Bir şehir düşünün; insanların evlerine bombaların, sofralarına açlığın düştüğü.
Bir şehir düşünün; kimyasal silahların acımasızca insanların üzerinde denendiği.
Bir şehir düşünün; kadın, çocuk, yaşlı demeden her gün onlarca masumun hunharca katledildiği.
Bir şehir düşünün; mazlumların, mağdurların feryadının her an arş-ı Rahman’ı titrettiği.
Bir şehir düşünün; hastanelerin ağır bombardıman altında yıkıldığı. Çaresizlikten yaralıların tedavi edilemediği.
Bir şehir düşünün; ilaca hasret bekleyen hastaların yardım çığlığının, sokaklarda yankılandığı.
Bir şehir düşünün; yiyecek ekmeğin, içecek suyun, sığınılacak bir evin bulunmadığı.
İnsanların açlıktan, susuzluktan her geçen gün can verdiği.
İşte bu şehir, gönül bağımızın olduğu Gazze’dir.
Bugün Gazze’de bir medeniyet, bir tarih, bütün insanlığın gözü önünde yok ediliyor.
Kadim şehir, insanlarıyla birlikte haritadan siliniyor.
Sözün tükendiği noktadayız.
İnsanlık olarak tarihin en büyük acılarından birisine, tarifi imkansız üzüntülere şahit oluyoruz.
Egemen güçlerin bölgemizdeki hırs, menfaat ve iktidar kavgası uğruna İslam beldeleri harabeye dönüyor.
Bir adım ötemizde topraklar feryat, kan ve gözyaşına doydu.
Sınırımızın bittiği yerde şiddet ve nefret başlıyor.
İnsanca yaşamaya, hasret kalmış nice mağdurlar evinden, yurdundan hatta canından oluyor.
Yüreklerimiz kan ağlıyor. Yangınlarla kasıp kavruluyoruz.
Yere düşen her damla kan, mazlumun gözünden dökülen her damla gözyaşı, gönül dünyamızı param parça ediyor.
Duygularımız köreliyor. Hislerimiz ölüyor. Aklımız tutuluyor, insanlığımızdan utanıyoruz.
Soralım şimdi hep birlikte kendimize: Zalimler, zaferler devşirirken, mazlumlar inim inim inlerken biz susacak mıyız?
Kudret sahipleri karşısında dünya Müslümanları olarak sadece yutkunacak mıyız?
Buğzetmekle, kahretmekle, ağlayıp, sızlanmakla mı yetineceğiz?
Elbette hayır! Millet olarak bizler hakkı ve hakikati söylemeye, insaf ve vicdana çağırmaya, mazlumların sesi, mağdurların ümidi olmaya devam edeceğiz. Devam edeceğiz ki, insanlık ölmesin!
Bizler, Gazze’den yükselen ve yüreklerimizi dağlayan çocuk çığlıklarını, annelerin çaresiz feryadını, babaların, yaşlıların ah-u eninlerini elbette duyacağız. Duyacağız ki insanlık ölmesin!
Bizler, Gazze’den son bir ümitle bize uzanan elleri elbette boş çevirmeyeceğiz. Çevirmeyeceğiz ki insanlık ölmesin!
Bizler, yeryüzünün her tarafına iyilik ve güzellikler taşıyacağız. İnsanlığın ölmediğini dünyaya asırlarca millet olarak haykıracağız.
Bugünse sıra Gazze’de. Bugün bize Gazze’yi yaşatmak, yine insanlığın ölmediğini haykırmak düşüyor. Kardeşlerimize yalnız olmadıklarını göstermek, onlara bir umut ışığı olabilmek düşüyor.
Bugün bizlere insanlığı unutanlardan değil, insanca yaşayanlardan olma gayreti düşüyor.
Ağlayanın gözünün yaşını silmek, aç olanı doyurmak, susuzları suya kandırıp, olmayana vermek için var gücümüzle çalışmak düşüyor.
İnsanların halleriyle hallenmek, dertleriyle dertlenip, yaralarına merhem olmak düşüyor. Mazlumun yanında yer alıp, zalimin zulmüne karşı koymak düşüyor.
Bugün bize, insanı yaşattıkça insanlığın farkına varmak düşüyor.