Sefer, sözlükte “yol almak”, misafir de “yolcu” demektir.
Dinî terim olarak sefer, normal yürüyüşle en az 18 saatlik yol gitmektir. Bir insan ortalama günde altı saat yürüyebilir ve üç günde 18 saatlik yol alır. Normal şartlarda bir insanın saatte beş kilometre yürüdüğü kabul edilirse 18 saatlik yolun yaklaşık 90 kilometre olduğu anlaşılır.
Buna göre dinen misafir, en az 90 kilometre mesafeye yolculuk yapan kişi, yolculuk esnasında misafir olduğu gibi, gittiği yerde 15 günden az kaldığı takdirde de yine misafirdir. Bu mesafeyi herhangi bir vasıta ile ve kısa bir zamanda giden kimse de misafir hükümlerine tabi olur. Misafir olmayan kimseye ise “Mukim” denir.
Bundan az bir mesafeye yolculuk yapan kimse, dinen misafir olmadığı gibi, evinden çıkarken en az 90 kilometre uzağa gideceğine niyet etmeyen ve fakat bu kadar veya daha fazla yol giden kimse de misafir sayılmaz. Mesela herhangi bir kimseyi takip için yola çıkan kişi, evinden çıkarken nereye kadar ve kaç kilometre gideceğini bilemediği için 90 kilometreden fazla mesela 300 kilometre yol alsa bile, yine misafir sayılmaz. Ancak memleketinden çıkarken 90 kilometre veya daha fazla bir mesafeye gideceğine niyet eder ve bu niyetle yola çıkarsa misafir sayılır.
Yola çıkmadıkça sadece sefere niyet etmekle bir kimse misafir olmaz. Ancak misafir olan bir kimse bulunduğu yerde ikamete niyet ederse mukim olur.
Doksan kilometre veya daha fazla mesafede bir yere gittikten sonra orada en az on beş gün kalmaya niyet edilmedikçe misafirlik devam eder. Doksan kilometre gitmeden geri dönmeye karar veren veya ikamete niyet eden kimse mukim olur.
Misafirlikle ilgili hükümleri iyi anlayabilmek için bir insanın oturduğu yer anlamına gelen “vatan” kavramının bilinmesi gerekir.
Vatan üç çeşittir:
1. “Vatan-ı asli: asıl yurt” Bir insanın doğduğu veya evlendiği yahut da geçimini sağlamak için göçüp yerleştiği yer demektir.
2. “Vatan-ı ikamet: Bir insanın yerleşmek maksadı olmadan bir yerde en az on beş gün veya daha fazla süre, geçici olarak kalmaya niyet ettiği yer demektir.
3. “Vatan-ı Süknâ: İnsanın on beş gün dolmadan ayrılmak üzere bulunduğu yerdir.
Bir insan asıl vatanı olan doğduğu yerden geçimini sağlamak için bir başka yere yerleşirse, artık doğduğu yer kendisi için “vatan-ı asli” olmaktan çıkmış, onun vatan-ı aslisi, yerleştiği ikinci yer olmuştur. Bu kimse, yerleşmiş olduğu yerden doğduğu yere gidecek olursa orada on beş günden az kalmaya niyet etmesi hâlinde misafir sayılır.
Bunu bir örnekle açıklayalım:
Samsun’da doğup daha sonra Ankara’ya yerleşmiş olan bir kimse, herhangi bir sebeple doğduğu yer olan Samsun’a gittiği zaman burada on beş günden az kalmaya niyet ederse, misafir sayılır ve dört rekâtlı farz namazları iki rekât kılar. Eğer on beş gün veya daha fazla kalmaya niyet ederse burada kaldığı sürece namazları tam olarak kılması lazım gelir. Çünkü bir yerde en az on beş gün kalmaya niyet eden kimse, “misafir” değil “mukim”dir.
Vatan-ı asli olarak yerleştiği yerde durum böyle değildir. Mesela, Samsun’dan Ankara’ya dönen bir kimse, yerleştiği yer olan Ankara’ya girmekle misafirlikten çıkmış olur ve namazları tam olarak kılar. Burada “mukim” olmak için on beş gün kalmaya niyet etmek şart değildir. Hatta sefer mesafesinde (90 kilometre) bir yolculuğa çıkıp da herhangi bir iş için dönüp evine uğrayan kimse gene misafir olmaktan çıkar, o esnada evinde namaz kılacak olursa tam olarak kılar.
Bir kimse, vatan-ı aslisi olan yerleştiği yerden 90 kilometre veya daha uzakta bir yere gidip orada en az on beş gün kalsa, burası onun için vatan-ı ikamettir ve burada kaldığı müddetçe namazları tam kılar. Mesela, Ankara’da oturan bir kimse, on beş gün kalmak üzere gittiği İstanbul’da namazlarını tam olarak kılar. Çünkü burası, kendisi için bir “vatan-ı ikamet” olmuştur. Daha sonra İstanbul’dan Edirne’ye gidip, orada on beş gün kaldıktan sonra Ankara’ya dönerken tekrar İstanbul’a uğrarsa, burada on beş günden az kaldığı sürece misafir sayılır ve dört rekâtlı farz namazları iki rekât kılar. Çünkü daha önce vatan-ı ikamet olarak on beş gün kaldığı İstanbul, oradan ayrılmakla vatan-ı ikamet olmaktan çıkmıştır. Oraya tekrar gelen kimse yeniden on beş gün kalmaya niyet etmedikçe misafirdir, dört rekâtlı farzları iki rekât kılar.
İstanbul’da bir iş için on beş gün kalıp oradan Bursa’ya giderken 90 kilometre yol almadan İstanbul’a dönse, o esnada kılacağı namazı iki rekât kılar.
Bir yerde on beş gün veya daha fazla kalmaya niyet eden göçebeler, kondukları yerde kaldıkları müddet “mukim”dirler, yani misafir değildirler. Bu gibi insanlar 90 kilometrelik bir mesafe yolculuğa niyet etmedikçe bir otlaktan başka bir otlağa, bir sudan başka bir su yanına göçmekle misafir olmazlar. Ancak yazın konakladığı bir yerden kış mevsiminde barınacağı başka bir yere göçmeye niyet eder ve aradaki mesafe 90 kilometre veya daha fazla olursa yol boyunca misafir sayılırlar.
İki yerde birden ikamet olmaz. Mesela, bir kimse gündüz bir yerde çalışıp, geceleri başka bir yerde kalsa, onun ikamet yeri geceleyin kaldığı yerdir. Gündüzleri çalıştığı yere gitmekle misafir olmaz.
Zilhicce’den önce Mekke’ye gelen kimse, Arafat’a çıkış gününe, 15 gün veya daha fazla bir süre kalmış ise mukim olur. Bu kimse Arafat’a çıkmakla ikameti bozulmaz. Mekke’de de Arafat ve Mina’da da namazları tam olarak kılar.
Zilhicce’nin başında Mekke’ye gelen kimse, Arafat’a çıkılacağı Terviye gününe, 15 günden az bir süre kaldığı için, misafir sayılır. Çünkü bu kimse Mekke’de 15 gün kalmamaktadır. Misafirliğin kalkması için Mekke’de 15 gün kalınması gerekir.
Bir iş için gittiği yerde önceden kaç gün kalacağına karar veremeyen kimse, bugün yarın derken orada on beş günden fazla, hatta aylarca kalsa bile yine misafirdir.
Bir gemi, kaptan için yerleşilen bir yer sayılmadığından, kaptan bununla yolculuk yaptığı müddetçe misafir sayılır.
Kendi başına karar vermeye yetkili olmayıp, başkasına bağlı olan kimse, gittiği yerde ikamete niyet edemez. Mesela, bir yerde ne kadar kalınacağına komutan karar verdiği için, emrindeki asker ona göre hareket eder, kendi başına mukim veya misafir olmaya niyet edemez. İşveren ile işçi, öğretmen ile öğrencilerin durumu da böyledir. Düşman ülkesine giren asker ile yurt içinde devlete isyan edenleri kuşatan asker, bulundukları yerde on beş günden fazla kalmaya karar verseler bile seferi hükümlere tabidirler.
Yolcularla İlgili Hükümler
Yolculukta bazı zorluklar olması sebebiyle dinimiz, yolcu olanlara birtakım kolaylıklar getirmiştir.
Yolcu olan kimse, dört rekâtlı farz namazları iki rekât kılar. Bunları dört rekât kılması mekruhtur. İki rekâtı dört kıldığı takdirde, eğer ikinci rekâtta Ettehiyyâtü için oturmuşsa, ilk iki rekât farz yerine geçer. Son iki rekât da nafile olur. İkinci rekâtta oturmamışsa namaz bozulur. Sabah namazının iki rekât farzı ile akşam’ın üç rekât farzı ve üç rekâtlı vitir namazının tam olarak kılınması gerekir. Yolculukta vakit müsait ise sünnetler kısaltma yapılmadan kılınır.
Yolculuğa çıkan kimse, oturduğu şehir, kasaba veya köyün binalarını geçince misafirlik başlamış olduğundan, kılacağı namazları buradan itibaren kısaltarak kılar. Yolculuktan dönüldüğü zaman da oturulan yerin binalarından içeri girilince misafirlik bitmiş olur.
Bir misafir, namaz kılarken ikamete niyet ederse, kılmakta olduğu namazı dört rekât olarak tamamlar.
Misafir olan kimse, vaktin evvelinde dört rekâtlı bir namazı iki rekât kıldıktan sonra o vaktin içinde ikamete niyet etse, namazında bir değişiklik olmaz. Fakat ikamete niyet ettiği zaman henüz namazı kılmamışsa vaktin sonunda namazı dört rekât kılması gerekir.
Misafir olan kimse, misafir olmayan bir imama uyarsa, namazı onunla beraber dört rekât kılar. Misafir olan kişi, misafir olmayanlara imamlık ederse, imam, ikinci rekâtın sonunda selam verir, misafir olmayan cemaat, kıraatsiz olarak, yani ayakta bir şey okumadan kendi başlarına dört rekâtı tamamlar. Böyle bir durumda misafir olan imamın, namazdan önce cemaate “ben misafirim, siz namazınızı tamamlayın” demesi müstehabdır.
Bir kimse, misafir olduğu müddet içinde kılmadığı namazları yolculuk tamamlanıp evine döndükten sonra iki rekât olarak kaza eder. Mukim iken, yani yolculukta olmadığı bir zamanda kılmadığı namazı misafir iken kaza edecek olsa, dört rekât olarak kaza eder.
Misafir, Ramazan’da dilerse orucunu tutar, dilerse sonraya bırakıp memleketine dönünce tutar. Ancak oruç tutmasında bir zorluk yoksa misafirin Ramazan ayında orucunu tutması daha hayırlıdır.
Misafir, ayağındaki mestlere 72 saat mesh edebilir, cuma ve bayram namazlarını kılması gerekmez. Fakat kılarsa namazı olur. Cuma namazını kılmadığı zaman öğle namazını kılması gerekir. Misafire kurban kesmek de vacib olmaz. Keserse sahihtir ve sevaba nail olur.