Muaz b. Cebel (ra)
İlim aşığı, Kur’an sevdalısı, genç sahabi Hz. Muaz 18 yaşında İslam'la şereflendi.
İkinci Akabe Biati’na katılarak Peygamberimize (sas) bağlılık yemini eden ilk Müslümanlardan olan genç sahabi Muaz b. Cebel, kendi kabilesinden İslamiyet’i kabul eden arkadaşlarıyla birlikte geceleri Beni Selime oğullarından henüz Müslüman olmayanların putlarını kırarak insanlara putların acizliğini göstermek için mücadele etti.
“Kur’an’ı dört kişiden öğreniniz.” (Buhâri, Fedâilü’l-Kur’ân, 8) müjdesine nail olan Muaz b. Cebel'le yine bu güzel müjdeye nail olan Kur’an aşığı Abdullah b. Mes’ud'u Peygamberimiz (sas), hicretten sonra kardeş yapmıştı.
Peygamber Efendimizin (sas) Muaz b. Cebel'e tavsiyeleri
Peygamberimizin bir çok övgüsüne mazhar olmuş olan Hz. Muaz’a Rasullah (sas) "Muâz ne iyi adam!" diye iltifat eder, kıyamet gününde onun âlimlerin önünde yürüyeceğini söylerdi (Buhârî, “Feżâʾilü’l-Kurʾân). Muâz’ın Hz. Peygamber’in kâtiplerinden olduğu (M. Mustafa el-A'zamî, s. 102-103) ve hazinedarları arasında yer aldığı zikredilmiştir.
İnsanlara iyiyi ve hayırlı olanı öğretmesi ve güçlü bir imana sahip olması sebebiyle sahâbîler onu Hz. İbrâhim’e benzetirdi. Hz. Ömer, hilâfeti zamanında fıkhî meseleler için Muâz b. Cebel’e (ra) başvurulmasını tavsiye ederdi.
Muâz b. Cebel, geceleyin bir süre uyuduktan sonra kalkıp Kur’an okur ve namaz kılardı. Daha dinç ibadet edebilmek niyetiyle uyuduğunu, bu sebeple uykusundan da sevap beklediğini söylerdi (Buhârî, "Meġāzî", 60, "İstiṭâbe", 2; Müslim, "İmâre", 15).
Muâz b. Cebel, Rasûlullah’ın (sas) yanından ayrılmamaya özen gösterir, yanı başında yürürken veya uzun yolculuklarda dahi ona merak ettiği hususlarda sorular yöneltmekten geri durmazdı.
Muâz, Hz. Peygamber'e, "Bana cennete girmemi sağlayacak bir davranış söyler misin?" demiş, bu soruyu çok beğenen Peygamber Efendimiz (sas) ona, "Aferin sana! Sen bana önemli bir soru sordun fakat bu iş Allah'ın hayır dilediği kişiye kolaydır." buyurduktan sonra, "Allah'a ve âhiret gününe iman eder, namaz kılar, yalnızca bir olan Allah'a kulluk eder, O'na hiçbir şeyi ortak koşmaz, ölünceye kadar da bu hâl üzere kalırsın." diyerek mukabelede bulunmuştur.
Muâz ile sohbetine devam eden Resûl-i Ekrem, ona dinden bahsetmiş ve şöyle buyurmuştur: "Bu işin (dinin) başı, Allah'tan başka ilâh olmadığına, O'nun ortağının bulunmadığına ve Muhammed'in de O'nun kulu ve peygamberi olduğuna iman etmek, bu işin (dinin) direği namaz kılmak ve zekât vermek, bu işin (dinin) zirvesi de Allah yolunda cihad etmektir."
Görüldüğü üzere Hz. Peygamber (sas) Allah'a imanın amelle olgunlaşacağını ve imanda zirveye çıkabilmenin yolunun ibadet ve amelle mümkün olabileceğini belirtmiştir.
Bir keresinde de Muâz'a, "Ey Muâz! Allah'ın kulları üzerinde hakkı nedir, bilir misin ?" diye soran Peygamberimiz, (sas) "Allah'a kulluk etmeleri ve O'na (cc) hiçbir şeyi ortak koşmamalarıdır." diyerek kendi sorusuna cevap vermiştir.
Muâz, Allah Rasûlü ile birçok sefere katılmış, onunla birçok kez yolculuk yapmıştı. Bu yolculuklardan birisinde Peygamber Efendimizin (sas) binitinin terkisinde idi. Bu, Muâz'ın Allah Resûlü'ne fiziksel olarak en yakın olduğu anlardan biriydi. Aralarında sadece semerin arka kaşı vardı.
Allah Resûlü arkasında oturan Muâz'a,
- "Yâ Muâz!" diye seslendi.
- Muâz, “Buyur Yâ Resûlallah!” dedi.
Biraz sonra Allah Rasûlü bir kez daha seslendi aynı şekilde. Muâz da tekrar, "Buyur Yâ Resûlallah!" diyerek cevap verdi. Biraz daha yol aldıktan sonra muhatabının dikkatini önemli bir konuya çekmek istercesine Allah Rasûlü bir kez daha seslendi: "Yâ Muâz!" "Buyur Yâ Rasûlallah!” karşılığı geldi Muâz'dan yine.
Bunun üzerine,
- "Allah'ın kulları üzerindeki hakkı nedir bilir misin?" diye sordu Allah Rasûlü.
Muâz'ın,
- “Allah ve Resûlü bilir.” diyerek cevap vermesi üzerine de, "Allah'ın kulları üzerindeki hakkı yalnızca O'na ibadet etmeleri ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmamalarıdır." buyurdu.
Bir müddet sonra tekrar, "Yâ Muâz!" diye seslendi, bitmemişti söyleyecekleri.
Muâz yine aynı karşılığı verdi:
- "Buyur Yâ Resûlallah!"
Allah Resûlü,
-"Bunu yaptıkları takdirde kulların Allah üzerinde hakkı nedir bilir misin?" dedi.
Muâz"ın,
- "Allah ve Rasûlü bilir." cevabı üzerine de, "Onlara azap etmemesidir." buyurdu.
Allah Rasûlü Yemenlilere Muaz b. Cebel'i,"Size arkadaşlarımın en uygun olanını gönderiyorum." denilerek takdim etmiştir.
Peygamber Efendimizin Hz. Muâz’ı Yemen’e elçi, zekât memuru ve kadı sıfatıyla gönderirken kadılık yaparken nasıl hüküm vereceğiyle ilgili aralarında geçen konuşması meşhurdur.
Allah Rasûlü soruyor, Hz. Muâz cevaplıyordu:
- (Sana bir dava geldiğinde) nasıl hüküm vereceksin?
- Allah’ın kitabına göre hüküm vereceğim.
- (O konuda) Allah’ın kitabında bir hüküm bulamazsan?
- Rasûlullah’ın sünneti ile, - Rasûlullah’ın sünnetinde de yoksa?
- Kendi görüşümle ictihad ederek, ona göre hüküm vereceğim.
Muâz soruları senelerce Rasûl’ün eğitiminde yetişmenin, onun terbiyesinden geçmiş olmanın verdiği birikimle yanıtlamış ve tam da istenen cevapları vermişti.
Allah Rasûlü elini Muâz’ın göğsüne koyarak duyduğu memnuniyeti şöyle dile getirdi:
"Rasûlü’nün elçisini (Rasûlü’nün arzuladığı cevabı vermeye) muvaffak kılan Allah’a hamdolsun." (Tirmizî, Ahkâm, 3)
Ayrıca O'na ve beraberindeki Mûsâ el-Eş‘arî 'ye halka kolaylık gösterip zorluk çıkarmamalarını, müjde verip nefret ettirmemelerini tembih etti (Buhârî, “Meġāzî”, 60; Müslim, “Cihâd”, 7).
Yemen heyetini uğurlarken bir süre Muâz’ın yanında yürüyen Resûl-i Ekrem’in ona belki bir daha görüşemeyeceklerini, Medine’ye döndüğünde sadece mescidini ve kabrini bulacağını söyleyince Muâz ağladı; Hz. Peygamber de onu teselli etmişti. (Müsned, V, 235).
Peygamber Efendimizin (sas) Muaz b. Cebel'e (ra) öğrettiği dua
Resûlullah (sas) Efendimiz, bir gün Muaz b. Cebel’in elinden tutarak ona şöyle buyurmuştur:
- Ey Muâz! Allâh’a yemin ederim ki, ben seni gerçekten seviyorum. Ey Muâz! Sana her namazın sonunda: اللَّهُمَّ أَعِنَّا عَلَى شُكْرِكَ وَذِكْرِكَ وَحُسْنِ عِبَادَتِكَ "Allahümme einnî ala zikrike ve şükrike ve hüsni ibadetik. Allâh’ım! Senʼi zikretmek, Sana şükretmek ve Sana güzelce kulluk etmekte bana yardım et! duâsını hiç bırakmamanı tavsiye ediyorum. (Ebû Dâvûd, Vitr, 26)
Asr-ı Saadet'te Muaz b. Cebel'in aldığı görevler:
Muaz b. Cebel, Bedir Gazvesi başta olmak üzere Huneyn ve Tâif dışındaki bütün gazvelere katıldı ve bunlarda kabilesinin bayraktarı veya temsilcisi oldu.
Hz. Muâz, önemli görevler üstlendiği Yermük ve Ecnâdeyn savaşlarıyla Dımaşk’ın fethinde bulundu. Ecnâdeyn Savaşı’nda ordunun sağ kanadını kumanda etti.
Peygamberimiz hicretin 9. yılı Rebîülâhirinde (Ağustos 630) Muâz’ı Ebû Mûsâ el-Eş‘arî ile birlikte Yemen’e elçi, zekât memuru ve kadı sıfatıyla gönderdi.
Hz. Muâz’ın Hz. Peygamber’in kâtiplerinden olduğu (M. Mustafa el-A‘zamî, s. 102-103) ve hazinedarları arasında yer aldığı (DİA, XVII, 141) zikredilmiştir.
Yemen’deki Benî Bekre kabilesinin Sekûn kolundan bir hanımla evlenen Muâz b. Cebel, orada peygamberlik iddiasında bulunan ve kısa sürede Yemen’in birçok bölgesine hâkim olan Esved el-Ansî’nin üç ay içinde ortadan kaldırılmasında önemli rol oynadı.
Muâz b. Cebel Rasûl-i Ekrem’den 157 hadis rivayet etmiştir. Bunlardan ikisi Sahîh-i Buhârî ile Sahîh-i Müslim’de, üçü sadece Sahîh-i Buhârî’de, biri de sadece Sahîh-i Müslim’de bulunmaktadır. Rivayetleri toplu halde Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inde yer almıştır (V, 227-248). Pek çok konuda fetva vermesi ve sahâbîlerin bilmedikleri hadisleri ona sormaları Muâz’ın çok hadis bildiğini, fakat az rivayette bulunduğunu göstermekte, Hz. Peygamber’den yazdığı hadisleri ihtiva eden bir sahîfesi olduğu da anlaşılmaktadır. (Müsned, V, 228)
Muâz b. Cebel (ra), 17 (638) yılında Ürdün’de Kusayru Hâlid’de Amvâs tâunu diye bilinen veba salgınında iki oğlu ve iki hanımıyla birlikte vefat etti. Bu tarih 18 (639) olarak da zikredilmiştir.
Bugün İrbid vilâyetine (muhâfaza) bağlı Ağvârüşşimâliye livâsında kendi adıyla anılan köyde bulunan kabri üzerine küçük bir mescid ve türbe yaptırılmıştır.