Önceki yıl Konya’da bir hafızlık icazet törenine davet edilmiştim. Vazifemiz gereği icazet törenlerine çok katılıyoruz.
Ama bu seferki farklıydı…
Tören yeri kapalı cezaevi, belgesini alacak hafız da bir mahkum…
Arkadaşlarımız hizmet etme imkânı buldukları yerlerde öyle güzel işlere imza atıyor ki.
Rabbim kabul buyursun…
Uyuşturucu bağımlısı bir genç: Abdulkadir.
Cezaevine düşmüş. Kullandığı zehrin etkisiyle eli-yüzü perişan.
Cezaevinde vaiz olarak görev yapan Mehmet Hocamız Abdulkadir’e el uzatmış. Abdulkadir uzatılan eli sımsıkı tutmuş ve karşımızda; yüzünde sakalı, sırtında cübbesi, başında sarığıyla pırıl pırıl bir hafız. Adeta yıllardır mihrapta olan bir hocamız.
“Allah, ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü” (En’am,95)
Ebu Cehil ömrünü Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in karşısında ve ona düşmanlıkla çürütmüş, bir müşrik olarak da ölmüştür.
Oğlu İkrime, babasının yolunda uzun süre yürümüş; Mekke’nin fethinden sonra Yemen’e kaçmış sonra gelmiş Müslüman olmuş ve “Ya Rasulallah! Bu zamana kadar aleyhinde gösterdiğim gayretin iki katını senin yolunda göstereceğim” demiştir.
Allah diriden ölüyü; ölüden diriyi çıkartır.
İçlerini öfkeyle doldurmuş; ağızlarından, klavye ve kalemlerinden nefret dökülenler için de yapacak bir şeylerimiz olmalı…
Mehmet Hoca’nın el uzatıp kurtulmasına vesile olduğu gibi Abdulkadir’in…
“Gevşemeyin, üzülmeyin, inanıyorsanız en üstün sizsiniz” (Al-i İmran,139) buyurur Rabbimiz.