Dua nedir? Peygamber Efendimiz (sas) nasıl dua ederdi?
Çağırmak, yardım talep etmek, yalvarmak; küçükten büyüğe, aşağıdan yukarıya vaki olan talep ve niyaz; sığınmak, nida gibi mânâlara gelen “dua”, terim olarak, kulun samimi ve içten bir şekilde Allah’a sığınmasını ve yakarışını, Allah’ın yüceliği karşısında güçsüzlüğünü itiraf etmesini, sevgi ve tazim duyguları içerisinde O’nun lütfunu, yardımını ve affını dilemesini ifade eder.
Dua, Allah’ın (cc) büyüklüğünü dile getirme, O’na yalvarma, hamdetme, şükretme, O’nu övme ve aynı zamanda Allah’a karşı sevgi ve saygı sunma ifadesidir.
Hatta özel zaman ve mekânlarda gerçekleştirilen kimi dualar bir yana bırakılacak olursa, dua, genel ve geniş anlamda hiçbir törene bağlı bulunmayan, şekil ve şartlardan bütünüyle sıyrılmış, zaman ve mekân bakımından süreklilik gösteren, kulun yaratıcısıyla sürekli bir biçimde iletişimde bulunduğu bir ibadet olarak tanımlanabilir.
Peygamberimizin (sas), “Allah (cc) Teâlâ katında duadan daha kıymetli bir şey yoktur.” (Tirmizî, Deavât, 1) ifadesi, bu ibadetin önemini göstermesi açısından dikkat çekicidir.
Nitekim Hz. Peygamber (sas) dua ile ilgili olarak, “Dua ibadetin özüdü r.” (Tirmizî, Deavât, 1) buyurmuş, başka bir rivayete göre ise, “Dua ibadetin ta kendisidir.” dedikten sonra şu âyeti okumuştur: “Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin ki duanıza icabet edeyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler aşağılanmış hâlde cehenneme gireceklerdir.” (Mü’min, 40/60)
Dua, sevgililer sevgilisi Peygamberimizin bütün hayatını kapsıyordu. O (sas), dua ile yatar, dua ile kalkardı.
İnsan ve Allah arasındaki bu iletişim herhangi bir zaman ve mekânla sınırlanamaz.
İnsan, her an ve her durumda dua edebilir. “Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah'ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler:) "Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru!” (Âl-i İmrân, 3/191) âyeti bu gerçeği ifade eder.
Peygamber Efendimiz (sas) nasıl dua ederdi?
Yüce Rabbimiz özellikle Sevgili Peygamberimize gece yarısı ibadetle meşgul olmasını tavsiye etmişti. (Zâriyât, 51/18)
Peygamberimiz'de (sas) ashâbını da bu vakitlerde ibadet ve duaya teşvik ederdi.
Allah Rasûlü’nün gece yaptığı dualarından birini Hz. Âişe şöyle anlatıyordu:
“Bir gece Allah’ın Rasûlü’nü yatakta bulamadım, onu elimle yoklayarak aramaya başladım. O sırada elim ayaklarının tabanlarına değdi. Ayaklarını dikmiş vaziyette secde hâlindeydi ve “Allah’ım! Gazabından rızana, cezandan affına sığınırım. Senden sana sığınırım. Sana tüm övgüleri saysam yine de bitiremem. Sen kendini nasıl övdüysen öylesin.” diye dua ediyordu.
Peygamber Efendimize, “Yâ Rasûlallah, hangi dua daha çok kabule şayandır?” diye sorulmuş O da “Gece yarısından sonra ve farz namazların arkasından yapılan dualar.” diye cevap vermişti.
Bu sözleriyle O, farz namazlardan sonra yapılan duaların önemine de dikkat çekmiştir.
Peygamber Efendimiz (sas) duaya başlamadan önce tevbe ve istiğfar eder, her hayırlı işte olduğu gibi eûzü besmele ile başlardı.
O, ruhen ve bedenen duaya hazır hâle gelmek için mümkünse abdest alınıp, Allah’a hamd ve peygamberine salât-selâm getirilmesini tavsiye ederdi
Allah Rasûlü dua edeceğinde bazen kıbleye yönelir, bazen koltuk altı görünecek kadar ellerini kaldırır, bazen avuçlarını açarak, bazen de avuçlarını birleştirerek içtenlikle dua ederdi. Dua ettikten sonra ellerini mutlaka yüzüne sürer ve ashâbına da bunu tavsiye ederdi.
O (sas), Allah’a O’nun güzel isimleri (Esmâü’l-Hüsnâ) ile dua etmekten hoşlanırdı.
Bir gün Rasûlullah ile Enes b. Mâlik birlikte otururken, namaz kılan bir adama şahit oldular.
Adam namazdan sonra, “Ey Allah’ım! Hamd ancak sanadır, senden başka ilâh yoktur. Gökleri ve yeri yaratan, bol bol veren (sensin) ey Celâl ve İkram sahibi! Ey Hayy ve Kayyûm! Senden istiyorum!” diye dua etmişti.
Bunu duyan Allah Rasûlü, adamın bu davranışını onaylayarak, “Şüphesiz Allah’a, kendisi ile dua edildiği zaman mutlaka kabul ettiği ve istenildiğinde verdiği İsm-i Âzam ile dua etti.” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Vitr, 23)
Rasûlullah (sas) özlü ve kapsamlı duaları tercih eder, kararlı, azimli bir şekilde ısrarla dua edilmesini ashâbına şu tavsiyelerle hatırlatırdı: “Sizden biri dua ettiğinde, "Allah’ım! Dilersen beni affet!" demesin. Kararlı, azimli bir şekilde ısrarla dua edip istesin. Zira hiçbir şeyi vermek Allah’a güç gelmez.” (Müslim, Zikir, 8)
İbn Mes’ûd"un bildirdiğine göre, “Hz. Peygamber (sas) dua ettiği zaman üç kere tekrar eder, Allah’an bir şey istediği zaman üç kere isterdi.” (Müslim, Cihâd ve siyer, 107)
Peygamber Efendimiz yaptığı duaya karşılık hemen sonuç beklemez, ama Rabbinin kendisini boş çevirmeyeceğini bilirdi.
Bir keresinde, “Sizden biriniz, 'Dua ettim de duam karşılık görmedi.' deyip acele etmediği müddetçe duası karşılık bulur.” (Ebû Dâvûd, Vitr, 23) buyurmuştu.
Sahâbe, “Yâ Rasûlallah! Acele etmek nedir?” diye sorunca da,
“Dua ettim de kabul edildiğini görmedim, der ve o andan vazgeçerek duayı bırakır.” (Müslim, Zikir, 92) cevabını vermişti. Rasûlullah'ın açıklamasından da anlaşılacağı üzere karşılığı ister bu dünyada verilsin, ister âhirete ertelensin, dua er ya da geç Allah katında karşılık bulacaktır.
Allah Rasûlü’nün bir diğer tavsiyesi ise “Allah’a, kabul edileceğine gerçekten inanarak dua edin. Bilin ki Allah, ciddiyetten uzak ve umursamaz bir kalp ile yapılan duaları kabul etmez.” (Tirmizî, Deavât, 65) şeklindedir.
Allah (cc), “Kullarım sana beni sorarlarsa, bilsinler ki ben, şüphesiz onlara yakınım. Benden isteyenin, dua ettiğinde duasını kabul ederim. Artık onlar da davetimi kabul edip bana inansınlar ki, doğru yolda yürüyenlerden olsunlar.” (Bakara, 2/186) âyetiyle kendisine yönelen kulun duasını kabul edeceğini vaad eder.
Bu konuda Peygamberimiz (sas) ise, “Şüphesiz Rabbiniz son derece hayâ ve kerem sahibidir. Kulu O'na elini kaldırdığı zaman, o elleri boş çevirmekten hayâ eder.” (Ebû Dâvûd, Vitr, 23) buyurmuştur.
O (sas), kişinin kendisine dua etmesinin yanında başkalarından dua almayı da önemsemiş ve Hz. Ömer’e şu tavsiyede bulunmuştur:
“Bir hastanın ziyaretine gittiğinde ondan senin için dua etmesini iste. Zira hastanın duası meleklerin duası gibidir. (İbn Mâce, Cenâiz, 1)
Hz. Ömer, bir gün umreye gitmek için Peygamber Efendimizden (sas) izin istedi. O da kendisine izin verdi ve şöyle dedi: “Kardeşim! Duana bizi de ortak et, bizi unutma.” (İbn Mâce, Menâsik, 5)
Müslüman’ın din kardeşi için yaptığı dua hakkında Peygamberimiz (sas) şöyle söylemiştir:
“Kişinin (din) kardeşi için gıyabında (onun olmadığı yerde) ettiği dua makbuldür. O kişinin başucunda, duasına âmîn diyen bir melek bulunur. O kişi (din) kardeşine hayır dua ettikçe (görevli) melek: "Âmîn, (din kardeşin için istediğin) hayrın misli senin için de olsun." der.” (İbn Mâce, Menâsik, 5)
Peygamberimiz, "Sıkıntılı ve musibete uğradığı zamanlarda Allah’ın duasını kabul etmesini isteyen kimse, rahat zamanlarında çok dua etsin." (Tirmizî, Deavât, 9) buyurmuştur.
Peygamberimiz hem bu dünya için hem de âhiret için dua ederdi.
En çok yaptığı dualardan biri şuydu: "Allâhümme rabbenâ âtinâ fi"d-dünyâ haseneten ve fi"l-âhireti haseneten vekınâ azâbe"n-nâr.” (Allah'ım! Bize dünyada da iyilik ver, âhirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru!"
Peygamberimiz, duada istenecek şeylerin meşru, olumlu ve anlamlı olmasına da özen gösterirdi.
Bu nedenle Peygamberimiz (sas), Allah’ın duaları kabul edeceğini belirtirken, günah işlemeyi hedefleyen veya akrabalık ilişkilerinin kesilmesini isteyen duaların yapılmamasını istemiştir.(Müslim, Zikir, 92)
Efendimiz (sas) duayı “âmîn” diyerek bitirmeye önem verirdi.
Ebû Züheyr şöyle anlatmıştı: "Bir gece Rasûlullah (sas) ile birlikte dışarıya çıkmıştık. Devamlı ve ısrarla dua eden bir adamın yanına geldik. Bunun üzerine Peygamber (sas) durup onu dinlemeye başladı ve 'Eğer mühürlerse, kazandı.' dedi. Cemaatten birisi, 'Ne ile mühürleyecek?' diye sorunca, O (sas), 'Âmîn ile. Eğer âmîn ile mühürlerse kazandı.' diye cevap verdi. Bunun üzerine Peygamber’e (sas) soru soran kişi, dua eden adama gidip dedi ki, 'Ey filân, "âmîn" ile bitir ve müjdeye nail ol!'" (Ebû Dâvûd, Salât, 167, 168)
Her işte olduğu gibi dua ederken de Peygamber Efendimizi örnek almak, onun öğrettiği dua âdâbına uyarak, onun dilinden dökülen cümlelerle Allah’a yalvarmalıyız.
Allah Rasûlü bir duasında Rabbimize şöyle yalvarır:
“Allah'ım! Günahımı, bilgisizliğimi(n sonucu olarak yaptıklarımı), haddimi aşarak işlediklerimi ve benden daha iyi bildiğin bütün kusurlarımı bağışla!
Allah'ım! Ciddi ve şaka yollu yaptıklarımı, yanlışlıkla ve bilerek işlediğim günahlarımı affeyle!
Bütün bu kusurların bende bulunduğunu itiraf ederim.
Allah'ım! Şimdiye kadar yaptığım ve bundan sonra yapacağım, gizlediğim ve açığa vurduğum, benden daha iyi bildiğin günahlarımı affeyle!
Öne geçiren de sensin, geride bırakan da sensin. Ve senin gücün her şeye yeter.” (Müslim, Zikir, 70)