Kalp Huzuru
(Tevfik İleri)
1960 İhtilali’nin mağdurlarından Tevfik İleri, Adnan Menderes’in ‘A’ takımındandı. On yıllık Demokrat Parti Hükümetlerinin değişmeyen bakanlarındandı. Vatansever, çalışkan, idealist, düzgün, dürüst bir devlet adamıydı. Birçok hizmetinin yanı sıra en önemli icraatı İmam-Hatip Okulunu açmasıdır. Bu icraatından olacak ki, birçok okula ve kültür merkezine onun ismi verildi.
İhtilâl sonrasında oda, bütün Demokrat Partililer gibi insanlık dışı muameleye maruz kaldı. Yassıada’da maruz kaldığı kötü muameleden mi, yoksa önceden olduğu sanılan hastalığından mı hapse girdikten yaklaşık bir yıl sonra hastalığı arttı, kısa sürede hayatını kaybetti.
Yassıada da yattığı yıllarda eşine ve çocuklarına gönderdiği mektuplar; “Yassıada’dan Mektup Var” ismiyle kızı Cahide Aksoy tarafından kitaplaştırıldı. Kitapta birbirinden ilginç ve dramatik hadiseden bahsedilmektedir.
O hususlar ayrı bir bahis konusu olmakla beraber, İleri’nin okuduğu kitaplardan bahsetmek istiyorum. O başta Kuran ve Peygamberimizin Hayatı olmak üzere birçok kitap okumuş. Listesini yaptığım bu kitaplardan bazılarını temin etmeye çalıştım. Maalesef çoğunu bulamadım. Temin ettiğim “Kalp Huzuru” nu da zevkle okudum.
Kitabın baş kısmında: “İnsanlar çok kere üzüntü ve sıkıntılarını lüzumundan fazla içlerinde saklarlar; çünkü öğüt almak için nereye başvuracaklarını bilemezler… Oysa dindar bir adamın kaleminden çıkmış bir eserin, fikir âleminde bocalayıp duran insanlara çok yardımı olabilir…” derken, okuyucuya kalp huzurunun nasıl sağlanacağının yolunu göstermektedir.
Yazar; ‘vaktiyle lüzumunu hissettiği ve kendinde eksikliğini gördüğü, konuların listesini yapıp bunları uygulamak ister. Hayatını ona göre yönlendirmeyi düşünür. Listesine: Sıhhat, sevgi, güzellik, istidat, kudret, zenginlik, şöhret’ vs. gibi kavramları yazmış.
Bir insanın uygulamasını düşündüğü kavramlardan oluşan listeyi itibar edip saygı duyduğu öğütçüsüne iletir.
Üstadı sabırla listeyi gözden geçirirken, göz köşelerinin hafifçe kırıştığını görür. Yavaşça kafasını kaldıran Hocası:’ “Mükemmel liste doğrusu! Tasnif güzel, makul da sıralanmış. Şu kadar var ki genç dostum, galiba en mühim unsuru dışarıda bırakmışsın. Unutmuş olmalısın, onsuz bütün varlıklar, mallar, mülkler, çirkin bir azaptır. O olmadan senin bütün listen çekilmez bir yük olur.”
Sesine bir kabadayılık çeşnisi katarak sorar: “Eksik olan unsur nedir?”
Elindeki ufacık kurşun kalemle benim listemin üzerine çaprazlamasına iki çizgi çizerek. Benim ilk gençlik hayalimin mahsulünü böyle bir kalemde çizip attıktan sonra, şu kelimeyi yazdı: “Peace of Mind” -Kalp Huzuru-
Ardından bak dostum: “Bu kalp huzurunu, mevhibeyi (ihsan-bağış) Allah sevgili kullarına saklar. İstidat ve güzelliği çok kimselere verir. Servet adî bir metadır. Şöhret ise nadir bulunan şey değildir. Fakat kalp huzuru işte bu, Cenabı-ı Hakkın rızasının nihaî alameti olan bir mükâfat, sevgisinin en büyük alametidir. O bunu çok idare ve ihtiyatla ihsan eder. Birçok insan bu nimeti hiç göremezler; bazıları bütün hayatları müddetince, evet, iyice ihtiyar oluncaya kadar bu nimetin geleceği saati beklerler” dedi.
Dedi demesine ama kendim için iyi gördüğüm hususların yerine göre ne kadar da anlamsız olduğuna, hocam gösterince anladım. Hanı bir söz vardır ya; ‘bin bilsen de bir bilene danış’ diye işte benimki de öyle oldu.
Düşündüm de, bu hikmet sahibi insanlar, ayrı ayrı aynı sözleri söylüyorlar.
Dua “Ey cümle kâinatın Rabbi olan Allah! Dünyevî atiyelerini (büyüğün küçüğe verdiği armağan, bahşiş) ahmak adamların önüne yığ. Benim başımın üzerine ancak sükûnu, tatlı sularını dök. Bana fikir rahatlığı, kalp huzuru mevhîbesini ihsan eyle.”
Kalp huzuru Cenabı Hakkın kendisinin hususiyetidir. Her zaman hayatın derinliğini arayan kişilerin ülküsü olmuştur. Ağır ağır ve acı tecrübelerle öğrendim ki kalp huzuru, bir kulübeyi büyük bir konağa, bunun eksikliği ise bir Kral sarayını, daracık bir zindana çevirebilir.
Din, kalp huzuru için mutlak bir zarurettir. Çünkü din, hiçbir ilmin bize veremeyeceği bir takım derunî mevhibeleri bahşeder.
Şöyle ki:
A- Dünyadaki gayemizi anlama kudreti,
B- Allah’a mensubiyet hissi,
C- Bizim kendi ufak benliklerimizi büyük ve manevî gayelere tabi kılma kabiliyeti vs.
Kalp huzurundan uzak, iç azabı çeken ve üzüntülü hislerin yükü altında inleyen insanlar Allah’a, iyi kulluk edemezler. Bir korku haline dönüşmüş olan bugünkü dünya, eskinin cevheri ile yeninin ışığını birleştirip huzur ve sükûn veren bir imana dayanmak ihtiyacındadır. Böyle bir iman vardır; onun kuvvetli aletleri de elimizin altındadır. Yeter ki biz ona yönelelim ve gereğini yapmaya çalışalım.
Bilindiği gibi dinin katî gayesi, ulvî hayata erişmektir. Bu gayenin doğruluğu ise, hiç münakaşa kabul etmez bir keyfiyettir. Ulvî hayat tapınma, tevazu veya arınmakla bulunabilen bir ahlakî gaye olmadan mümkün değildir. O halde sınırsız özgürlüğün kazanılması Rabbin öğretilerine kulak vermek ve onların gereğini yapmaktan geçer.
Vicdan İnsan yağmacı, yırtıcı ve günahlı olmakla beraber, bir takım ideallere sahip olmadan da yaşayamaz; karşı konulmaz bir zaruret onu iyilik ve hakikati aramaya sevk eder. İnsan böyle yaratılmıştır. Meyve vermek bir ağacın tabiatı icabı olduğu gibi, insanoğlunun tabiatı icabı da, hem iyiliği hem de kötülüğü bilmek ve yapmaktır.
İnsan ahlaki kaideye göre yaşamaya muvaffak olamayınca, insanın kendini suçlu hissetme kabiliyeti onun vicdan ve ruha malik bir yaratılışı olduğunu gösterir.
Bu manada birçok iyi denilen kimseler var ki, bunlar eşlerine, çocuklarına veya cemiyete türlü türlü eziyetler çektirmek suretiyle hayatlarındaki muazzam iç yalanının acısını çıkarırlar. Allah’ın fıtraten bizlere bahşettiği melekeleri makul ve uygun şekilde kullanmak, en tabi hakkımızdır. Bunu yaparken de başkalarının hakkına tecavüz etmemektir.
Fıtratımızın aksi, kendimize zulümdür. Sürekli oruç tutmanın, namaz kılmanın, evlenmemenin dinimizce uygun görülmediği gibi…
Kalp Huzurlu ve kitaplı günler dilerim.