Her sabahın doğuşuyla birlikte, yeni bir gün başlarken, aslında hayatımızın bir sayfası daha kapanır. Yeni bir güne "Bismillah" derken yaptığımız ilk iş, düne ait olan takvim yaprağını koparmak olur. Günler, aylar, yıllar; hepsi ardı ardına sıralanırken, her yaprakta bir anı, bir his, bir yaşanmışlık saklıdır. Takvim yaprakları birer birer koparıldığında zamanın ne kadar acımasız bir şekilde geçtiğini hatırlatıyor biz insanoğluna. Ellerimizle, gözlerimizle, idrakimizle bu geçişe hükmedemeyiz. Ve anlarız zamana hükmedilemeyeceğini.
Zaman, biz insanoğlunun en değerli hazinesi; hem kaçınılmaz hem de geri getirilemez…
Necip Fazıl Kısakürek'in o unutulmaz dizelerinde olduğu gibi, "Saatler işledi; takvim yaprakları uçuştu ve her şey yine unutuldu." Hayatın geçiciliğini ve unutulmanın kaçınılmazlığını ne güzel anlatır bu sözler. Zaman, her şeyi silip süpürürken, geride bıraktığımız hayır namına yaptığımız iyiliklerin izleri kalır. Zaman geçtikçe, iyilikler unutulmaz ve kalıcı izler bırakır.
Tıpkı Kur'an-ı Kerim'deki Asr Suresi'nde belirtildiği gibi, "Asra yemin ederim ki, insan ziyandadır. Ancak iman edenler, salih amel işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesna."
Yüce Rabbimiz, zaman yemin ederek, zamanı şahit tutarak bizlerin ziyanda olduğunu sadece iyi işler yapıp, birbirlerine hakkı, hakikati ve sabrı tavsiye edenlerin kurtuluşa ereceğinin müjdesini veriyor. Adeta zamanda kimlerin iz bırakacağını öğreniyoruz, öğretiyor Rabbimiz bizlere.
Üstat Necip Fazıl “zaman bendedir ve mekân bana emanettir! " şuurunda bir gençlik...” derken gençlerimizin zamana ve mekâna iyilik adına iz bırakmaları gerektiğini vurguladığını görürüz.
Hayat ve ömür, Allah'ın bize bahşettiği bir emanet. Bu emanetin her anını değerlendirip hakkını vermek, gençlerimizin, büyüklerimizin ve bizim en büyük sorumluluğumuzdur. Peygamber Efendimiz (sas), "İki nimet vardır ki, insanların çoğu onların kıymetini bilmezler: sağlık ve boş vakit." buyurarak, zamanın ve sağlığın kıymetini bilmenin önemini vurgular. Takvim yaprakları birer birer tükenirken, ömrümüzün de hızla sona yaklaştığını unutmamalıyız.
Unutmamamız gereken bir diğer hususta tükenen ömrün bir hesabının olduğudur. Peygamber Efendimiz (sas) Kıyamet gününde insan oğlunun dört şeyden hesaba çekilmedikçe bir yere kımıldayamayacağını bizlere haber verirken, bu dört sorudan birinin ömrümüzü nerede tükettiğimiz olduğunu hepimiz biliriz …
Ömür, her bir takvim yaprağında saklıdır aslında. Her geçen gün, insanın hayatına bir iz bırakır; kimisi sevinç, kimisi hüzün; kimisi mutluluk kimisi acı... Bu dünya hayatında, her günü iman ve güzel amellerle dolu bir hayat sürmek için en güzel şekilde değerlendirelim. Çünkü her nefes, geri getirilemeyen bir hazine; her an, ebediyete uzanan bir yolculuğun parçasıdır. İçin de yaşadığımız zaman aslında her birimizi bir yolculuğa çıkarır.
Takvim yaprakları tükenirken, ömrümüzün de azaldığını unutmamak gerekir. Takvim yaprakları dökülürken, hayatın anlamını ve değerini sorgulamak, zamanın kıymetini bilmek, her anı en iyi şekilde değerlendirmek bizim elimizde. Bu fırsatları değerlendirip, nur akıtan oluklardan olmamız dileğiyle...
"Bir namaz vakti kadar kısa ömrüm, hakkını veremezsem yanarım bilirim."