Gençlik; insanın, kendisini, evreni ve Yaratıcıyı anlamlandırma sürecinde, varlık sahasında benliğini ön plana çıkararak eşya ve hadiseleri yorumlamayı tercih ettiği, bununla birlikte iç dünya-dış dünya dengesinde bazı gel-gitleri yaşadığı fırtınalı bir dönemdir. Bu açıdan, çevreyle iletişim kurma sürecinden, kimlik inşasına ilk adımların atıldığı gençlik devresi, ömür sermayesinin en önemli kazanımı ve ilerleyen yaşlardaki kemal dönemi için esasında oldukça bereketli bir havzadır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.), bu döneme özel bir anlam atfetmiş ve kişinin, ahiret yolculuğunda “gençliğin nerede tüketildiği” sorusuna muhatap olmadan hareket edemeyeceğini bildirmiştir (bkz. Tirmizi, Sıfatü’l-kıyâme, 1). Diğer taraftan Allah Resulünün hesap gününde, arşın gölgesinde toplanacak yedi sınıf kimseden birinin, “neşe ve huzuru Rabbine ibadette arayan, O’na kulluk ederek tertemiz bir hayat içinde büyüyen genç” (bkz. Buhari, Bed’ü’l-ezân, 36; Müslim, Zekât, 30 [1031]) olduğunu haber vermesi, dinimiz İslam’ın kulluğun zirve boyutta yaşandığı gençlik dönemine hangi perspektiften baktığına dair önemli bir referanstır.
Bir düşünce, tutum ve eylemin insan/toplum tarafından benimsenip hayata yansıtılmasında, nirengi noktaları ve muharrik merkezleri bulunmaktadır. Buna göre, enfüsi boyutta kendini arama, düşünce ve aksiyon planında bağlanma ve aidiyet açısından demir atacağı limanı tayin etme gayretindeki genç için deniz feneri mesabesindeki en önemli merkez, Kur’an-ı Kerim’in; “Andolsun, Allah’ın Resulünde sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman ve Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır” (Ahzâb, 33/21) şeklinde tebcil ettiği Resul-i Ekrem’dir. Bu bağlamda, insanoğlunun tarihi serüveninde mahlûkata merhameti, Yaratıcıya itaati tüm boyutlarıyla ifade eden hayır, iyilik ve güzelliğin en büyük timsali Hz. Peygamber, bahse konu gençliğin evrensel rehberi olarak üstün ahlakının gereği devamlı surette iyiyi, güzeli, hakkı, hakikati onlara anlatarak rehberlikte bulunmuş, heyecanlarını iman ve güzel ahlakla insanlığa hizmete yöneltmiştir.
Allah Resulü ile genç ashabı arasındaki ilişkiye bakıldığında, çift yönlü hakiki bir sevginin varlığı açıkça görülmektedir. Dolayısıyla, dünya gözüyle görmediği halde ona iman eden bugünün gençlerinin de aynı muhabbetle rahmet Peygamberini bütün yönleriyle tanıyıp örnek almaları, onun güzel ahlakını yaşamaları mühim bir idealdir. Zira kötülüğün yeryüzünü kuşattığı bir zamanda, gençliğini muhafaza ederek vahyin son elçisi seçilen ve hayatını Kur’an ahlakına dönüştüren sevgili Peygamberimiz, çağları aşan örnekliğiyle bugüne de ışık tutan aydınlatıcı bir kandildir.
Hz. Peygamber, gençlerle güven, sevgi, saygı ve samimiyete dayalı bir iletişimi esas almış ve bu muhkem yöntemle, onların kendilerini gerçekleştirmelerine vesile olmuştur. Nitekim henüz 20 yaşında iken Hilfü’l-fudûl cemiyetine katılarak Mekke’nin emniyetinin sağlanmasına katkı sunup haksızlığa karşı olduğunu deklare eden Peygamberimiz, genç yaşta dünya ve ukbâ saadetinin biricik vesilesi İslam’la şereflenen birçok sahabiyle, Mekke’den âlemlere yükselen bir değişimin fitilini ateşleyerek ideal bir hayat ve medeniyet inşa etmiştir. Konuya bu açıdan yaklaşıldığında, gençleri karşısında konumlandırmadan, her şart ve durumda onlarla kol kola hareket ederek zihin ve gönül yolculuğuna çıkan Hz. Peygamberin, yaşanan hayatın tüm alanlarında gençleri istihdam ettiği müşahede edilmektedir. Zikredilen hususun yansıması olarak inanç, teslimiyet ve kahramanlığın sonraki nesillerin belleğindeki mümtaz hatırası Hz. Ali; anlam dünyamızı aydınlatan vahyin kâtipleri arasında yer alan, Tebük seferinin sancaktarı, Hz. Ebu Bekir döneminde Kur’an-ı Kerim’i cem eden komisyonun başkanı Zeyd b. Sâbit; bizzat Resul-i Ekrem tarafından Medine’ye öğretmen olarak gönderilen Mus’ab b. Umeyr; Yemen’in dinî hayatını şekillendiren ve olaylara yaklaşım tarzıyla içtihadın alemi olan Muaz b. Cebel; Habeşistan’a İslam’ın mührünü vuran Cafer b. Ebî Talib; Allah Resulünün Suriye’ye sevk ettiği orduya komutan olarak tayin ettiği Üsâme b. Zeyd bu çerçevede zikre değer şahsiyetlerdir. Bununla birlikte, Hz. Peygamber’in gözetiminde yeşeren ve yetişen Ashab-ı Suffa’nın; Ebu Hureyre, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Mes’ud, Enes b. Malik, Zeyd b. Hârise, Zübeyr b. Avvam, Sa’d b. Ebî Vakkas gibi gençlik çağını mutluluk asrına dönüştüren seçkin gençlerin İslam medeniyetinin iman, bilgi, hikmet, marifet ve ahlakla neşvünema bulmasındaki doğrudan katkıları yadsınamaz bir gerçekliktir.
Buradan hareketle ifade edelim ki cinsiyet üstü bir kavram olan gençlik, kimlik ve kişilik açısından toplumda var olmaya kapı aralayan belirleyici bir dönem olduğundan, bu özel çağa kadarki süreci besleyen ve sevgili Peygamberimizin de üzerinde ihtimamla durduğu aile müessesesi, önemli bir fonksiyon icra etmektedir. Zira ideal aile yaşantısı olmadan ideal bir gençlikten söz etmek mümkün değildir. Bu sebeple bireyin, gençlik dönemine kadar aile içinde toplumun dinî ve kültürel kodlarıyla kolaylıkla irtibat kurmasına imkân sağlayan bir eğitimle buluşması, sonraki yaşantısını ideal boyutta şekillendirmesi açısından hayati önemi haizdir. Aynı zamanda müstakim bir duruşu temin eden bu ana yapı; genci, beden ve ruh sağlığı açısından zararlı olabilecek her türlü menfi kişi, yapı, unsur, düşünce, akım ve anlayıştan uzaklaştırıp ona huzurlu ve mutlu bir yaşamın anahtarını sunmaktadır. Bu da hayatın tüm şubelerini kuşatan bir ahlak düzeni olan din ve ondan neşet eden değerlerle harmanlanan gence, Hz. Peygamberin izinde emin adımlarla yürürken yol işareti olacak güvenilir bir dayanaktır.
Bugünkü gelinen noktada, toplumsal hayatı tüm veçheleriyle etkisi altına alan bireysellik, dünyevileşme, sanal yaşam, popüler kültür pratikleri, yaşam sebebi kulluktan vareste gündelik anlayışlar maalesef gençliği söz konusu ideal boyuttan oldukça uzaklaştırmıştır. Bu bağlamda, farklı yaklaşım ve hareketleri analize tabi tutmadan kabullenen, nevzuhûr akımlara hemen adapte olan, bitmeyen enerjisiyle tüketim kültürünün hızına yetişmeye çalışan, insanlığın temel meselelerine karşı edilgen bir tutum sergileyen gençler; bugün popüler kültürün, moda akımların, marjinal yaklaşımların, sapkın ideolojilerin, terör örgütlerinin üzerinde oyun kurgulamak istediği en mülayim kesimdir. Bu meyanda, ailede dinî ve ahlaki değer merkezli bir yaşam kültürü edinme imkânından mahrum olan, eğitim ve ibadet yaşantısında istikamet problemi yaşayan, tecrübeyle henüz tanışmamış gençlerimizin arzu edilmeyen mecralara savrulmalarına tanık olmak, hepimizi derinden yaralamaktadır.
Hal böyleyken kuşanılması gereken tavır; erdemli, vicdanlı, ideal, sorumluluk ve aksiyon sahibi, haksızlığa asla razı olmayan, mazlumdan ve doğrudan yana tavır alan bir gençliğin inşası için Hz. Peygamberin nirengi noktası olduğu iman, ibadet ve ahlakla yoğrulmuş bir hayatı onlara sunmaktır. Bu itibarla, gençliğin varlık alanına saygı duyup onları kategorize etmeyen, diyaloğu merkeze alan bir dil ve üslupla kırmadan, incitmeden, küçük düşürmeden onlara yaşam kılavuzluğu yapan, nasıl ve niçin sorularına cevap vererek onları anlamlandırıp yüreklendiren, mazinin hafızasını muhafaza ederek hal ve istikbale dair ideal bir perspektif çizip onlara bu dünyanın umudu olduklarını ihsas ettiren bir yaklaşım, nebevi miras olarak bizlerin omuzlarına yüklenmiş, ihmale gelmeyecek önemli bir şuur ve sorumluluk ödevidir.