KUR’AN’IN KALBİ:
YÂSÎN SÛRESİ-2*
4. Sayfa
Uçsuz bucaksız denizler üzerinde gemilerle yapılan yolculuklar da Allah’ın varlığına ulaştıran bir iz, bir işarettir. Suya batmadan, rüzgarın etkisiyle istenilen yöne gidebilir gemiler. İnsanı ve onun taşıyamayacağı yükleri bir yerden başka bir yere götürebilecek gemi gibi daha nice vasıtalar yarattık. Bunlardan ilham alarak yeni vasıtalar da keşfedilecektir. Rahmetimizin bir gereğidir bu. Ayrıca belli bir zamana kadar istifade edilmesi içindir. Çünkü verilen imkanların nasıl değerlendirildiği de bir imtihandır.
Hatırlayın hani bir zamanlar; Allah’ın emri ile Nuh Peygamberin yaptığı gemiye binenleri iman rüzgarıyla hidayet limanına ulaştırmıştık. Tufandan sonra onları selamete çıkardığımız gibi erkeğin sulbünde taşınan sıvı ile kadının yumurtası birleştiğinde ise insan neslini hayatın kıyısına çıkarırız. Ama şunu da unutmayın; ecel de, yaratan ve yaşatan Allah’ın takdirindedir. Gemi batabilir, döllenen yumurtaya hayat verilmeyebilir. Her hayat verilen de mutlaka bir gün ölecektir. Ölüm vakti geldiğinde bunu kimse değiştiremez. Bütün bunları düşünüp ibret alın; sebepler gerçekleşse de Allah yaratmadıkça hiçbir şeyin var olamayacağını anlamaya çalışın. Bu yüzden yaptıklarınız ve yapacaklarınız hususunda dikkatli olun, takvalı davranın; Allah’ın azabına sürükleyecek işlerden, nankörlükten sakının; sakının ki size merhamet edilebilsin.
O inkarcılara, “Allah’ın verdiği rızkı siz de başkalarıyla paylaşın.” denildiği zaman, “Onları biz mi doyuracağız?! Allah istese onları doyurur.” diyerek cimrilik ederler. Halbuki Allah fakirleri doyurmak istemiş ve inkarcıları bununla sınamıştı. Onlara rızkı veren Allah’ın emrini; sorumluluklarını yerine getirmeyip bahane uydurdular. Zaten ne zaman Allah’ın bir ayeti gelse ondan yüz çevirirler. Yoldan çıkmışlığın en bariz özelliği işte budur!
Durup durup kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar. Aralarında konuşup tartışırken bir de bakmışsın tek bir korkunç ses onları yakalayıvermiş. Artık o andan sonra ailelerine, yakınlarına geri dönüp bir tavsiyede bulunabilecekleri kadar bile süre tanınmaz. Sûra tekrar üflendiğinde ise kabirlerinden âniden kalkan inkarcılar, Rablerine doğru mahşer yerine yürürken bir taraftan da şöyle hayıflanırlar; “Yazıklar olsun bize! Bizi yattığımız yerden kim kaldırdı?”. Onlara; “İşte Rahman olan Allah’ın vadettiği gün budur, peygamberler de doğru söylemişti.” diye cevap verilir. Tek bir korkunç sesle hepsi huzurumuza getirilir. O gün kimseye hiçbir şekilde haksızlık edilmez. Herkes sadece yapıp ettiklerinin karşılığını görür.
5. Sayfa
Cennetlikler ise ahirette safa sürmekle meşguldür. Eşleriyle birlikte gölgeler altındaki tahtlarına kurulmuş olarak; kendilerini hiçbir şey rahatsız etmeden huzur içinde yaşarlar. Keyifli bir şekilde yiyecekleri nice nimetler, hatta istedikleri her şey cennette vardır. Bütün bunlardan daha önemlisi ise merhametli Rablerinden gelen selamdır. Cennete girenler artık her türlü sıkıntı, dert ve kederden selamette olacaktır.
İnkarcılar o gün mü’minlerin nurundan faydalanma ümidiyle onların etrafında dolaşacak, kendilerini kalabalığın arasında kamufle edip hesaptan kurtulmak için geç kalmışlığın fitilsiz mumuyla bir çare arayacaklardır. Halbuki dünyada olduğu gibi inananlardan faydalanmaları da onlara zarar verebilmeleri de mümkün değildir artık. Çare ise onlarla birlikte ölmüş ve bir daha diriltilmemiştir. Ahirette inkarcılara şu sözlerle hesap sorulur; “‘Siz bugün şöyle bir kenara ayrılın bakalım! Ey Âdemoğlu! Şeytan sizin en güçlü düşmanınız; ona kul köle olmayın, sözlerine kulak vermeyin. Bana kulluk edin. Doğrusu da budur. Şeytan, sizden önce nice nesilleri yoldan çıkardı. Aklınızı kullanın da bundan ibret alın, sizi de yoldan çıkarmasın.’ diye uyarmamış mıydım Ben. Nankörlüğünüz ve inkarınız sebebiyle atılmakla tehdit edildiğiniz cehennem işte karşınızda!”
Artık bugün ağızlarını mühürleriz de bizimle elleri ve ayakları konuşur; dünyada iken ne yapıp ettiklerini doğru ve eksiksiz biliriz. Dilersek gözlerini de kapatıp enseleri gibi dümdüz ederiz; yolu bulmak için şaşkın şaşkın bir oraya bir buraya koşuşup dururlar ama bu halde nasıl bulacaklar ki?! Dilersek oldukları yerde onları dondururuz; taş kesilirler de ne ileri ne de geri gidebilirler. Ne cehenneme gitmek isterler ne de dünyaya geri dönebilirler…
İnsan, ömrü uzadıkça, dünyaya geldiği ilk hallerine döner. Güçten düşer, anlama ve anlatma yeteneği zayıflar. Kendi başına ihtiyaçlarını gideremez hale gelir. Hayata başladığı ilk hallere döndürülen insan, ona hayat verene döneceğini de düşünemiyor mu?
Biz peygambere asılsız, hayal ürünü sözler öğretmedik! O hiçbir varlığın etkisinde kalarak da konuşmaz. Zaten böyle bir şey de ona yakışmaz. Onun anlattıkları, insanlara öğüt ve şeref veren arı duru vahiyden başka bir şey değildir. Böylece o vahiy, kalbi diri; ibret gözü açık, öğüt almaya hazır olanlara yol gösterir. Kalbi ölmüş; gözü, kulağı hakikate kapalı inkarcılar ise doğru yolu gördükten sonra yüz çevirip başka yollara saparak nihayetinde cehennem uçurumuna yuvarlanacaktır.
6. Sayfa
Halbuki kudretimizle yarattığımız, sahip olabildikleri, güç yetirebildikleri hayvanlara bakıp ibret almaları mümkündü. Bazı hayvanları, insanın istifade edebileceği şekilde yarattık. Bu hayvanların kimi yük taşıma vasıtası ve binek olarak kullanılıyor kimininse etinden sütünden, hatta derisinden, kürkünden, boynuzundan, gübresinden dahi faydalanılıyor. Hiç mi şükretmezler; bunları düşünüp iman etmezler? Hal böyle iken, kendilerine yardımı dokunur umuduyla kalkıp Allah’tan başka ilahlara tapıyorlar. O taptıkları putlar onlara yardım edemez; çünkü asıl o putların yardıma; bakıma, temizliğe, tadilata ihtiyacı var. İnkarcılar dünyada putların ihtiyaçlarını gidermek için; putlar da ahirette inkarcıların ateşini alevlendirmek için hazır kıta beklerler.
Ey Peygamber! Bu kadar açık delile; ayete rağmen onlar, yaratıcıyı bile inkar edip kendilerine hiçbir faydası olmayan putlara tapıyorlar. O yüzden, peygamberliğini kabul etmemeleri, hakaretler ve iftiralarla ilmek ilmek ördükleri lakırdılar seni üzmesin! Biz onların söylediklerini de gizleyip söyleyemediklerini de çok iyi biliyoruz.
İnkarcı insan, onu bir damla sudan yarattığımızı unutup kalkmış bize azılı düşman kesiliyor. Kendisinin yoktan var edildiğini bilmezmiş gibi, yerden aldığı kemikleri ufalayarak, “Bunu şimdi kim diriltecek?” diye güya bize düşündürücü bir misal veriyor. Ona de ki Resûlüm: “Bu kemikleri ilk defa kim bir araya getirip yarattıysa, ufalayıp dağıttığın kemikleri de bir araya getirip yaratacak olan O’dur!” O, her türlü yaratmayı çok iyi bilir. Nitekim yakıp istifade edesiniz diye yeşil, yaş ağaçtan ateş çıkarandır O. Sudan, ateş çıkarabilen, pekala diriden ölüyü, ölüden de diriyi çıkarabilir. Gökleri ve yeri yaratmaya gücü yeten yaratıcının, bunun bir benzerini daha yaratmaya; insanları öldükten sonra diriltmeye gücü yetmez mi hiç. Elbette yeter! O, her türlü yaratmayı bilen, tekrar ve tekrar yaratabilendir. Bir şeyi yaratmak istediği zaman, onun iradesi yeterlidir. O’nun gücünün yetmeyeceği bir yaratma yoktur. Bütün yaratılmışların hakimiyeti elinde olan Allah, yegâne yaratıcıdır; O’nun ortağı yoktur. Nihayetinde ise her insan sadece O’nun huzurunda toplanıp, yaptıklarından ve yapmadıklarından hesaba çekilecektir.
[*] Yâ-Sîn sûresinin tefsîrî ve edebî meâl denemesidir.