“1952 yılında Siyasal Bilgiler Fakültesine ilginç bir öğrenci geldi. Galatasaray Lisesi’nde parasız yatılı olarak okumuştu. Dünyadaki basın olaylarını herkesten daha çok biliyordu. Dünyanın hemen her yerinde (Tunus, Jamaika, Nijerya) Müslümanlarla mektuplaşıyordu. Klasik “Gerici” tipin bütün bir öğelerini taşıdığı halde, bir yerde ona hiç benzemeyen bir yanı da vardı. İnancını sağlam bilgiyle, somut veriyle desteklemek istiyordu sanki…
Hariciye bölümünü bitirdi. Dışişleri Bakanlığı’nın açtığı sınavı kazandı. Ama sonradan gidip bakanlıktaki evraklarını geri aldı. Diyanet İşleri Başkanlığı’na girdi memur olarak. Öğrencilik yıllarında da Fransız Kültür Merkezi’nde sekreter olarak çalışmıştı.” Cemal Süreyya “99 Yüz” isimli eserinde, Şevket Eygi’den böyle bahsediyor.
Birçok yönden ziyadesiyle istifade ettiğim M. Şevket Eygi’yle ilginç bir tanışmam oldu. Yıl 1979. İstanbul Fatih İmam-Hatip Okulunda talebeyim. Okuduğum kitapların yanı sıra imkânım nispetinde haftalık olarak çıkan “Büyük Gazetey”i de takip etmeye çalışıyordum. Sadece istifadeyi düşündüğümden kimin çıkardığını dahi bilmiyordum. Fakat gazeteden ziyadesiyle istifade ediyordum.
Gene bir gün sınıfta gazeteyi okurken şu anda ismini dahi hatırlamadığım bir arkadaşım; “Ahmet o gazeteyi okuyorsun ama sahibi ‘Mason’ ” dedi. İtham çok netti. Tetkiki seven anlayışımdan hareketle; “Emin misin?“ dediğimde, “Öyle diyorlar” diyerek evil gevil edip topu taca attı. Topu taca attı atmasına ama kafama da kılçık atmayı başardı.
Gazetenin adresini aldım. O zaman MTTB (Milli Türk Talebe Birliği)’de Ortaöğretim Kültür Müdürlüğü yapıyordum. Muhtelif okullardan gelen talebeleri Topkapı Müzesi ve Ayasofya Camiini gezmeye götürecektim. Bu görevi yardımcıma tevdi ederek, soluğu gazete de aldım. Cumartesi saat 12 civarında gazetenin adresine (Yerebatan Cad. No: 62 Cağaloğlu / İst.) gittim.
Gazete de 3-5 gencin arasında ablak yüzlü, mütebessim çehreli, sevimli ve müşekkel görünümlü, orta yaşın biraz üzerinde birisi dikkat çekiyordu. Aradığım kişinin o olduğu malum olmakla beraber oradakilerin şaşkın bakışları arasında gene de sormadan edemedim;
“Mehmet Şevket Eygi kimdir?” (üzerimde yeşil parke vardı) Birçok farklı olayın tanığı M. Şevket Eygi, biraz tedirgin bir nazarla da olsa bana bakarak; “Benim” dedi.
Gösterdikleri yere oturdum. Kendimi tanıttım. Ardından; Efendim çıkarmakta olduğumuz Büyük Gazete’yi mümkün mertebe okumaya çalışıyorum. Sınıfta gazetenizi okurken, arkadaşlarımdan biri; bu gazeteyi çıkaranın yani sizin ‘Mason’ olduğunuzu söyledi. ‘Siz gerçekten mason musunuz?’
Benim bu yalın biraz da safiyane sorum karşısın da kısmı şaşkınlıktan sonra, bulunduğu yerden kalktı beni sevgiyle kucaklayıp, alnımdan öptü ardından;
“Benim ne olduğumdan ziyade, bu tavrınız takdire şayan. Siz bu halinizle Hucurat Suresinin 6. ayetinin gereğini yaptınız, tebrik ederim.” dedi. Bir müddet orada kaldıktan sonra diğer arkadaşları orada bırakarak, hayranlığımı gizleyemediğim kitaplarının bulunduğu diğer odaya geçtik. Yaklaşık 1,5-2 saat baş başa kaldık. Çok güzel nasihatlerde bulundu. Kitap hasreti çeken biri olarak üç adet kitap armağan ederek beni uğurladı. Gönderirken de kapısının her zaman bana açık olduğunu söyledi. Tanıştığımız o günden beri fasılalı da olsa, son yıllar hariç görüşmemiz hiç kesilmedi.
O yıl da dâhil üç yıl yaz tatillerinde sahipliğini M. Şevket Eygi’nin yaptığı Bedir Yayınlarında çalıştım. Böylece birçok yönüyle kendilerini tanıma imkânım oldu. Biliyor musunuz? Tanıdığımı sandığım Şevket Eygi’yi Suudi Arabistan Kralı’nın evlendirdiğini ne kendinden ne de yakınlarından hiç duymamıştım. Oysa ben hiç evlenmediğini biliyordum.
Badireli ve sıkıntılı bir hayat süren Şevket Eygi’nin, idealistliğini ve çizgisini hiç değiştirmeden sürdürmesi takdire şayandır. Birileri Ehl-i Sünnet müdafiliğinde taassup sahibi olduğunu söyleyebilir, ama o doğru bildiğini yazmaktan ve söylemekten hiç çekinmedi. Birçok kimsenin farklı şekilde savrulduğu dönemde o ilkeli tavrı, kararlı ve istikrarlı tutumuyla hep dikkat çekti.
Basın-yayın hayatının unutulmazları arasında bulunan Mehmet Şevket Eygi’nin “Babıali’de Sabah”ı çıkartırken Ramazan ve Kurban bayramlarında gülsuyu kokulu gazete çıkarttığı meşhurdur.
Eşref Edip’in çıkartmakta olduğu Sebîlürreşad’ı Şevket Eygi’ye devretmek istediğinde o kabul etmemiş. Çıkartacağı gazetenin özgün olmasını istemiştir. Diyanet’te çalıştığı sıralarda İslam Dergisi'ni yönetti. Çıkarttığı dönemde baskı sayısını epeyce artırdı. Demokrasimizin yüz karası 27 Mayıs 1960 ihtilaliyle İslam Dergisi kapanırken, kendi de Diyanet’i bıraktı.
Daha sonra İstanbul’da haftalık Yeni İstiklal gazetesinin başına geçti. Bilahare de sahibi oldu. Necip Fazıl Kısakürek ve Sezai Karakoç'la farklı anlamda yayıncılık ilişkisi içinde oldukları da bilinmektedir.
M. Şevket Eygi’nin en iddialı ve öne çıkan çalışması “BUGÜN GAZETESİ’yle oldu. Halen övünerek anlattığı Bugün Gazetesi’nin etkisi ve etkinlikleri gerçekten de unutulmayacak şekildedir. Eygi o günleri büyük bir keyifle anlatır.
1968-69’lu yıllarda 90–100 bin tirajlı İslami içerikli bir gazete düşünün. Gazeteyle birlikte verilen birbirinden güzel armağanlar. Belirli periyodlarla sabah namazı buluşmaları…
Gazete bir gün sür manşetten; “sabah namazını Sultanahmet Camiinde kılacağız” diye yazıyor. Ertesi gün sabah namazına İstanbul dâhil Türkiye’nin dört bir yerinden insanlar oluk oluk sabah namazında Sultanahmet Cami’ndeler. Caminin içiyle beraber avlusunun da Müminlerle dolması ne muhteşem bir manzara! Böyle bir etkinliğe vesile olmak ne bahtiyar bir iş. Öncülük eden insana verdiği o müthiş haz ve zevkin tarifi olmaz…
Bütün bunlar gazete sayesinde oldu. Hayırlı insanlarla (Mehmet Zahid Kotku) ve hayırlı bir istişare neticesinde çıkan Bugün Gazetesi Şevket Eygi'yle unutulmaz hizmetlerde bulundu.
Yaşanan ve yaşatılan bazı hadiselerden dolacak ki Şevket Eygi, gerek yorgunluğundan ve gerekse arınmayı düşünerek, 1969 yılında hacca gitti. Uzun müddet oradan dönmedi. Hakkında birçok dava açıldı. Ardından 12 Mart muhtırası oldu. Dönemin Başbakanı Nihat Erim tarafından; Bugün ve Bab-ı Âli’de Sabah isimli gazeteler kapatıldı. Şevket Eygi yargılanmak üzere aranıyordu.
Yazılarında sert, ikili diyaloglarında ise son derece mülayim olan Eygi, Ehl-i Sünnet geleneğine çok bağlı biridir. Yazılarında “Farmason” ifadesiyle Ortadoğu menşeli bazı yazarlarla beraber, Afgani, Reşit Rıza ve Muhammed Abduh’a Ehl-i Sünnet’e aykırı yaptıkları yorumlarından dolayı hassaten çok kızar.
Daha önce çıkan Son Havadis ve el an çıkmakta olan Milli Gazete’de köşe yazıları yazan Şevket Eygi, İslami hassasiyeti dikkate alarak yazmanın yanı sıra, estetiğe de son derece önem verir. Eski eserlere sahip çıkma konusunda da oldukça duyarlıdır. Ecdat yadigârı eserlerin tahribine çok kızar.
Nezaket ve nezafet sahibi Şevket Eygi, giyim kuşam konusunda insicama ve uyuma çok dikkat eder. Paspal ve salaş giyinenlere çok kızar.
Bu arada sahibi olduğu Bedir Yayın Evi'ni de unutmamak gerekir. İddialı olmamakla beraber kendi çapında mütevazı eserler çıkartmaya devam etmektedir.
Yayınlanmış birçok kitabının yanı sıra bir hayli makalesi mevcuttur.
Başlıca kitapları: “Namazı Dosdoğru Kılmak", "Yahudi Türkler Yahut SABETAYCILAR", Çareler Çözümler Teklifler Tenkitler", "Müslüman'ın 100 Vazifesi", "Yakın Tarihimizde Cami Kıyımı", "İslami Konular", "Birkaç Yazı"
1933 Yılında Zonguldak'ta doğan M. Şevket Eygi, Siyasete ve siyasetçilere mesafeli biridir. Saf İslam olgusunu yani Ehl-i Sünnet’i benimser. İslam’ın önüne ve ardına konan takılardan oldukça rahatsız olur.
Güzel kaleminin susmaması temennisiyle; muhterem Mehmet Şevket Eygi’ye Allah'tan hayırlı ve uzun ömürler diliyorum.
Evet, yazıyı kaleme aldığımda son satırlarımı dua ve bu temenniyle bitirmiştim. Fakat her faninin başına gelecek olan Şevket abinin başına da geldi. 12.07.2019 tarihi itibariyle hakkın rahmetine kavuştu. Cenabı Hak’tan rahmet diliyorum. Makamın cennet olsun yalınız yaşayıp yalınız ölen abim…