Tıpkı bir binayı paylaşanlar gibi, aynı dünyada farklı manzaralarıyla var olurlar insanlar. Farklı düşünüp, farklı algılara sahip olmak kaçınılmazdır. Herkes kendi manzarasının renkleriyle, renk katar hayata. Bazen misafir oluruz birbirimizin penceresine ama yetmez oralı gibi bakmaya. Farklılıklar “OKU” ayetinin tecelli edeceği tükenmez bir hazine gibi her gün keşif için bekler okuyanlarını. Farklılıkları, öteki beriki diye çekiştirmeye kalkmak, hastaya verilen ilacın şuursuzca kullanılıp zehirlemesine benzer. Şifa umarken ölümle burun buruna getirir insanı. Anlamaya çalışıp, anlamlandırmaya gayret etmek güzelce okumanın başlıca şartıdır. Penceresinin manzarasında güneşi görmeyene sıcağı tam anlamıyla anlatmak muhaldir mesela. Ya da çöle bakıyorsa ağaçları, deniz görmüyorsa yakamozu anlatamazsınız. Sadece anlatmış olur, anladığını umarsınız. Ya da onun anlattıklarıyla pencereniz genişler, farklı açılardan manzaranıza nazar edip, bakışınızı genişletirsiniz. İşin sonunda bir sanattır herkesin kendi manzarasını bir diğerine incitmeden anlatması. Herkes bir diğerine öteki olmak istemiyorsa ötekileştirmeyen olmalıdır da aynı zamanda.
Şu da var ki bir bina sadece pencereleriyle açılmaz dünyaya. Herkesin girip çıktığı ana bir kapı mevcuttur ve herkes oradan gelip geçmeye mecburdur. Tam da orası herkesin ortak noktası ortak manzarasıdır. İş buraya geldiğinde kendi penceresinden başkasını tanımayarak, kuru bir inatla aynı kapıdan girip çıkmayı inkâr etmek bütün anlama çabalarını yerle yeksan eder. Yakınlıkları bertaraf eder. İnsicamı bozar ve inşa edilmiş ne varsa imha eder. İnsanlık paydasındaki evrensel değerler böyledir. İnsana ve insanlığa dair yaşanan bir acı ortak değerdir. Paydadaki payımız ne olursa olsun payda her birimizin müşterek alanıdır. Dünyanın düzenindeki akış, müşterek ve elzem olanın ortak bir çaba ile korunması ile mümkündür. Binanın etrafını saran bir yangında, ben yangını benim penceremden görmüyorum diyerek ortak sıkıntıya kayıtsız kalıp sırt çevirmek, koca bir yangının ortasında olduğunu bile bile büyük manzarayı görememek insanlığın can çekiştiği yerdir.
Üstünlük yarışları, güç gösterileri, iltimas, kayırma, cümle haksızlıklar ve zulümler... Her biri bir binanın altına koyulmuş dinamitler gibi insanlığı yerle bir etmektedir.
İnsan her yerde insan, çocuk her yerde çocuktur. Bir kısmın değerleriyle, diğer kısmın değersizleştiği değil, herkesin herkesle değer bulduğu yer olduğunda insanlık nefes bulacaktır.