"Oruçlu, yemesini, içmesini ve cinsel isteklerini benim için terk ediyor. Oruç benim içindir. Onun mükâfatını ben vereceğim." (Buhârî, Savm, 2)
Yüce Allah’ın, Dünya ve dünyadaki her şeyi insan için yaratmış olması, insana çok değer verdiğini gösterir ki, insanlara da bu değeri korumak ve yaşatmak düşer. Bu da, başta canın ve alınteri kazancın dokunulmazlığını korumakla gerçekleşebilir. Ne yazık ki, bugün dünyada yaşananlara bakıldığında, çağımızın en büyük sorununun insana gereken değerin verilmediği gerçeğidir. Akıl almaz buluşlar keşfeden insan, insanlığını geliştirme noktasında bir adım ileriye gidemiyor, hep geriye gidiyor, kan ve göz yaşı eksik olmuyor.
Kötülük ve düşmanlıkta yarışı bırakıp, iyilikte yarışma ve yardımlaşmaya geçilmeden insanlık gelişmeyecek. İnsanı yaratan Allah, yaşamı için gerekli her ihtiyacını düşünüp verdiği gibi, insanlığını geliştirecek yöntemleri de öğretmiştir; İman, adalet, merhamet, şefkat duygularıyla bedeni donatmak, şekilcilikten ziyade özü ve yaşantısı arasında uyumlu bir duruş sergilemektir.
Allah (cc) şöyle buyurur;
“Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz erdemlilik değildir. Asıl erdemli kişi Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere iman eden; sevdiği maldan yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, yardım isteyenlere ve özgürlüğünü kaybetmiş olanlara harcayan; namazı kılıp zekatı verendir. Böyleleri anlaşma yaptıklarında sözlerini tutarlar; darlıkta, hastalıkta ve savaş zamanında sabrederler. İşte doğru olanlar bunlardır ve işte takva sahipleri bunlardır.(Bakara,177)
Ayetin verdiği mesajdan anlaşıldığına göre, Allah’a karşı ibadet vazifeleriyle birlikte insanlığa hizmet noktasında iyilikte yardımlaşmayan ve yarışmayan bedenlerde, insanlık yok olup gidiyor. Bu sorun genel olarak dünyanın sorunu olmakla birlikte, Müslümanlar arasındaki ilişkilerde de insani erdemlilik maalesef istenilen düzeyde değildir. Allah’a iman ve bunun gereği olarak O’na ibadet etmek çok kıymetlidir, ancak “Yaratılanı severim yaratandan ötürü” bilinci olmadan erdemli mertebesine ulaşılmıyor.
Yıllarca Kaben’nin özlemini çeken Hz. Muhammed (sas), Kâbe’yi tavaf ederken onun ihtişam ve azameti karşısında;
“Ey Kâbe! Sen ne güzelsin ve kokun da ne güzel!
Sen ne yücesin ve saygınlığın da ne yüce!
Ancak, Allah’a yemin olsun ki, müminin Allah kadındaki saygınlığı senden daha büyüktür.” buyurmuştu. (İbn Mâce, Fiten, 2.)
Hiç bir mümin Kabe’ye hakaret etmez, Kabe’ye zarar verici bir davranışa cesaret edemez, ona saygısızlık yapamaz. Bu hassasiyeti ve nezaketi Kabe’den üstün sayılan mümin kardeşine karşı da göstermelidir. Aksi halde, o evin sahibi Allah’ın hoşnutluğuna ulaşamayabilir.
Bu yüzden oruç, sadece mideyi tutmak değil, aynı zamanda elini, dilini, gözünü ve kötü duyguları da tutmaktır. Nitekim Hz. Muhammed buyurur ki;
“Oruç bir kalkandır. Oruçlu, saygısızlık yapmasın, kötü konuşmasın. Eğer biri kendisiyle dövüşmeye veya sövüşmeye kalkışırsa, iki defa, "Ben oruçluyum." desin.” (Buhârî,Savm,2)
“Yalanı ve yalana göre hareket etmeyi terk etmeyenin yemeyi içmeyi bırakmasına Allah"ın ihtiyacı yoktur.”(Buhârî, Savm,8)
Alınteri helal kazancını Allah’ın isteği üzerine yemeyen ve içmeyen kişi, Allah’ın şiddetle yasakladığı başkasının alınteri kazancını çalarak veya aldatarak zimmetine geçirmesi düşünülemez.
Oruç, Allah’ın yarattığı temiz fıtratı hatırlatır ve on bir ay boyunca manen yıpranan bedenin özüne dönmesine yardımcı olur. Allah ile kurduğu bu bağ sayesinde ölmüş insanlığın yeniden canlanmasına vesile olur. Diğer zamanlarda kaybettiğimiz merhameti ve yardımlaşmayı hatırlatır, sene boyu karnı aç olan yoksul ve muhtaçların durumu daha iyi anlaşılır.
Sonuç olarak; Allah’ı unutan, insanlığını unutur, kulluk ve sorumluluk bilincini kaybeder.
Kur’an der ki;
“Allah’ı unutan, bu yüzden Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar gerçekten yoldan çıkmışlardır.” (Haşr,19)