir? dedim. “Sahipleri yanında en kıymetli ve değeri yüksek olanı” buyurdu. Cihadı ve köle azadını yapamaz isem dedim. “İş bilene yardım edersin, iş bilmeyenin işini yaparsın” buyurdu. Ey Allah’ın Resulü bunların hiçbirini yapamaz isem dedim. “İnsanlara zarar vermekten sakınırsın bu da kendi şahsına verdiğin bir sadakadır” buyurdu (Buhari, Itk, 2; Müslim, İman, 136).
Sahabe efendilerimizin Hz. Muhammed (s.a.v.)’e en çok sordukları soruların başında “En hayırlı amel hangisidir?” olmuştur. Bu soru, hepimiz için yön tayin etme yöntemlerinden birisidir. Bu soruyu sormakla, gitmemiz gereken hedefi ve yolu belirlemiş oluyoruz. Herkesin kendi durumuna göre cevaplar aldığı bu soru, hayrın bir çok yollarının olduğunu da bizlere hatırlatmış oluyor. Anne babasına bakmayı ihmal eden için anne baba hakkı, namazlarını ihmal eden için vaktinde kılınan namaz, yaptığı iyiliklerde aksaklık gösteren için ise, az da olsa sürekli olan amel en hayırlı ameldir.
Ebu Zerr (r.a.)’ın sorduğu soruya aldığı cevap, kişinin durumuna göre en hayırlı amel kavramının farklılık gösterebileceği gerçeğidir. Sahip olduğumuz imkan ve ölçüler içerisinde herkesin elinden gelebilecek bir iyilik olduğunu görebilmekteyiz. İmkan, sahip olduklarındır. Herkesin gücü nispetinde yapabileceği bir iyilik mutlaka vardır. Hiçbir iyiliğe katkı sağlayamayacaksak, hadisin ifade buyurduğu gibi kimseye zarar vermemen bile iyiliğe açılan bir kapıdır.
İyilik, sadece başkasına yaptığın güzel davranışlarla sınırlandırılamaz. İnsanın kendini bilmesi ve kendisine zarar verecek davranışlardan uzak durması ile iyilik adımları başlatılabilir. Zeki bir insanın zekasını kötü işlerde kullanması, kabiliyeti olanın bu kabiliyetini hayır yolunda değil de şer yolunda kullanması kendisine yapacağı en büyük kötülüktür. Sahip olduğu potansiyelin farkına varıp, bunu yardım ve iyilik yolunda kullanması kişinin iyilik başlangıcıdır. Hayırlı bir amel, sağlam bir kişilik üzerine inşa edilmiş, doğru yolda atılan adımlar silsilesidir.
İçinde yaşadığı ailenin fertlerinin her birisine karşı merhametli ve hakkaniyetli bir tutum ile davranmak da hayırlı bir ameldir. Yaşamlarını kolaylaştıracak, zorluk çıkarmayacak, eğitimleri ile ilgilenecek bir davranış biçimi ile kendine karşı gösterdiğin iyiliğin akabinde, iyiliğin ikinci adımını gerçekleştirmiş olacaksın. Aileden sonra, akrabalar, arkadaşlar, mahalle, şehir, ülke ve tüm insanları içine alacak bir iyilik halkasını oluşturarak hayırlı amelleri genişletebilirsin.
Allah’a karşı görev ve sorumluluklarının bilincinde bir kul anlayışı ile hayırlı amelleri sürdürmeye çalışmak gerekiyor. Bu hayırlı ameller bazen iyilik işleyerek yapılabileceği gibi bazen de kötülüklerin işlenmesine engel olarak da işlenilebilir. Zarar vereceği düşünülen bir eşyayı, insanların yolundan kaldırmak gibi basit görünen bir davranıştan tutun da bir kardeşinizin yüzüne tebessümle bakmanın bile iyilik olarak zikredildiği çok geniş bir hayırlı amel çerçevesi mevcuttur.
Gücümüzün ve içinde yaşadığımız hayatın bizlere sunduğu imkanlar ölçüsünde her birimiz, iyilik olarak nitelendirilen bu hayırlı ameller zincirini devam ettirebiliriz. Kendimizi tanıdıktan sonra, gücümüzü ve sınırlarımızı da daha iyi belirleyebiliriz. Hiçbir şey gelmiyor elimden diye düşünmeyin. Herkesin yapacağı bir iyilik mutlaka vardır. Hayırlı amel ise, bu başladığımız iyiliği devam ettirmeye çalışmaktır.
Ya iyilik yapan ol, ya iyiliğe yardımcı olan ol, ya da iyilik yapanları seven ol. İyiliğe engel olanlardan olma ki, bu da yaptığın bir iyilik olsun.