Yahudiler Peygamberimize gelip:
- Her şeyi Allah yarattı, peki Allah’ı kim yarattı?" diye sorarlar.
Bunun üzerine Vahiy Meleği Cebrail "İhlas" suresini okur:
"De ki: O, Allah birdir.
Allah, hiç bir şeye muhtaç değildir.
O doğurmamış ve doğmamıştır.
O’nun hiç bir dengi yoktur."
Bir satırdan ibaret olan suredeki ayetler, sırasıyla bir önceki ayeti açıklayıcı olarak dizilmiş ve muazzam bir anlatımla Yüce Allah’ı tarif etmektedir.
"O, birdir" sözünün ne anlama geldiğini;
"O, hiç bir şeye muhtaç değildir." ayetiyle açıklıyor.
"O doğurmamış ve doğmamıştır."
anlamındaki sonraki ayetle de nasıl muhtaç olmadığını izah ediyor, ayrıca İsa’nın Allah’ın oğlu, meleklerin de kızı olduğu şeklindeki inançları reddediyor.
Son olarak da;
"O’nun hiç bir dengi yoktur." sözüyle surenin tamamını özetliyor. (Taberi)
Hz. Peygamber (s.a.s.) İhlas sûresiyle ilgili, Allah tasavvurunu kısa bir cümle ile geniş bir şekilde anlattığından dolayı "İhlas Sûresi Kur’anın üçte birine denktir." buyurmuştur.
İhlas sûresinin "Kur’an’ın üçte birine denktir" sözünden, Kur’an’ın üçte birinin Allah’ın varlığı ve tek İlah olduğu üzerinde durduğu ve bu tevhid konusuna çok önem verdiği anlaşılmaktadır. Zira Allah’ı hakkıyla tanıyıp ibadet etmekle, gereği gibi tanıyamadan ibadet etmek arasında dağlar kadar fark olduğu gibi, aynı şekilde O’nu iyi tanıdıktan sonra emir ve yasaklarına riayet etme noktasında da ciddi kolaylıklar sağlamaktadır. İhlas sûresinin mesajını alan ve anlamını kavrayan kimse tahkiki imana kavuşmuş, yani bilinçli bir şekilde ve ikna olarak Allah’a iman etmiş demektir.
Ayrıca "İhlas" isminin kelime anlamı da manidardır;
"Bir şeyi, içine karışmış ve değerini düşürmüş olan başka şeylerden temizleyip arındırmak, saflaştırmak" demektir.
Terim olarak ise "İbadet ve iyilikleri riyadan ve çıkar kaygılarından arındırıp sadece Allah için yapmak" demektir (TDV İslam Ansiklopedisi).
Dolayısıyla, hem surenin isimi, hem de içerik olarak taşıdığı anlam itibariyle Mümin kul, Allah’ı bir şeye benzetmekten, yaratırken ortakçısı olmadığı gibi ibadet noktasında da herhangi bir ortakçı isnat etmekten uzak durmalıdır. Aynı şekilde kendisi de, hem inancında hem de yaşantısında ihlaslı, yani sözünü ve yaşam tarzını bozan her türlü kirlerden uzak durmalıdır.
Hz. Peygamber İhlas Sûresini okuduktan sonra bu sefer Yahudiler:
- Rabbi’nin şekli, kolu, ayağı nasıl? Anlat! diye yeni bir soru yönelttiler.
Yine Cebrail imdadına yetişir ve şu ayeti getirir:
"Onlar Allah’ı gereği gibi takdir edip tanımadılar. Kıyamet gününde bütün dünya O’nun avucundadır; gökler de O’nun elinde dürülüp bükülmüştür." (Zumer,67)
Dünyanın yörüngesini çizen, canlılar savrulmadan yaşamlarını sürdürebilmeleri için dönme hızını milimetrik ayarlayan, yaratıldığından itibaren aynı yörüngede aynı hızla döndüren (zira hızında az bir artma ve azalma olması halinde dünya yerle bir olur), ayaklar kayıp gitmesin diye yer çekim gücünü yaratan, canlı ve bitkilerin ihtiyaç duyduğu su, güneş, gece, gündüz, rüzgar gibi tabiat kurallarını ölçülü koyan ve yöneten Allah’ı bu dünyada tanıyamayanlara, kıyamet günü bir ceviz gibi dünyayı avucunun içine alacağını haber vererek yaşadıkları dünyanın işleyen sistemi üzerinde düşünmeye sevk ediyor.
Yüce Allah, varlığını ve gücünü öğretmek için tabiat kanunları üzerinde düşünmeye çağırıyor. "Allah vardır ve birdir." diyerek kesip atmıyor. İkna ederek varlığını öğretiyor. Bu sebeple, güneş, dünya, ay ve yıldızların çalışma sistemlerine, dağlar, canlılar ve çeşit çeşit bitkilerin yaratılışlarına bakıp üzerinde düşünmeye, ön yargısız bir yaklaşımla aklı çalıştırmaya çağırıyor.
Allah, doğruyu bulma noktasında aklın çalıştırılmasının yeterli olduğunu ve bu noktada çalışan akla güvendiğine işaret buyuruyor.
Kur’an, aklını çalıştıran kimsenin Allah’ı bulacağına kesin gözle bakıyor.
Uçsuz bucaksız bu dünyanın boşlukta nasıl durduğu, gök kubbenin üzerimizde direksiz nasıl tutulduğu, gece gündüz arasındaki zaman diliminde hiç bir sapma olmadan nasıl cereyan ettiği anlaşılırsa kıyamet gününde dünyayı bir ceviz gibi avucunun içine alıp nasıl tutacağı, gök kubbeyi elinde mendil gibi dürüp nasıl bükeceği anlaşılacaktır. Böylece Allah’ın yokluğunu söylemek çok zor, varlığını kabul etmek çok kolay olacaktır.
Hz. Peygamber’e bu soruları yönelten o çağın insanları, dünyanın yuvarlak olduğundan, boşlukta bulunduğundan, dörtte üçünün su olduğundan, dünyanın döndüğünden, yer çekim kanununundan vb. Yüce Allah’ın varlığını gösteren delillerden haberleri yoktu. Dolayısıyla biliminin zirvelere ulaştığı çağımızda yaşayan insanlar, bu anlamda şanslı olmalarına rağmen Allah’ın varlığı ve gücünü anlayamamaları büyük bir cehalettir. Allah’ın çağrısına kulak verilip biraz kafa yorulursa akıl sahibi herkes, iç içe yaşadığı, bozulmadan ve kesintiye uğramadan süregelen bu muazzam düzenin, Allah’ın varlığına ikna etme noktasında ziyadesiyle yeterli olduğunu anlayacaktır.
İşte bu noktada Kur’an-ı Kerim’i okumak büyük önem arzetmektedir. Gelecek ve tabiatın işleyişi hakkında verdiği bilgilere bakıldığında bu bilgilere o çağda hiç bir insanın ulaşamayacağını anlayacak, Kur’an’ın insan sözü olamayacağını görecek ve varlık konusunda zihinleri meşgul eden bütün soru işaretler son bulacaktır.
Din, Allah’ındır. O’nun öğrettiği gibi inanmak ve yaşamak inanan kulun vazifesidir. İlave, çıkarma, değiştirme kabul etmez. O zaman din, insanı doğruya götürür.
"Dini Allah’a has kılarak ihlas ile kulluk et. Din yalnız Allah’ındır." (Zumer,2-3)