“Ağızdan çıkan sözün çabucak duyulacağını ve başkalarının da diline düşeceğini” anlatmak için, otuz iki dişten çıkan, otuz iki mahalleye yayılır, deriz. Bu atasözünü, lafın insanlar arasında çok hızlı yayıldığını, bu yüzden ağzımızdan çıkan sözlere dikkat edilmesi gerektiğini belirtmek için kullanırız.
Peki, ağzımızdan çıkan sözler nasıl olmalıdır?
Tabii ki doğru olmalıdır. “Fert ve toplumun sağlıklı bir hayata sahip olması için insan ilişkilerinde yalandan uzak durularak dürüstlüğün esas alınması gerekmektedir.” Gerçekten de bu bizim için bir zorunluktur. “Zira bir toplumda yalan, dedikoduya, dedikodu da insanların birbirine karşı nefret beslemesine ve nihayetinde düşmanlığa yol açar. İnsanların kamplara ayrıldığı ve düşmanlığın hüküm sürdüğü bir ortamda ise emniyet içinde yaşamak imkânsız hale gelir.”
Sizin anlayacağınız, yalan konuşan ve dedikodu yapan kişi sadece kendinin değil, başkalarının hayatını da olumsuz yönde etkiler. Ayrıca “dedikodu yapan birinin yarın bizim de dedikodumuzu yapacağını” aklımızdan çıkarmayalım. O sebeple yalan ve gıybet gibi günahlardan sakınan kimse, yalana ve dedikoduya da kulak asmaz. Bunun yerine daha yararlı şeylere kulak verir.
Sahi, hepimizin kulak vermesi gereken o şeyler de nelerdir?
Mesela, günde beş vakit okunan ezanlardır. Sonra, Doğu Türkistan’dan ve bütün mazlum coğrafyalardan yükselen yardım çığlıklarıdır. Şimdilik onlar için kayda değer bir şey yapamasak da kardeşlerimizi duamızda unutmayalım. Bunu yapmak da boynumuzun borcu olsun.
Kulak vermemiz gereken o kadar çok şey vardır ki hepsini saymaya ne kelimeler yeter ne de mürekkebimiz kâfi gelir. Hiç değilse bir tanesinden daha bahsedip konuyu bağlayalım. Kulak vermemiz gereken o şeylerden biri de tabiattaki güzelliklerdir. Kardan bir örtüye bürünen şu tabiatı iyice anlamak için kuşların veya yapraksız kalan dalların sesini de dinlemek lazımdır. Bunu yaptığınızda çok şey öğrenirsiniz. Öğrendiğiniz şeyler sayesinde şu dünyaya boş yere gönderilmediğinizi anlarsınız ve bu arada “insan” olarak kalmanın sancısını da çekmiş olursunuz.
Ne demek istediğimizi küçük bir misalle vermeye çalışalım: Çölde yaşayan hasatçı karıncalar, topladıkları bitki tohumlarının yağını suya dönüştürmek suretiyle susuz kalmaktan kurtulurlar. Hatta bu yöntem ile su depolamayı dahi başardıkları söylenir. Bir karınca türüne bu yeteneği bahşeden Yüce Allah, acaba biz insanoğluna ne gibi yetenekler vermiştir? Bunu anlamak için insanın yeterince düşünüp tefekkür etmesi gerekir. Bu ise gönül dünyamızdan uzak bir şey değildir. Görüp duyduğunuz şeyler, sizi doğruluktan ayırmasın.
Adınız, hiçbir zaman kötülük ile anılmasın.