Diyanet Bilgi

İslam nedir?

İslam nedir? İslam'ın şartları nelerdir? Mükellef nedir? Mükellefin işleri (Ef'al-i Mükellefin) nelerdir?

Abone Ol

İslam, Hz. Muhammed’in (sas.) Allah tarafından getirdiği kesin olarak bilinen şeyleri kalp ile tasdik edip, bunlardan iş ve davranışla ilgili olanları yapmaktır.

Yani İslam, dinin bütün hükümlerini kalbiyle inanarak kabul etmek, bu inancını diliyle de ifade edip gereğini yapmaktır.

İslam kelimesinin tarifinden de anlaşılacağı üzere, Müslümanlık sadece bir inanç sistemi değil, aynı zamanda inancın gereği olan dinî emirleri ve ibadet görevlerini yerine getirerek inandığını söz ve hareketleriyle göstermektir.

A) İslam’ın Şartları

Peygamberimiz şöyle buyuruyor:

بُنِيَ الإِسْلاَمُ عَلَى خَمْسٍ شَهَادَةِ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَأَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللَّهِ، وَإِقَامِ الصَّلاَةِ، وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ، وَالْحَجِّ، وَصَوْمِ رَمَضَانَ

“İslam beş temel üzerine kurulmuştur: Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına, Muhammed’in (s.a.s.) Allah’ın peygamberi olduğuna şahitlik etmek, namazı kılmak, zekâtı vermek, haccetmek ve Ramazan orucunu tutmaktır.”70

Bu hadis-i şeriften açıkça anlaşıldığı gibi İslam’ın şartları beştir.

Bunlar:

1. Kelime-i Şahadet: Allah’tan başka kulluk edilecek ilah bulunmadığına, Hz. Muhammed’in Allah’ın peygamberi olduğuna şahitlik etmek. Yani bu anlamı taşıyan “Kelime-i Şahadet”i diliyle söylemektir.

İslam’ın birinci şartı olan “Kelime-i Şahadet” şudur:

 ‏أَشْهَدُ أَنْ لَا إِلَهَ اِلَّا اللّٰهُ وَ أَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَ رَسُولُهُ

“Eşhedü en lâ ilâhe illellah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve Resulüh.” Kelime-i Şahadet, kalpteki imanın dil ile ifadesidir.

2. Namaz kılmak: Ergenlik çağına gelen ve akıllı olan her Müslümanın günde beş vakit namaz kılmasıdır.

3. Zekât vermek: Zengin olan Müslümanların mal ve paralarının belirli bir miktarını her yıl fakirlere vermeleridir.

4. Hacca gitmek: Yine gücü yetenlerin ömürlerinde bir defa hac görevini yerine getirmeleridir.

5. Ramazan Orucunu tutmak: Ergenlik çağına gelen ve akıllı olan Müslümanların her yıl Ramazan ayında oruç tutmalarıdır.

İslam’ın diğer dört şartı olan namaz, oruç, zekât ve hac, bundan sonraki bölümlerde ayrıntılı olarak anlatılacaktır.

B) Mükellef

Mükellef

İslam dini, mükellef olan insanlardan bazı şeyleri yapmalarını, bazı şeyleri yapmamalarını istemiş, bazı şeyleri de yapıp yapmamakta onları serbest bırakmıştır.

Böyle, dinin emrettiği şeyleri yapmak ve yasakladığı şeylerden sakınmakla yükümlü olan, ergenlik çağına gelmiş akıllı insana mükellef denir.

İslam dini akla hitap eder. Bu sebeple, aklı olmayan deliler ile ergenlik çağına gelmemiş çocuklar mükellef sayılmazlar.

Görülüyor ki bir insanın dinî hükümlerle yükümlü olabilmesi için kendisinde iki şartın bulunması gerekir: akıl, buluğ.

Akıl: İnsanda mevcut olan bir kuvvettir. İnsan, onunla bilgi sahibi olur, iyi ile kötüyü birbirinden ayırır ve eşyanın hakikatini onunla anlar. Akıl sahibi olan kimseye “Âkil” denir.

Buluğ (Ergenlik)

Çocukluk dönemini bitirip, ergenlik çağına gelmek demektir. Bu da belirli bir yaşa gelerek birtakım vasıflara sahip bulunmakla olur. Böyle belirli yaşa gelen veya belirli özelliklere sahip olan kimselere “bâliğ = ergen” denir.

Ergenlik yaşı her insanda aynı olmaz. Çocukların vücut yapılarına ve iklim şartlarına göre değişir. İhtilam olması, evlendiğinde çocuk yapması, erkeklerin ergenlik çağına geldiklerini gösteren belirtilerdir.

Kendisinde kadınlara mahsus âdet hâlinin başlaması veya evlenince gebe kalması da kızların ergenlik yaşına geldiklerinin işaretleridir.

Ergenlik, erkek çocuklarda 12-15, kız çocuklarında 9-15 yaşları arasında olur. 15 yaşını bitirdiği hâlde kendisinde ergenlik belirtileri görülmeyen çocuklar —erkek olsun, kız olsun— ergenlik çağına gelmiş sayılır ve dinin hükümleriyle yükümlü olurlar.

C) Mükellefin İşleri (Ef’âl-i Mükellefin)

Mükellef olan insanların işleri sekizdir. Bunlara “ef’âl-i mükellefin” denir.

1. Farz

Dinen yapılması kesin delillerle emredilen şeye farz denir.

Farzın hükmü: Yapan sevab kazanır, özürsüz olarak yapmayan azabı hak eder. İnkâr eden ise (Allah korusun) dinden çıkmış olur.

Farz, farz-ı ayn ve farz-ı kifaye olmak üzere, iki kısımdır.

Farz-ı ayn: Her mükellefin yapması gereken farz demektir. Farz-ı ayn, bazılarının yapmasıyla diğer mükelleflerden sakıt olmaz, yani yükümlülük kalkmaz. Onu her mükellefin yapması gerekir. Namaz kılmak, oruç tutmak gibi...

Farz-ı kifaye: Bazı mükelleflerin yapmasıyla diğerlerinin yapması gerekmeyen farz demektir, cenaze namazı gibi.

Farz-ı kifayenin sevabı, yalnız onu yapanlara aittir. Farz-ı kifaye, hiçbir mükellef tarafından yapılmayacak olursa, bütün mükellefler günahkâr olur. Mesela, cenaze namazı, o yerde bulunan mükelleflere ayrı ayrı değil, hepsine birden toplu olarak farzdır. Eğer mükelleflerden bir kısmı cenaze namazını kılarsa diğerleri günahtan kurtulmuş olur. Artık onların tekrar aynı kişinin cenaze namazını kılmaları gerekmez. Şayet mükelleflerden hiçbiri cenaze namazını kılmayacak olursa, orada bulunanların hepsi günahkâr olur.

2. Vacib

Delil yönünden farz kadar kesin olmamakla beraber, yapılması istenen şeydir. Vitir ve bayram namazlarını kılmak ve kurban kesmek gibi...

Vacibin hükmü: Yapan sevab kazanır, özürsüz olarak yapmayana azap gerekir. Ancak kesin delil ile sabit olmadığı için, farzda olduğu gibi vacibi inkâr eden dinden çıkmış olmaz.

3. Sünnet

Peygamberimizin farz ve vacib olmayarak yaptıklarına ve yapılmasını tavsiye ettiklerine denir.

Sünnet, “müekkede” ve “gayr-i müekkede” olmak üzere ikiye ayrılır:

a) Sünnet-i Müekkede

Peygamberimizin çoğu zaman yaptığı ve bazen de terk ettiği sünnete denir. Sabah, öğle ve akşam namazlarının sünnetleri gibi.

b) Sünnet-i Gayr-i Müekkede

Peygamberimizin ara sıra yaptıkları sünnete denir. İkindi namazının sünnetiyle yatsı namazının ilk sünneti gibi.

Diğer taraftan sünnet, genel olarak ikiye ayrılır:

a) İbadetle ilgili olanlara “sünnetü’l-hüda” denir. Ezan, ikamet ve cemaatle namaz, bu tür sünnetlerdendir.

b) İbadetle ilgili olmayıp âdet olarak yaptıklarına da “sünenü’z-zevâid” adı verilir. Peygamberimizin giyim tarzı, oturup kalkması gibi işleri âdet olan sünnetlerdendir. Bunları yapmayan kimse kınanmaz.

Sünnetin hükmü, işleyen sevab kazanır. Sünneti kasten terk etmek, azabı değilse de, azarlanma ve kınanmayı gerektirir.

Sünnetin bir de kifaye kısmı vardır. Ramazan’ın son on gününde itikâfa girmek, teravihi cemaatle kılmak gibi.

4. Müstehab (Mendub)

Peygamberimizin bazen yapıp bazen yapmadığı şeye müstehab denir. Kuşluk namazı kılmak, Ramazan ayından sonra Şevval ayında altı gün oruç tutmak gibi. Müstehab’a mendub da denir.

Müstehabın hükmü: Yapan sevab kazanır, yapmayan sevabdan mahrum olur.

5. Mübah

Mükellefin, yapıp yapmamakta serbest olduğu şeye denir. Helal olan şeyleri yiyip içmek, oturmak, yürümek ve uyumak gibi.

Mübahın hükmü: Yapan sevab kazanmaz, yapmayan da günah işlemiş olmaz.

6. Haram

Dinen yapılmaması kesin delil ile emredilen şeye denir. İnsan öldürmek, hırsızlık yapmak, anaya babaya karşı gelmek ve içki içmek gibi.

Haramın hükmü: Haram olan bir şeyi yapan günahkâr olur, haramdan kaçınan sevab kazanır. Haram olan bir şeyi helal sayan ise dinden çıkar.

7. Mekruh

Delil yönünden haram kadar kesin olmamakla beraber, yapılmaması istenen şeye denir.

Mekruh, tahrimi ve tenzihi olmak üzere iki kısma ayrılır.

a) Tahrimen Mekruh

Harama yakın olan mekruhtur. Vacib olan bir işi yapmamak tahrimen mekruhtur.

b) Tenzihen Mekruh

Helale yakın olan mekruhtur. Sünnet ve Müstehab olan şeyleri yapmamak Mekruhun bu kısmına girer. Tenzihen Mekruh olan bir şeyi yapmak azabı gerektirmez, ancak yapılmaması daha iyi olur.

8. Müfsid

Başlanmış olan bir ibadeti bozan şeye denir. Namaz kılarken konuşmak, oruçlu iken bile bile yiyip içmek gibi.

KAYNAKÇA:

70. Buhârî, “İman”, 2, Müslim, “İman”, 5.