Sevgi nimetini kullarının fıtratına yerleştirmiş olan Cenâb-ı Hak, elçileri vasıtasıyla sevgiye dair mesajları bütün zaman ve mekânlara ulaştırmıştır.
Kalplere sevgiyi yerleştirecek olan şey davranışlardır. Dolayısıyla sevginin teşvik edilmesinde temel gaye aslında kâmil imanı elde edebilmektir. Zira insan, sevgi sayesinde olgun bir imana sahip olur, imanın lezzetini alır. Resûlullah, insanın hakiki sevgilere gönlünde yer vererek imanın tadına varabileceğini şu şekilde ifade eder: “Şu üç özellik kimde bulunursa o kişi imanın tadına erer: Allah ve Resûlü'nü herkesten çok sevmek, sevdiği kişiyi sadece Allah için sevmek, imandan sonra küfre dönmekten, ateşe atılmaktan çekindiği gibi çekinmek.” (Buhârî, Edeb, 96)
Dâvûd (as) da Allah'tan sevgisini şöyle istemektedir: “Allah'ım, senden seni sevmeyi, seni seven kişiyi sevmeyi, senin sevgine ulaştıran ameli isterim. Allah"ım, senin sevgini bana kendimden, ailemden ve soğuk sudan daha sevimli eyle” (Tirmizî, Deavât, 72 )Hz. Dâvûd'un Allah'tan talebi sevgi olduğu gibi, “Allah'ım beni sevginle rızıklandır.” buyuran Allah Resûlü'nün duası da O'nun sevgisidir.Çünkü sevgi imanın özüdür. Sevgiyi öğrenmemiş, sevgiye kapılarını açmamış, sevmeye yeteneksiz bir kalp, mümin kalbi olamaz. Hz. Peygamber bu durumu şöyle ifade eder: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız.” (Müslim, Îmân, 93) Bu nedenle müminin kalbi, kemale ermiş bir imanı elde etmek uğruna sevgiyi arar, sevmeyi ister. Allah ve Resûlü"nün sevgisi nihayetinde cennete girmeye vesile olur. Zira kıyamet günü için Allah ve Resûlü"nün sevgisini hazırladığını söyleyen sahâbîye Sevgili Peygamberimiz, “Kişi sevdiğiyle beraberdir.” buyurmuştur.
Hayatını Allah sevgisi ile yoğurmuş bir insanın kalbinde Allah sevgisini, Allah'ın habîbi Resûlullah'ın sevgisi izler. O'nun ahlakıyla ahlanmak için gayret eder.
- Sevgiyi değerli ve anlamlı hâle getiren, dünyevî çıkar ya da gaye gütmeksizin yaşanması, Allah'ın vereceği karşılık dışında hiçbir karşılık aranmamasıdır. Resûlullah'ın anlattığı bir kıssada, sırf Allah için kardeşini ziyarete giden bir kişinin karşısına çıkan melek ona şu müjdeyi vermiştir: “Sen Allah'ı hoşnut etmek için o adamı sevdiğinden dolayı, Allah da seni seviyor.” (Müslim, Birr, 38)
Allah tarafından sevilmenin bir işareti de, dünyada insanlar tarafından sevilmektir. Buna dair Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur: “Allah bir kulu sevdiği zaman Cebrail'e, "Allah falan kulu seviyor, sen de onu sev!" diye seslenir. Cebrail de o kulu sever. Sonra Cebrail gök halkı içinde, "Allah falanı seviyor, onu sizler de sevin!" diye nida eder. Bunun üzerine o kulu gök ehli de sever. Sonra yeryüzündeki insanların gönlüne o kimsenin sevgisi yerleştirilir.” (Buhârî, Edeb, 41) Böylece hem gökte melekler hem de yeryüzünde insanlar tarafından sevilme bahtiyarlığına erişir. Ve kıyamet gününde Allah Teâlâ şöyle nida eder: “Nerede benim rızam için birbirlerini sevenler! Gölgem dışında hiçbir gölgenin olmadığı böyle bir günde onları kendi gölgemde gölgelendireceğim. (Benim himayemden başka hiçbir himayenin olmadığı böyle bir günde onları, özel himayeme alacağım).” (İbn Hanbel, II, 338)
- Ortak bir gayede birleşen inananlar birbirlerinin kardeşidirler ve Hz. Peygamber (sas) müminlerin sevgi ve bağlılıklarını onları tek bir vücuda benzeterek dile getirmiştir.
Allah'ın Elçisi, sevgiyi devamlı kılmanın ve yüce bir değer hâline getirmenin yolunu da göstermiştir. O da şu veciz hadisinde ifadesini bulmuştur: “Hiçbiriniz kendisi için istediğini kardeşi için de istemedikçe hakkıyla iman etmiş sayılmaz.” (Buhârî, Îmân, 7)
- Resûlullah, sevginin sağlam temellere oturtulması ve böylece gelişmesine zemin sağlanması için insanların önce birbirlerini tanımaları gerektiğini ifade etmiştir. Bu bağlamda, Müslümanların birbirlerinin ismini, babalarının ismini, hatta mensup oldukları kabileyi sorarak öğrenmelerini istemiş, böylece aralarında sevgi ve bağlılığın gerçekleşeceğini söylemiştir. Tanışıp kaynaşan insanların karşılıklı olarak birbirlerini sevebilmelerinin yolu ise selâmlaşmaktır.
Resûlullah (sas), “Size, yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey öğreteyim mi? Aranızda selâmı yayın.” buyurmuştur. (Müslim, Îmân, 93.)S elâmlaşma, kişinin kendisini güvende ve selâmette hissetmesini sağlar. Kişi kendisine güven ve sükûnet sağlayana meyleder ve böylece sevgi hâsıl olur.
- İyilik görmek de sevmeye, sevgiyi pekiştirmeye sebep olur. Bu doğrultuda gerek insanların sevgisini kazanmada gerekse onlara duyduğumuz sevgiyi ifade etmede iyilik ve ikram önemli rol oynar. Abdullah b. Mes'ûd, kalplerin kendisine iyilikte bulunanlara sevgi, kötülük edenlere nefret duyacak yapıda yaratıldığını söylemiştir. Resûlullah"ın hediyeleşmeye önem vermesi de insan fıtratındaki bu özellikten hareketle sevgiyi tesis etme amacına yöneliktir. “Birbirinize hediye verin, böylece birbirinizi seversiniz ve aranızdaki düşmanlık gider.” buyurmuş (Muvatta’, Hüsnü’l-hulk, 4) ve kendisi de hediyeleşerek insanlara örnek olmuştur.
- Sevgideki derinliği hissettirebilmek için sevginin ifade edilmesi büyük önem arz eder. Hz. Peygamber(sas) de sevginin dile getirilip paylaşılmasını istemiştir. Allah Resûlü, sevdiğini söylemeyi ümmetine tavsiye etmesinin yanında kendisi de sevgisini sunmaktan kaçınmazdı.
Bir gün Muâz b. Cebel"in elini tutarak ona, “Ey Muâz, ben seni seviyorum.” demişti. Bunun üzerine Muâz da, “Ben de seni seviyorum, ey Allah'ın Elçisi!” diye karşılık vermişti. Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur: "Biriniz kardeşini (Allah için) seviyorsa, ona sevdiğini söylesin." (Tirmizî, Zühd 54)
İnsanın yüreğine anne baba sevgisini, kardeş sevgisini, eş sevgisini, çocuk sevgisini yerleştiren de Allah'tır. Zira O,“Kendileriyle huzur bulmanız için size kendi cinsinizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peyda etmesi de O"nun (varlığının) delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır.” (İbn Hanbel, II, 264) buyurur. Dolayısıyla sevgi, Allah'ın varlığının delili olacak kadar değerlidir.
Hanımlarına karşı sevgisini esirgemeyen ve her zaman nazik bir eş olan Allah Resûlü, ilk eşi Hz. Hatice'yle ilgili, “Bana onun sevgisi bahşedildi.” buyurmuştur. Onun vefatından sonra hatırasına hürmeten eşinin sevdiği insanlarla ilişkisini devam ettiren Hz. Peygamber (sas) zaman zaman Hz. Hatice'ye karşı duyduğu özlemi de dile getirmiştir.
Sevgili Peygamberimiz (sas), Hz. Âişe'yi çok severdi. Amr b. Âs bir gün Peygamberimize, “Sana insanların en sevimlisi kimdir?” diye sormuş ve “Âişe” cevabını almıştı.
Dinimizde sevgi ve saygı gösterilmesi emredilen varlıklar arasında anne ve baba her zaman özel bir yere sahip olmuş, onlara karşı “öf” bile demek yasaklanmıştır. Ayrıca akrabalarla sevgi bağlarının devam ettirilmesi (sıla-i rahîm) konusuna da önem verilmiştir.
Allah Resûlü, kişinin çocuklara karşı da her zaman sevgi ve merhametle davranmasını emretmiş, onları öpüp yanaklarını okşamış, sırtına bindirmiş, hatta namazdayken bile kucağında taşımıştır. Sevgili Peygamberimiz(sas), çocuklarına karşı her zaman oldukça ince ve zarif bir şekilde sevgisini ifade etmiştir. Kızı Fâtıma, yanına girdiği zaman Resûlullah onun için ayağa kalkar, elinden tutar, onu öper ve kendi yerine oturturdu. Hz. Fâtıma bu zarif sevgi gösterisini kendisine örnek edinir ve babasına aynı şekilde davranırdı. Bu tavır sevginin saygıdan ayrılmaması gerektiğini de göstermektedir. Aksi hâlde, kaba ve saygısız davranışlar, insanların incinmesine, zamanla sevgilerini yitirmelerine sebep olmaktadır.
Rahmet Peygamberi, canlı cansız bütün mahlûkata karşı sevgiyle yaklaşmış, hayvanlara, bitkilere, doğaya hulâsa bütün âleme muhabbet nazarıyla bakmış ve en güzel şekilde bunu dile getirmiştir. Peygamberimiz (sas), dağlara, şehirlere duyduğu sevgiyi bile dillendirmiştir. Nitekim Mekke'ye, Medine'ye, Uhud Dağı'na olan sevgisini ifade ettiği bilinmektedir.
İnsan, kalbinde en çok Allah sevgisine yer verip bütün sevgilerinde O'nun hoşnutluğunu gözetince, daha önce nefret ettiği kişileri dahi sevmeye başlayabilir. Asr-ı saadette Hz. Hamza"yı şehit ettiren Hind ile Resûlullah arasında yaşanan hadise bunun en güzel örneğidir.
Her zaman olduğu gibi sevgi konusunda da ölçülü olmayı emreden Allah Resûlü (sas) şöyle buyurmuştur: “Sevdiğin kimseyi ölçülü sev ki bir gün sevmeyeceğin bir kişi olabilir. Sevmediğin bir kimseyi de ölçülü şekilde sevme ki günün birinde çok sevdiğin bir kimse olabilir.” ( Tirmizî, Birr, 60)
Sevgi, insan ruhunun derinlerine işleyen bir duygudur.
Hz. Peygamber (sas), sevginin insan tabiatı ve davranışları üzerindeki derin tesirlerini ifade etmek üzere, “Bir şeyi sevmen seni kör ve sağır eder.” buyurmuştur. Bu yoğun duygu atmosferi içinde seven kimse, sevdiğinin hatalarını, çirkin davranışlarını göremez, duyamaz hâle gelebilir. Bu nedenle sevilecek kimsenin Allah'ı seven, dolayısıyla Allah"ın hoşnut olmayacağı davranışlardan kaçınan birisi olması önem arz eder. Resûlullah, “Kişi, dostunun dini/ahlâkı üzerinedir.” diyerek sevgi ve dostluğun amellere ne ölçüde tesir ettiğini ifade etmiştir.
Sevginin yurdu olan kalp, farklı sevgilere meyledebilecek tarzda yaratılmıştır.
Kalp, güzellik, zarafet, asalet veya zenginlik gibi dünyevî değerlere meyillidir ve dünya hayatının geçici zevklerinin cazibesine kapılabilir. İnsanın dünya nimetlerine olan sevgisi tabiî olmakla birlikte, Allah ve Resûlü"nün sevgisini gölgede bırakacak veya ona asıl yaratılış amacını unutturacak derecede olmamalıdır. Bu nedenle, kullarını çok iyi tanıyan Cenâb-ı Hak, insanın tabiatında bulunan çeşitli zaaflara işaret ederek onları uyarmıştır. Allah Teâlâ, insanın malı çok sevdiğini bildirmiş, Allah Resûlü de, “Âdemoğlunun iki vadi dolusu altını olsa üçüncüsünün de olmasını ister.” şeklinde bu düşkünlüğe dikkat çekmiştir. “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz.” (Âl-i İmrân, 3/92)buyuran Cenâb-ı Hak, Allah rızasının dünya nimetlerinin üzerinde olduğunu kullarına hatırlatmıştır.
---