Diğer yandan insanın konuşan bir varlık oluşu, üzerinde düşünmeye değer derinlikli bir konudur. Zira bu durumun, insanın, alfabeyi kullanarak kelime ve cümle kurma yeteneğinin ötesinde bir manaya sahip olması gerekir. Ya da söz ve alfabe kullanma yeteneği sadece iletişimi sağlamaktan ibaret değildir. Bunun ötesinde derin ve varoluşsal bir boyuta sahiptir. Nitekim kâinata baktığımızda milyonlarca canlı türünün kendi aralarında bir iletişim dili ve şeklinin var olduğunu görmekteyiz. Dolayısıyla insanın canlılar dünyasındaki ayırıcı özelliği sadece fiziki ve biyolojik yönü ya da gelişmiş psiko-motor kabiliyetleri olmamalıdır. İnsan olmak deyimiyle kastettiğimiz manayı somutlaştırma zemininde söz, imgelerin ötesinde önemli bir işleve sahiptir. Dolayısıyla insanın aşkın boyutuna işaret eder.
İnsanı söz ile farklı kılan asıl yönü, sözün temsil ettiği değerlerdir. Söz, dürüstlüğün ve sadakatin ölçüsüdür. Sözüyle sınanır insan. Kime söz vermişse ona karşı bir sınanma ile karşı karşıyadır.
İman söz ile başlar. Kişiyi mümin yapan şey Allah’a verdiği sözdür. Kelimeyi tevhit bu sözleşmenin ikrarı ve ilanıdır. Ve bu söz bir hayat tarzı tercihidir. Bu hayatın temel ilkeleri adalet, şefkat, merhamet, güzel ahlak gibi erdemlerdir. Nitekim müminlerden imana yaraşır şekilde “dosdoğru” olmaları istenir. Bunun içindir ki mümin sözündeki zarafetle, hakikatle, nezaketle bilinir. “Mümin, elinden ve dilinden insanların emin olduğu kimsedir,” hadis-i şerifiyle söz ahlakı mümin olmaya ve mümini tanımaya ölçü kılınmıştır. Yine İslam’a göre her sözün bir karşılığı vardır. Çirkin sözün hesabı olduğu gibi, güzel söz sadaka olarak nitelendirilmiştir.
Söz sorumluluktur. Şahsiyet ve ahlakın önemli göstergelerinden biri de söz ve eylem tutarlılığıdır. İlahi beyan “yapmadığınız, yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz” diye sarsıcı bir üslupla müminleri ikaz eder. Yalan konuşmak en olumsuz insan karakteri olan münafıklığın alameti arasında zikredilir.
Bilişim çağı maalesef sözün asaletinin ve aidiyetinin çok çabuk buharlaşabildiği bir zemin oluşturmuştur. Dijital ortamlar sözün, cümlelerin savrulduğu fırtınalı menzillere dönüşmüştür. Bu mecrada hakikate, sözün gerçeğine tutunmak için daha güçlü ve dikkatli olmaktan başka çıkar yol yoktur. Dolayısıyla sözü ahlakın nişanesi kılanlar için çok daha hassas bir yaklaşım zorunlu hâle gelmiştir. Düşünmeden, anlık duygusal reflekslerle yapılan paylaşımlarda yanılma payı daha yüksektir. Araştırmadan, doğruluğunu teyit etmeden yapılan paylaşımlarda bir yalana aracılık etme ya da bir algı operasyonuna dahil olmak riski çok daha yüksektir.
Kul hakkı sadece maddi şeylerle sınırlı bir alan değildir. Dedikodu, iftira gibi insan onurunu zedeleyen, insanı rencide eden ve itibarsızlaştıran her türlü söz ve davranış korkunç bir kul hakkı ihlalidir. Başkalarının günah galerisinde dolaşmaktan haz duymak ve sözün şehvetinin ardından umarsızca sürüklenmek dijital çağın en yaygın kronik ve salgın hastalığı haline gelmektedir.
Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifinde; “Her duyduğunu söylemesi kişiye yalan olarak yeter,” buyurmaktadır. İbadetler aynı zamanda kişiyi daha iyi bir insan olmaya, güzel ahlaka sevk etmelidir. Hayata ahlak olarak yansımayan ibadetlerin Allah katında değeri yoktur. Zira Peygamber Efendimiz, oruç tuttuğu halde yalan konuşmayı terk etmeyen şahısların aç ve susuz kalmalarına Allah’ın ihtiyacı olmadığını bildirmiştir. Söz konusu olumsuzlukların dijital mecralarda yaşanması bir şeyi değiştirmez ve asla mazeret ve masumiyet gerekçesi olamaz. Bilakis sözün kalıcılığı ve hızlı yayılması açısından çok daha olumsuz ve telafisi zor bir durumun ifadesidir. Dolayısıyla her an bir algı operasyonu ya da yalan zincirine alet olmanın mümkün olduğu bir zeminde sözün sorumluluğuna dair farkındalığı diri tutmak hayati bir mesele olmaktadır.
Söz insan için elbette büyük bir nimet ve imkandır. Yüce Allah ilk insan Hz. Adem’i meleklere tanıtırken ona eşyanın isimlerinin öğretildiğini beyan eder. Bu hakikat, insanın eşya ile ilişkisine, tanımlama yeteneğine, kavram oluşturma, değer üretme becerisine işaret eder. İnsanın yeryüzündeki misyonu iyiliğin ve adaletin mücadelesini yapmaktır. Bu idealde onun en büyük imkanlarından biri söze sahip olmaktır. Zira insan vahiyle hakikatin sözüne sahip kılınmıştır. Sözün misyonu hakkı taşımaktır. İnsana düşen vahyin hakikatini kalbiyle sahiplenmek ve sözüne ölçü kılmaktır. Sözü güzel kılmaktır.
Ayrıca her nimetin bir şükrü, imtihanı ve sorumluluğu vardır. Bütün nimetlerin şükrünün edası için yapılması gereken ilk şey, nimetin sahibini ve gayesini bilmek ve onu yaratanın istediği şekilde kullanmaktır. Öyleyse söz güzel olmalıdır. İnsan; iman, sadakat ve kulluk sözünde samimiyet sınavı gereği sözünü seçme hürriyetine sahip kılınmıştır. Rabbimiz ve onun son elçisi bize sözün güzelini seçmemizi tavsiye etmektedir.
Sadaka, sadakat ile iç içedir. Güzel söz imana sadakatin sonucudur. Sadıklar ve Sıddıklar söz ahlakını kuşanan kimselerdir. Özü güzel olanın sözü güzel olacaktır. Kur’an’da vahyin ve kelime-i tevhidin sembolü olarak kullanılan güzel söz; kökleri sağlam, dalları semaya uzanan ve her zaman meyve veren bir ağaca benzetilir. Kötü sözün tutarsızlığı, aldatıcılığı ve zayıflığı ise köksüz, meyve verme imkânı kalmamış bir ağaç örneğiyle anlatılır. Dolayısıyla onur, huzur, güven ve iyilik gibi değerleri önemseyen herkes faydalı ve güzel söze duyarlılık gösterecektir.
Kur’an’da sözün çeşitlerinden bahsedilir. Bir adab-ı muaşeret suresi olan Hucurat Suresi, konuşma adabını, sözün ahlakını en güzel şekilde anlatır. Sözün adabı vardır: Açık, anlaşılır, nezakete, zerafete, bir faydaya matuf uygun olmak gibi.. Sözün ahlakı vardır: Doğru olmak. Ahde vefa göstermek. Yalan, iftira, dedikodu, gıybet gibi çirkinliklerden uzak olmak gibi..
Sözün doğru olmasının yanında, zarafeti de olmalıdır. Söz ve hareketlerinde kabalıktan uzak durmak, kırıcı olmamak; yapıcı, uzlaştırıcı ve nezaket sahibi olmak, kişinin hem iyi bir insan hem de olgun bir mümin olduğunun göstergesidir. Sevgili Peygamberimiz, “Mümin bal arısı gibidir. Temiz olanı yer, temiz olanı (balı) üretir, bir çiçeğe konduğunda onu kırıp bozmaz.” buyurmuştur.
Fransız düşünür Buffon’un, “üslup insanın ta kendisidir,” tespitini, Ziya Paşa, “üslubu beyan aynıyla insan,” sözüyle ifade eder. Söz, insanı ele veren önemli bir işarettir. Söz, sahibinin kalbinden izler taşır. Buna göre insan başkasını nitelemek isterken kendi fotoğrafını ortaya koyar.
Kaba, hırçın, yalan ve çirkin gibi nitelemeler, erdemli insanın sözüne sıfat olmamalıdır. Kötü sözün peşinden giderek güzele ulaşmak elbette mümkün değildir. İslam ahlakının konuşma adabını belirleyen hadislerden biri, “ya hayır söyle ya da sus” ilkesiyle muhteşem bir yaklaşım ortaya koyar. Zira üçüncü bir seçenek her halükârda olumsuzdur. Kur’an-ı Kerim’e göre, Allah, tarihin en azgın ve zalim kişilerinden olan Firavuna hakkı hatırlatmakla görevlendirdiği Musa Peygamber ve kardeşi Harun’a Firavun karşısında yumuşak ama etkin, etkileyici ve güçlü bir şekilde konuşmalarını emreder.
Sözün merkezi ve muhatabı kalptir. Söz öze söylenir. Kalpten gelen kalbe gider. Sözün etkisi samimiyettir. Söz yara alınca iyilik adına her şey zedelenecektir.
Şimdi sözümüzü muhasebe etmenin tam zamanıdır. Konuştuklarımız, düşündüklerimiz, mesajlarımız, yazdıklarımız, fısıltılarımız bizim imtihanımızdır. İletişim imkânlarıyla dünyanın iyice küçüldüğü, her sözün her yerde olduğu günümüzde; sözünü, özünü, tavrını, hakikate, nezakete sabitleyenler muhakkak kazançlı çıkacaktır.